1978 yılı şubat ayı başında, V. Traditional Art Festivaline davet edilmiştim. Yirmi iki talebemle bu davete icabet etmek üzere Almanya'ya gitdim. Berlin'deki büyük opera binasında bir gösteri olarak Halvetî âyin-i şerîfini icrâ etdik. Geleneksel evliyâullah âyin-i şerîfleri, Türk tekke müziği ile bezenmiş olduğundan, bu gösteri sırasında da Yûnus Emre, Hacı Bayrâm Velî, Eşrefoğlu Rûmî ve diğer büyük Türk mutasavvıflarından bazılarının nutuklarını besteleri üzere okuduk ve geniş bir ilgi ve sevgi ile karşılandık.
Bin beş üz kişilik opera binası tıklım tıklım dolmuş ve oturacak yer kalmadığından bir çokları da dışarıda kalmışdı ki, yer bulup giremeyenlerin içeridekilerden çok fazla olduğunu sonradan idârecilerden öğrendim. Tarîkatlar hakkında bilgisi olan veya olmayan bu büyük kalabalık arasında bir çok Avrupa milletlerine mensûb şahsiyetler bulunuyorlardı. Tahmîn ve takdîr buyurulacağı vechile, âyin-i şerîfe tevhîd ile başlandı. Şâyân-ı dikkatdir ki, hazır bulunanlardan büyük bir çoğunluğu bizimle birlikte tevhîd ediyorlar, tevhîd etmesini bilmeyenler de vakûr bir sessizlik içinde, hattâ nefes almakdan çekinircesine bizi izliyorlardı.
Tevhîdden sonra devrân için ayağa kalkıldığında, opera binasını dolduranların bizimle birlikte zikre iştirâk etdiklerini sonsuz bir heyecân ve hayrânlıkla fark ve müşâhede etdim. O büyük kalabalık âdetâ tevhîde susamışdı ve bize iştirâk etmek sûretiyle bu susuzluklarını gidermeye çalışıyorlardı.
Malûm olduğu vechile, Avrupa'nın hemen hemen bütün üniversitelerinde İslâm-Türk tarîkatleri hakkında tedrîsât yapan kürsüler vardır ve bu yüksek öğretim kurumları, İslâm-Türk tarîkatleri ve diğer dinlerin tasavvuf hareketleri etrâfında devamlı etüdler, araştırmalar ve incelemeler yaparak büyük halk kitlelerine bu konularda geniş ve etraflı bilgiler sunmakta, ilmî mukâyeseler yapmakdadırlar. Bu sebeble, Avrupalılar gerek tasavvuf ve gerekse tarîkatler hakkında bilgi sâhibi bulunmakdadırlar. Ne var ki, eğiticileri kadar öğrencileri de, müktesebâtlarını ilmî ve nazarî bakımlardan derinleşdirmişlerse de, pratik uygulamaları görememişlerdi. İşte biz, böyle bir topluluğa ilmî ve nazarî bilgilerini amelî olarak gösteriyor, uygulamaları sunuyorduk. Bu sebeble, ilmen öğrendiklerini gözleriyle de görmek kendilerini teshîr etmiş ve gösterilerimize hayrân kalmışlardı. Okuduğumuz ilâhîler o büyük topluluğu sanki büyülemiş ve dervîşlerin vecd ü istiğrâk içinde katıldıkları âyin-i şerîf, onları da vecde getirmiş ve gerçekden coşturmuşdu. Bin beş yüz kişinin aşk ve şevk ile iştirâk etdikleri zikir ve tevhîd sırasında koca salon ALLAH ve HÛ nidâları ile inliyordu. Cidden ve hakîkaten görülecek muhteşem bir manzara ile karşı karşıya idik. Zikir, devrân ve âyin-i şerîf bitdiğinde o muazzam kalabalık öylesine cûş u hurûşa gelmişdi ki, çılgınlar gibi el vurarak bizleri alkışlıyor ve böylece takdîr ve hayrânlıklarını belirtmek istiyorlardı. ALLAHUEKBER nidâsı ile bu alkış tûfânı kesilmiş, gösterinin dînî bir âyin olduğu ve alkışlanmaması gerekdiği halka duyurulmuşdu. Hazır bulunanları selâmlayarak dervîşlerimizle birlikde çekildiğimiz hâlde, halk salonu terketmiyor, ara verdiğimizi ve yeniden ortaya çıkacağımızı sanarak bekleşiyorlardı. Merâsimin bitdiği defâlarca anons edilerek halka anlatılabildikden sonra gruplar halinde bulunduğumuz salona geldiler ve bizleri ayrı ayrı tebrîk ederek takdîrlerini belirtdiler. O ânda bana öyle geldi ki, bu büyük kalabalık tevhîd nûruna boyanmış ve tevhîdde toplanmışdı. Bu büyük ilgi ve sevgi açıkça gösteriyordu ki Kilise, Avrupa halkının dînî duygularını tatmîn edebilmekde cidden âciz kalmışdı. Bu kutsal duygu ve heyecânı hazır bulunanlara evliyâullah âyin-i şerîfi ile sunulan tevhîd duyurmuş ve doyurmuşdu. Tevâcüd bile olsa, onları gaşyetmiş hakka ve hakîkate yaklaşdırmışdı.
Bir günlük istirâhatden sonra Paris'e müteveccihen Fransa'ya ve oradan da festivalin yapıldığı Rennes şehrine götürüldük. Söylenildiğine göre Rennes şehri, Fransa'da Hristiyanlığın başşehri idi. Davet edildiğimiz belediye sarayında, bizleri bizzat Rennes Şehri Belediye Başkanı karşılayarak beyân-ı hoş-âmedî eyledi ve bizimle birlikte festivale iştirak eden diğer grupları da tebrîk etdi. Yapdığı kısa konuşmadan sonra, festivale katılan diğer milletlere mensûb gruplara bir ziyâfet verdi. Rennes şehrinde üç gün ve üç gece kaldık. Tıpkı Almanya'da olduğu gibi Rennes şehrinde de bize tahsîs olunan meydanda yapdığımız zikir meclisine bizi seyreden halk da coşkunlukla iştirâk etdi. Gündüzleri istirâhat ediyor ve geceleri zikrullah ile geçiriyorduk. Nâçiz şahsımla ilgili bir övünme vesîlesi olmadığı icin rahatlıkla ve iftihârla kaydedebilirim ki, zikir ve tevhîd nûrlarına kapılan halk, her defâsında daha büyük bir aşk ve şevk ile vecde geliyor ve bizimle birlikte zikre iştirâk ediyordu. Âyin-i şerîfler bitdikden sonra çevremde toplananlar, tevhîd ve tasavvuf hakkında sorular soruyor, müşkillerini hâlle çalışıyorlardı. Bazılarının da belli etmemeye özen göstererek bizi imtihan etmeye özendikleri de elbette dikkatimizden kaçmıyordu. Fakat mutlak ve muhakkak olan şuydu ki, cinsi ve mezhebi ne olursa olsun, halkda ALLAH demeye büyük bir heves ve arzu vardı.
Bir gece, şöyle bir soru ile karşılaştım : "Siz, müslümân olduğunuz halde, hiçbir fark gözetmeksizin Hristiyanları da meclisinize kabul ediyor ve onların da zikretmelerine müsâade ediyorsunuz. Bunun sebep ve hikmetini açıklayabilir misiniz?". Cevap verdim : "Ben fakîr, bir müslüman ve bir şeyhim. ALLAH diyen herkesi meclisime kabûl eder, ALLAH derim ve ALLAH dedirtirim". Bu cevâbım, soru soranı tatmîne kâfî geldi sanırım. Kaldı ki, bütün peygamberlerin vazîfeleri de, halka ırk, renk ve cins farkı gözetmeksizin LÂİLÂHEİLLALLAH dedirtmekdir. Bizler de, eIhamdülillah nebîlerin vârisleri olduğumuza göre, bütün insanlara tevhîd etdirmek elbette ve elbette başlıca görevimizdir. Şu gerçeği kesinlikle açıklamakda fayda görürüm ki, Rennes şehrinde ve Paris'de bulunduğum müddet içinde, halkın tevhîde ve zikre hakîkaten susamış bulunduğunu müşâhede ve tesbît etdim. Hemen ilâve etmeliyim ki, gerek Rennes'de ve gerekse Paris'de yayınlanan bazı gazete ve dergiler, bizlerden sitâyişle bahseden haberler ve yazılar yayınladılar. Bu cümleden olarak İstanbul'da münteşir Dünya Gazetesi, Paris muhâbirine atfen ve Fransız yayın organlarından iktibâsen "DERVİŞLERİMİZ AVRUPAYI BÜYÜLEDİ" başlığı altında zikir meclisimizin resmini de neşrederek şu haberi verdi :
Fransa'nın Rennes kentinde yapılan Geleneksel Sanat Festivaline katılan Türk dervîş grubu, büyük ilgi toplamış ve tekke müziği eşliğinde yapılan gösteriler, Fransızların olduğu kadar, festivale katılan diğer ülke gruplarının da beğenisini kazanmışdır. Ayrıca, gösteriye Fransız basını da büyük ilgi göstermişdir. V. Rennes Festivaline bu yıl 25 ülkeden gelen müzik ve dans grupları katılmışdır. Festivali izlemeye gelenlerin de 15 binden fazla olduğu, geçen yıl ise bu sayının 12 bin kadarla kaldığı belirtilmişdir. Türkiye adına katılan grubun gösterileri için gözlemciler şöyle demişlerdir : "Dervîşler, Türk dînî mûsikîsinin en görkemli gösterilerini sunuyorlar. Etkilenmemek ve hayrân kalmamak olanaksız. Özellikle Tanrı'ya yakarırken secdeye kapanmaları, avuçları ile yere vurmaları ve vecd içinde devrân etmeleri sevredenlerin tüylerini diken diken ediyor. Festivalin en gözde gruplarından biri kuşkusuz bu dervîşlerdi".
