Sayfalar

3 Haziran 2025 Salı

Yûsuf ile Züleyhâ

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Aşk, sâlikâna kendi derecesine göre teveccüh eder. Kimisi bu aşkı bir kadında görür. O kadın, onun için, Allah'a ilticâ etmek için, Mûsâ'nın Tûr'u misâlidir. Kimi kadına erkekde tecellî eder. Sevgilisi gene Tûr misâlidir. Bütün aşklar Allah'adır, sevgililer perde olurlar.

Mukaddes kitâblarda Yûsuf aleyhisselâmın kıssası hep mahfûzdur. Yûsuf, ard-ı Kenân'da idi. On bir kardeşi vardı. Yakûb, Yûsuf'da gördüğünü görmüşdü. Yani Yûsuf'un vücûdu Ya'kûb'a Tûr-i Sinâ olmuşdu. Kardeşleri, babalarının Yûsuf'a olan bu muhabbetini çekemediler ve Yûsuf'u kuyuya atdılar. Bizim rûhumuzu vücûd kuyusuna atdıkları gibi. Kervan su almak üzere o kuyuya geldi ve kovalarını o kuyuya atdılar ve kuyudan su yerine güzel bir delikanlı çıkardılar. Tabii ben Yûsuf kıssasını olduğu gibi anlatacak değilim de, kısa bir komprime yapmak istiyorum. Ve Yûsuf'u götürdüler, Mısır'da pazarda köle diye satdılar. Yûsuf öyle bir mir'âtdı ki Hakk Teâlâ'nın cemâl sıfatı ondan tecellî etmişdi. Onu gören hâmile kadın çocuğunu düşürürdü. Yûsuf'un yüzüne bakan bir kimse elinde bıçak olsa, elini kesse, acısını duymazdı. Ve Yûsuf'u şehrin vâlisi, kıtfîri yani sultânı aldı. Bir âilesi vardı, ismi Züleyhâ idi, Züleyhâ'dan da aynalar utanırdı, o kadar güzeldi Züleyhâ. Züleyhâ Yûsuf'u sevmişdi ve bir çok zaman Yûsuf'a aşk ilân etdi. Hattâ aralarında boğuşma bile geçdi. Fakat Yûsuf, hiç bir zaman sıddîkiyyetinden dönmedi. 
Züleyhâ o hâle geldi ki, Yûsuf'dan haber getirenin üstüne, huliyyâtını yani incilerini, altınlarını, gümüşlerini, cevâhirlerini, zümrüdlerini, yâkutlarını başından atardı, kim haber getirirse. Ve kasden adamlar gelirler, derlerdi ki Züleyhâ'ya, "Biz bugün Yûsuf'u gördük", o Yûsuf'un aşkıyla, ne varsa onların başına serperdi. Züleyhâ aşkı uğruna her şeyini fedâ etdi. Zâten aşkın da bir kâidesi, sevdiği uğruna her şeyini fedâ etmekdi.
Ve mahvoldu Züleyhâ. Zamanlar üzerine ağır basdılar, beli büküldü, yaşlandı ve yer çekdi, alnı kırışdı. O şehvete düşdüğü için Allah onu zelîl etdi. Yûsuf ise köle iken iffet ve ırzını hıfz etdiği için, Mısır'a sultân oldu. Allah'ın her bir emrinde yüz bin esrar vardır. 
Yûsuf, günlerden bir gün atın üzerinde gidiyordu, saltanatıyla beraber, arkasında askeriyle, halk ikiye ayrılmış, Yûsuf'u teşyi ediyorlardı, ellerini vuruyorlardı ve onu alkışlıyorlardı. Kalabalığın arasında bir kadın vardı, o kadın işte Züleyhâ idi. O da oraya gelmiş Yûsuf'u seyrediyordu. Yûsuf, onu kalabalıkda gördü ve kendisine olan aşkından dolayı herşeyini fedâ eden bu kadına doğru atını sürdü. O güzelliğinden artık eser kalmamışdı. O güzel Züleyhâ, her şeyi harâb olmuşdu. Her şeyin harâb olacağı gibi. Hangi güzellik güzellere bâkî kaldı? Hangi hükümdâra mülkü sâdık oldu? Hangi mahkeme kâdıya yâhud hâkime mülk oldu? Nice güzeller helâk olmuş, hattâ basdığımız toprak bile, basdığımız toprak, hangi dilberin dudağı, hangi güzel kadının yanağı idi? Toprak olan bedenler, kimisi testi olmuşdu, kimisi kadeh olmuşdu, kimisi tuğla olmuşdu. 
Yûsuf, Züleyhâ'ya doğru yürüdü ve atından aşağı indi. Kendi uğruna, aşkı nâmına her şeyini fedâ eden bu kadının elinden tutdu. Halk bakıyordu, ellerini bârigâh-ı ehadiyyete açdı. Bu açılan eller bir peygamber eliydi, Sıddîk Yûsuf'un eliydi. "Yâ Rabbi, benim nâmıma şu hâle gelen şu kadını eski hâline döndür. Bu senin sünnetullahına muhâlifdir fakat senden bunu arzu ediyorum, istiyorum yâ Rabbi. Çünkü âşık mâdem ki âşıkdır, sen onu maşûkuyla mutlakâ vuslat nasîb kılarsın. Lutf et yâ Rabbi" diye yalvardı Allah'a. Ve duâ müstecâb oldu. Züleyhâ o eski servi boyuna ve güzel endâmına, o güzel gözlere, o güzel saçlara, o güzel vücûda, pâlûze tene yeniden mâlik oldu. Ve kendini seven bu kadını Yûsuf, bağrına basdı ve bir nikah kıydırdı, sarayına götürdü ve kendisine âile yapdı. O akşam gerdek odasına girdi. Züleyhâ derhal Yûsuf'a dedi ki, "Yâ Yûsuf, bana elini sürme. Ben seni sevmiyormuşum, senin Rabbini seviyormuşum, sen bana perde olmuşsun. Sen bana Mûsâ'nın Tûr'u gibi oldun. Ben Hakk'ı seviyorum, sen şimdi aramıza perde olma, aramızdan çık" dedi.

Yûsuf dedi ki, "Hatırlıyor musun? Beni odaya almışdın, ben kaçıyordum, sen beni kovalıyordun. O günleri unutdun mu? Gel şimdi sen benim helâlimsin, benim âilemsin. Benim bağrıma gel, seni kucaklayayım" dedi. Züleyhâ dedi ki "Ben Allah'a âşıkmışım, aramıza girme Yâ Yûsuf, Allah aşkına bırak bu işi, burda kalsın".
Seven sevdiğinde Hakk'ı görür ama sevdiği perde olur. Bütün aşklar mahbûb-i hakîkî olan Allah'adır. İşte o güzel Allah'ı akseden aynaları biz zannederiz, kim ki aynayı kaldırdı, Hakk'ı buldu.
 Mecnûn'a sordular Leylâ nic'oldu
Leylâ gitdi adı dillerde kaldı
Benim gönlüm şimdi bir Leylâ buldu
Yürü Leylâ ki ben Mevlâ'yı buldum
Leylâ Leylâ derken Allah'ı buldum


1 yorum:

  1. Hasretinle her gecem ateş olur, yanarım ben,
    Sensiz geçen her nefes bir ömre bedel, kanarım ben.. 🌹

    YanıtlaSil