O gün, ashâb-ı kirâma hitâb eden ve onlara Resûlullah'a ta'zîm ve hürmeti öğreten bu âyet-i kerîmeler, bugün de ümmetin bütün ferdlerine hitâb eder ve gerek O'nun güzel ismini zikrederken, gerek O'ndan bahsedenleri dinlerken, gerek O'nun hakkında yazarken, gerek yazılarınları okurken, gerek ziyâretinde bulunurken aynı hürmeti göstermeyi emreder. Bunda aslâ şekk ve şübhe yokdur zîrâ Kur`ân-ı Kerîm zamanlar üstüdür, âyetlerin hükmü zamanla ortadan kalkmaz, ibtâl olmaz.
Bu hususda bir başka incelik daha var ki, o da Resûl-i Ekrem Efendimiz hakkındaki bu gibi âyet-i kerîmelerin O'nun ma'nevî vârisleri hakkında da geçerli olmasıdır. Yani aynı edebi, aynı hürmeti vâris-i nebî olan zevâta da göstermek gerekir. Bilindiği gibi enbiyânın vârisleri âlimlerdir. O âlimler arasında da en yüksek derece, âriflerin yani marifetullah ilmine sâhib olan mürşid-i kâmillerindir. İşte bu yüzden, tarîkat-ı aliyye âdâbında mürşidlerin huzûruna nasıl girileceği, onların huzûrunda nasıl oturulacağı, nasıl konuşulacağı, onlara nasıl hitâb edileceği hep bu ve bunun gibi âyet-i kerîmelerin ışığında tesbît edilmişdir.
O edeblerden bazılarını sayalım :
- Nasıl ki bir büyüğümüzün ziyâretine giderken üstümüzü başımızı temizleyip, elbisemize çeki düzen verip gidiyorsak, mürşidin huzûruna çıkarken de temizlik yapılmalıdır. Bu temizlik istiğfâr ve tasadduk ile yapılan ma'nevî bir temizlikdir. Mürşidin huzûruna böyle bir temizlikden sonra gidilirse, feyzinden istifâde mümkün olur. " يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا نَاجَيْتُمُ الرَّسُولَ فَقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيْ نَجْوَاكُمْ صَدَقَةً ذَلِكَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَأَطْهَرُ فَإِن لَّمْ تَجِدُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ" (Sûre-i Mücâdele, 12) âyet-i kerîmesi buna işâret eder.
- Sevdiğimiz bir kimseyi ziyâret edeceğimiz zaman nasıl bir hediye götürüyorsak, mürşidi görmeye giderken de, çok basit bir şey de olsa, mutlakâ bir hediye götürmek lâzımdır. Mürşidler kendilerine gelen hediyeleri fukarâya dağıtırlar böylece o kişinin sadakası olmuş olur yani yukarıdaki madde tahakkuk eder. Hediye aynı zamanda muhabbeti arttırır.
- Mürşidin huzûruna izin almadan girmemek gerekir. İzin aldıkdan sonra da kemâl-i edeble girip, gösterilen yerde edeble oturmak lâzımdır.
- Mürşid, bir işle veya bir kişiyle meşgûl ise ya da sohbet hâlinde ise huzûrunu bozacak hareketlerden sakınmalıdır. Meselâ böyle hâllerde mürşidin elini öpmek dahî doğru olmaz.
- Mürşid sormazsa veya konuşmamızı istemezse konuşmamalıdır. Bir şey sorarsa ya da konuşmamıza müsaade ederse, son derece saygılı ve alçak sesle konuşmalıdır. İzin verdi diye uzun uzun konuşulmaz.
- Mürşid bir şey verirse, katiyyen reddetmeyip baş tâcı ederek almalıdır fakat O'ndan hiçbir şey istememelidir zîrâ istemek edebe son derece mugâyirdir.
- Mürşid sofraya davet eder yemek ikrâm ederse, kabûl edip yemeli fakat yemekden sonra çok oturmamalıdır.
- Tıpkı büyük makâm sâhiblerinin yanında uzun zaman kalınmadığı gibi mürşid huzûrunda da uzun müddet oturulmaz.
Edeb bir tâc imiş nûr-i Hudâ'dan
Giy ol tâcı emîn ol her belâdan
Efendim bir mürşidi kamili ziyarete giderken nasıl bir hediye alınabilir
YanıtlaSilEğer o zâtın meşrebini biliyorsanız sevdiği bir şeyi hediye etmeniz daha güzel olur. Eğer nelerden hoşlandığını bilmiyorsanız herkesin hoşuna gidebilecek türden bir şey götürmek doğru olur zira mürşid-i kâmil olan zevât kendilerine gelen hediyeleri ekseriya etraflarındaki fukaraya dağıtırlar.
Sil