Sayfalar

9 Kasım 2025 Pazar

المقسط El-Muksıt Celle Celâluh


Âdil olmak manâsına gelen "Kıst" kökünden gelir ve adâletle hükmeden, mazlûmun hakkını zâlimden alan demekdir. Kur`ân'da bir kaç yerde bu esmâya işâret vardır. Meselâ "اِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعًاۜ وَعْدَ اللّٰهِ حَقًّاۜ اِنَّهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ بِالْقِسْطِۜ" âyet-i kerîmesinde Cenâb-ı Hakk'ın mü'minlerin sâlih amellerine adâletle karşılık vereceği beyân olunmuşdur. Kezâ, "وَلَوْ اَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الْاَرْضِ لَافْتَدَتْ بِه۪ۜ وَاَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَۚ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ" âyet-i celîlesinde Cenâb-ı Hakk'ın zulümden berî olduğu, herkes için adâletle hüküm vereceğini beyân etmekdedir. Bu esmâ meşhûr esmâ-yı husnâ hadîslerinde de geçer. Gene, "وَنَضَعُ الْمَوَاز۪ينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيٰمَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْـًٔاۜ وَاِنْ كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ اَتَيْنَا بِهَاۜ وَكَفٰى بِنَا حَاسِب۪ينَ" âyet-i kerîmesinde de yevm-i kıyâmetde hiç kimseye haksızlık yapılmayacağı, mîzânın kıst üzere kurulacağı ilân olunmuşdur. Bu da gene bu esmânın îcâbıdır. 

Muksıt esmâsının diğer tecellîsi de, kâinâtın şaşmaz bir denge üzerine kurulmuş olmasıdır. Nitekim Sûre-i Rahmân'ın baş tarafındaki "وَالسَّمَٓاءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْم۪يزَانَۙ * اَلَّا تَطْغَوْا فِي الْم۪يزَانِ * وَاَق۪يمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْم۪يزَانَ" âyetlerinde Cenâb-ı Hakk, kâinâtın denge üzerine kurulduğunu beyân etmekde ve dengeyi muhâfaza etmemizi yani adâletden ayrılmamamızı emretmekdedir. Kezâ, "قُلْ اَمَرَ رَبّ۪ي بِالْقِسْطِ۠" âyet-i celîlesinde de adâletle hükmetmemiz emredilmişdir. 

Kulun bu isimden alacağı hisseye gelince. Evvelâ âdil olmak, herkese adâletle muâmele etmek, kimseye zulmetmemek, kimsenin hakkına tecâvüz etmemekdir. İkincisi, zulme mâni olmak, mazlûmun hakkını zâlimden almak, hakkı hukûku temîn etmekdir. Üçüncüsü, her şeyde dengeyi muhâfaza etmek, kâinâtdaki dengeyi bozacak hareketlerden ve fiillerden sakınmakdır. Dördüncüsü, kendi nefsinde de adâleti temîn etmek, memleket-i insâniyyede adâleti muhâfaza etmekdir. Yani nefs ile rûh, akıl ile kalb arasındaki dengeyi gözetmekdir. Bunların her birini yerli yerinde kullanmakdır.

1 yorum: