Sayfalar

8 Ekim 2015 Perşembe

Nimrî Dede


HAYÂTI
1909 - 1986

Nimrî Dede 1909 yılında Elazığ ilinin Keban ilçesine bağlı Nimri (Pınarlar) köyünde dünyâya gelmişdir. Nimri (Pınarlar) köyü, 13. Yüzyılda Oğuzların Bayat Boyunun Şeyh Hasan Aşiretinin bir oymağının kurduğu, bir Türkmen obasıdır. Köyün kurucu ailesi Nimriler, Arapgir-Onar Köyünden gelerek burayı yurt edinmişler. Nimriler Kabilesinin reisi, Şeyh Nimri, Pîri ve Aşîret Beyi Şeyh Hasan’dan icâzet alarak, sonradan kendi adını vereceği, bu metrûk Bizans köyüne yerleşmişdir.  

"Nimrî" O'nun mahlası olup asıl ismi İsmail, soyadı ise  Dehmen'dir. Yöresinde Şıh İsmail ve Hacı İsmail diye bilinir..."Nimri" kelimesi Farsça "ölümsüz" anlamına gelen "nemiri" kelimesinden gelir...

Nimrî Dede’nin anne (Ayşe Hanım) ve babası (Abdülvehhâb Efendi) O henüz 12 yaşında iken altı ay arayla vefat etmişler. Nimrî Dede, belli bir süre amcazâdesi Hüseyin Efendi’nin yanında kalmış. 1925 yılında İstanbul’da Gümrük Müfettişi olan diğer amcazâdesi Ahmet Bey’in yanına gitmiş. İstanbul’a gidişi Nimrî Dede’nin hayatında önemli bir dönüm noktası olmuş. İstanbul’da üç yıl Numûne-i İrfân adlı bir okula devam etmiş ancak yaşı büyük olduğu için üç yıl sonra bu okuldan ayrılmak zorunda kalmış...

Geçimini temin etmek için bir müddet Aksaray’da Bozkurt Han’da kavun, karpuz satan Nimrî Dede sonraları Kapalıçarşı'da eski elbise alım-satımına başlıyor. Nihâyet Kapalıçarşı'da bir elbise mağazası açıyor ve uzun zaman geçimini bu şekilde temin ediyor. 

Güreşe de merâkı olan Nimrî Dede,  bir ara Fatih Spor Kulübünün lisanslı güreşçisi de olur...

Edebiyata, sanata, şiire ve tasavvufa derin bir ilgi duyan Nimrî Dede İstanbul'da önemli bir çevre edinir ve Neyzen Tevfik, Mazhar Osman, Muzaffer Ozak, Şemseddin Yeşil, Osman Cemal gibi şahsiyetlerle tanışır ve bu zevâtın sohbet meclislerine devâm eder...Şemseddin Yeşil Efendi'nin teşvîkiyle Arapça ve Farsça dersleri alır...Nakşiyye, Kâdiriyye, Rıfâiyye, Mevleviyye gibi belli başlı birçok tarîkin mensubları ile görüşür, sohbet eder...

Nimrî Dede, 1950 senesinde hacca gider. Bu hac seyahatine bağlı olarak birçok ziyâretler yapar. Bir müddet Kerbelâ ve Necef'de kalır...İmam Mûsâ Kâzım Hazretlerini ziyâret eder, oradan da tâ Meşhed'e giderek İmam Ali Rızâ Hazretlerini ziyâret eder...Bu seyahat altı ay sürer...

1970 senesinden köyüne dönerek ziraatle uğraşan Nimrî Dede, Hakk'a yürüdüğü 1986 senesine kadar ara ara sevdiklerini ziyâret maksadıyla İstanbul'a gelir...

1986 senesinde rahatsızlanan Nimrî Dede, yolculuğa çıkacak bir insan gibi hazırlanır, köylülerle vedâlaşır, irtihal edeceği günü yakınlarına bildirir ve 18 Ekim 1986 tarihinde Hakk'a yürür...




SAZ VE ŞİİR

Nimrî Dede aynı zamanda saz (cura) da çalan bir şâirdir. Şiirlerini ekseriyetle dörtlük esâsına göre yazmışdır. Halk ve Âşık Edebiyatımızın temel nazım biçimlerinden koşma, mânî, destân, güzelleme, koçaklama ve ağıt, Tekke Edebiyatının nazım türlerinden ise ilâhi, nefes ve şathiyat gibi türlerde şiirler yazmıştır. Şiirlerinin büyük bir kısmı yukarıda kapak resmini gördüğünüz kitabın içinde yayınlanmışdır...

Nimrî Dede'nin şiirlerinden bazıları bestelenmişdir. Arif Sağ'ın bestelediği şiiri şöyle başlar : 


İkilik kîrini içimden atıp
Özde ben bir insan olmaya geldim
Taht kuralı âriflerin gönlüne
Sözde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydâna koymaya geldim

Abdullah Yüce’nin besteleyip söylediği şiirinil ilk dörtlüğü şöyle :

Sılada sevdiğim bir gonca idi
Daha koklamadan soldu dediler
Ben aşkımı ona söylememiştim
Duyunca gözleri doldu dediler

Nimrî Dede, 1973 yılında Konya’da yapılan âşıklar şölenine katılır ve şiir dalında Gufrânî Ödülünü alır.
Nimrî Dede'nin el yazısı ile bir nutku
Nimrî Dede'nin ârifâne nutuklarından ikisini de teberrüken buraya dercedelim...