Bizlerden övgü, sevgi ve ilgi ile bahseden Avrupa gazete ve dergilerini okudukça ve hakkımızda yazılan ve söylenilenleri dinledikçe, ben ve benim gibi düşünenlerin ne derece mütehassis olduğumuzu saklamaya lüzum görmüyorum. Zîrâ Avrupa halkına bizleri bu derece parlak gösteren kendi hünerlerimiz değil, tevhîdin ve zikrullah meclislerinin nûrları olduğu ve 25 ülkeden gelen gruplarla 15 bin küsur seyircinin gözlerini kamaşdıran nûrun da aynı nûrun pırıltıları bulunduğu tabiî ve âşikârdır. Evet, tekrar tekrar iddiâ ve ısrâr ediyorum, Avrupa ve Avrupalı tevhîde gerçekden susamışdır.
Okunan ilâhîlerin ma'nâsını bilmedikleri ve medlûllerini anlayamadıkları halde, Türk tekke müziğinin benzersiz ritminin ve âhenginin etkisinde kalıyor ve cidden duygulanıyorlardı. Eğer okunan ilâhî ve kasîdelerin ma'nâlarını bilseler ve meselâ Hazret-i Yûnus'un nefeslerindeki veciz ve belîğ ifâdeyi anlayabilselerdi, kim bilir ne hâle geleceklerdi? Mutlak ve muhakkak olan husûs şu idi ki, tevhîd onları gerçekden büyülemiş, erkân-ı evliyâullah hepsini mest ve hayrân etmişdi. Kimliklerini, kişiliklerini, kültürlerini ve dînî inanışlarını unutuvermişler, âdetâ kendilerinden geçmişler ve biz dervîşlerin aramıza katılarak bizimle birlikte devrâna iştirâk etmişler, aşk ve şevk ile tevhîdde birleşmişlerdi.
Bu risâlemiz gezi notları ve bir seyahat hâtıraları olmadığından diğer müşâhedelerimi uzun uzun anlatmaya lüzûm görmüyor, tafsîlât ve teferruâtla ilgili ihtisaslarımı ileride ömrüm vefâ ederse ayrıca yazmak ümîdi ile maksada geçiyorum.
Bu seyahat sırasında, yine davetli olarak gidilen, meşhûr Mont-Saint-Michel Manastırında, başrâhip ile Efendi Hazretleri arasında yaşanan çok özel bir hâtırayı da, aşağıdaki sayfadan okuyabilirsiniz :
Fransa'da icrâ edilen âyin-i şerîflerden biri Fransız yönetmen Pierre Marie Goulet tarafından filme alınmışdır. Aşağıdaki videoda bu zikrullah kaydını bulacaksınız.
Bu zikrullaha âid ses kaydını da sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Bu seyahat sırasında stüdyoda kaydedilen ve daha sonra albüm olarak da yayınlanan diğer bir zikrullah kaydını da sizlerle paylaşalım.
Fransa'da icrâ edilen âyin-i şerîflerden biri Fransız yönetmen Pierre Marie Goulet tarafından filme alınmışdır. Aşağıdaki videoda bu zikrullah kaydını bulacaksınız.
Bu zikrullaha âid ses kaydını da sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Bu seyahat sırasında stüdyoda kaydedilen ve daha sonra albüm olarak da yayınlanan diğer bir zikrullah kaydını da sizlerle paylaşalım.
Ne harika ne muhteşem
YanıtlaSilmerhumun ismi Muzaffer orak mı muzaffer ozak mi ?
YanıtlaSilMUZAFFER OZAK
YanıtlaSilAllah sizde razı olsun @FAKİR Hakkınızı nasıl öderiz.Himmetleri daim üzerimize olsun.HÛ
YanıtlaSilAllah sizlerden de razı olsun kardeşim.
SilHarika
YanıtlaSilMaşaallah mübarek Allah elhamdullah çok şükür yeryüzünde heran zikir var
YanıtlaSilما شاء الله
YanıtlaSilYou Tube daki bilgilendirmeniz için teşekkür ederim Efendim. Buradaki tüm paylaşımlarınız için Allâh Erenler sizden hoşnût ve râzı olsun. Sağolun varolun. Nûr-u Aziz olsun hizmetiniz..
YanıtlaSilSağolasın kardeşim, Allah sizlerden de razı olsun. Selamlar, sevgiler.
Sil