Sayfalar

24 Mayıs 2025 Cumartesi

Muhabbetden Hâsıl Olan Latîf Hâller

Şeyhü'l-Ekber Hazretleri Fütûhât-ı Mekkiyyesinde buyuruyorlar ki :

Muhabbet bâbında en latîf hâlleri, bizzat idrâk etdim ben. Bunlar şiddetli aşk, hevâ, kuvvetli bir iştiyâk, garam, uykusuzluk, yemekden içmekden kesilmek gibi hâllerdir. Öyle olur ki, insan sevginin kime âid olduğunu ve kiminle alâkalı olduğunu bilemez. Sevgilin kimdir bilemezsin. İşte bu benim zevk yoluyla bulduğum en latîf şeydir. Bundan sonrası ise tesâdüfe kalır. Ya senin için keşf içinde bir tecellî vâki' olur ve aşk alâmetleri yavaş yavaş kendini gösterir. Kimi zaman da birini görürsün, onu görünce bir vecd hâli gelir sana. Daha önce hiç tanımadığın hâlde, onun sevgilin olduğun anlarsın. Kimi zaman da yanında birisinden söz edilir, tâ gönlüne işleyen bir sevgiyle ona meyledersin ve birdenbire âşık oluverirsin. İşte o zaman onun senin iştiyâk duyduğun kişi olduğunu anlarsın. İşte bu, gayb perdesi ardından eşyâyı öğrenmenin en gizli sırlarındandır. Nefs kendi hâlini bilemez ve kim için heyecanlandığını veya onu coşkuya getiren şeyin ne olduğunu da bilemez. İnsanlar bu hâli kabz yâhud bast hâlinde bulur. Bunun bir sebebi de yokdur. Bu esnâda insanı üzen bir hâl gelir, anlarsın ki bu kabz hâlidir. Yok eğer neşe ve sürûr gelirse, anlarsın ki bu bast hâlidir. Bu durum, daha gerçekleşmeden evvel, nefsin eşyâyı öğrenmesinden kaynaklanır. Bunlar yaradılışın mukaddimeleridir. Allah'ın âdemoğlullarının zürriyyetinden mîsâk alması buna benzer. Artık kimse O'nu inkâr edemez. Bu mîsâk, her insanın fıtratında kendisine dayanacağı bir varlığa, muhtâc olarak bulunur ki O da Allah'dır. Kimileri bunun farkında olmayabilir ama hakîkat budur. Onun için Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor : "يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اَنْتُمُ الْفُقَرَٓاءُ اِلَى اللّٰهِۚ". Allah onlara kendilerinde gördükleri muhtâclığın başkasına değil ancak Allah'a olduğunu söyler. Fakat insanlar bunu bilmez. Bu yüzden biz Hakk'ı bu muhtâclık sâyesinde tanıdık. Bu makâmı zevk yoluyla idrâk edince şu mısraları dile getirdik :

Sevdiğime yirmi delîl bağladım
Onu bilemedim sabrı da anlamadım
Gözlerim bakmadı cemâlinin hüsnüne
Kulaklarım duymadı onun yâdını
Tâ ki koru tarafından bir şimşek çakıncaya dek
Bir günl nimet verdi bana bir gün azâb çektirdi

10 yorum:

  1. "Pür-şerha vü pür-nâle durur sîne-i uşşâk
    Arz eyleyeli hâlini bu nây-ı muhabbet"

    YanıtlaSil
  2. Kaddesallahu Sırrahu'l-Âlî...

    YanıtlaSil
  3. Mekkiyye 'nin hangi çevirisinden istifâde ediyorsunuz acaba?Ben Litara'nın çevirisini çok sevmedim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çeviriye ihtiyacım olduğunu kim söyledi?

      Sil
    2. Müthiş! Litera'nın çevirisinde bu tadı alamadım.MaşâAllah!

      Sil
    3. O zaman eserin bu kısmını aslından yani Arapça'sından çeviriyorsunuz.Ama biz nasıl okuyacağız? Ciltler dolusu kitap bu.Siz,o da isterseniz burada çevirdiklerinizi paylaşırsanız onları okuruz,bu da bana yetmez ama! Ben hepsini okumak isterim ve istiyorum da!

      Sil
    4. Amel etsek artar bile... İlim bir noktaydı...

      Sil
    5. İlme bir pâyân yoktur! O nokta olan deryâ-yı bî-pâyân...

      Sil
  4. Gönülde cevlân eden sırlı hallere cevâb niteliğinde olmuş sanki...Okuyup,hikmeti alana,basîret gözüyle görüp,hissedene...

    YanıtlaSil
  5. "...Akıl ötesi tavırla Cenâb-ı Hakk'ın cemâli idrak edilir.Bu idrakin doğurduğu aşk ve şevk insanı O'na doğru çeker.Melekût âleminden birçok latife feyezân eder ve insanın ilâhî âleme yükselişi derece derece artar..."

    YanıtlaSil