Beni zâtınla mest eyle içki şarâb istemem
Her taraf mihrâbım olsun belli mihrâb istemem

Hiçbir renge mahkûm etme beytin olan kalbimi
Varlığınla varlıklanan kalbde azâb istemem

Her dem âşikâr olmalı varlığın ile aşkın
Gaflet ehlini aldatan sahrâ serâp istemem 

Dünyâyı ukbâyı atıp zâtına mübtelâ kıl
Hesâbım burada görülsün orda hesâb istemem

Ateşden gömlek giydirdin nice yıllar eğnime
Bundan geri nûrdan gayri başka esvâp istemem

Eşyâ görünen Hak imiş bunu bilmez binde bir
Bu sırrı açan bilginden başka kitâb istemem

Cennet cehennem herkesin sıfâtında gizlidir
Nimrî Dede'ne i'tirâz tek bir cevâb istemem


Zühd ü riyâ ile olan ibâdet
Hatâdır Hazret-i Settâr'a karşı
Böyle namâz ile olamaz ümmet
Hiç kimse Ahmed-i Muhtâr'a karşı

Tarîkatsız mü'min olamaz kişi
Nûr-i nübüvvetle dolamaz kişi
Hakk'ı Peygamber'i bulamaz kişi
Yatıp kalkma ile duvara karşı

Çekilmiş gözlere bir siyah perde
Yok dersen Allah gökde hem yerde
Gel ki gösterelim gör Hak nerde
Secde eyleyesin dîdâra karşı


MA'NEVÎ HAYATI

Nimrî  Dede'nin Alevî-Bektâşî geleneğine bağlı olduğunu biliyoruz ancak bazı ifâdelerinden anlaşılıyor ki O, Somuncu Baba’nın feyzinden de istifâde etmiş ve onu mürşid kabûl etmişdir...İstanbul'da kaldığı yıllarda birçok tarîkat erbâbı ile de görüştüğünü ve onlardan istifâde ettiğini de biliyoruz...

Onunla 1986 yılında uzun uzun mülâkat yapan İsmail Onarlı, kayınpederi Arap Hasan'ın Nimrî Dede üzerinde büyük tesiri olduğunu ifâde ediyor...Bu zât 1800’lü yıllarda, Arabistan’dan gelerek Denizli Köyü’ne yerleşmiş bir zencî imiş. Hem medrese eğitimi görmüş ve hem de ehl-i tasavvuf, ârif bir zât imiş. Bu zat 1978 senesinde 130 yaşında Hakk'a yürümüş. Nimrî Dede’nin yetişmesinde büyük emeği ve rolü varmış...

Nimrî Dede hakkında yazılan bir makâlede, İstanbul'da kaldığı dönemde bir gece rüyâsında Şeyh Hasan Onar'ı gördüğü, İstanbul'dan Onar köyüne gelerek Şeyh Hasan'ın türbesini ziyâret ettiği ve ocağın pîrlerinden Mürşid Koca Dede'den el aldığı belirtiliyor...

Bir Alevî-Türkmen köyünde yetişen bu kıymetli insân, şerîata son derece bağlı, farzlarla iktifâ etmeyip, geceleri teheccüde kalkan, seher vaktini zikrullah ile geçiren, Ramazan hâricinde de sık sık oruç tutan, Ehl-i Beyt âşığı, ârif bir zât-ı muhterem idi...Aşağıdaki nutku kendi serencâmının bir özeti gibidir...


İkilik kîrini içimden atıp
Özde ben bir insan olmaya geldim
Taht kuralı âriflerin gönlüne
Sözde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydâna koymaya geldim

Meğerse aşk imiş cânın mayası
Ona mihrâb olmuş kaşın arası
Hakk'ın işlediği kudret boyası
Yüzde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydâna koymaya geldim

Bütün mürşidlerin ta'rîf ettiği
Sâdıkların menziline yettiği
Enbiyânın evliyânın gittiği
İzde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydâna koymaya geldim

Ben de bir zamanlar baktım bakıldım
Nice yıllar bir kemende takıldım
O aşk-ı mecâzla yandım yakıldım
Közde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydâna koymaya geldim

Süregeldim aşk meyini içerek
Her bir akı karasından seçerek
Varlık dağlarını delip geçerek
Düzde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydâna koymaya geldim

Gör ki Nimrî Dede şimdi neyleyi
Gerçek aşkı her gönüle söyleyi
Her türlü safâya vedâ eyleyi
Sazda ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydâna koymaya geldim

Hattat Mahmud Öncü'nün kaleminden Nimrî Dede'nin beyti

MUZAFFER EFENDİ VE NİMRÎ DEDE

Nimrî Dede, Muzaffer Efendi Hazretlerini çok sever ve sık sık onu ziyâret ederdi. Efendi Hazretleri de O'nu pek sever ve her gelişinde ayağa kalkarak karşılar ve salavâtla kucaklaşırlardı...Nimrî Dede, Efendi Hazretlerine olan hayranlığını aşağıdaki beyt ile ebedîleştirmişdi :

Aşkî'ye gel her derdine devâdır
Aşkın yoksa Lokman gelse hevâdır...

Allah her ikisinin de sırlarını takdîs eylesin...
Kaddesallâhu esrârahumâ ve nefe'anallahu bi şefâ'atihimâ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder