Sayfalar

24 Kasım 2017 Cuma

Rabbimiz Allah'dır Deyip İstikâmet Üzere Olanlar

Bir kardeşimiz Sûre-i Fussilet'deki "إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلَائِكَةُ أَلَّا تَخَافُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ innellezîne kâlû rabbunâllâhu sümmestekâmû tetenezzelu aleyhimul melâiketu ellâ tehâfû ve lâ tahzenû ve ebşirû bil cennetilletî küntum tû'adûn" âyet-i kerîmesinin ma'nâsından suâl etmiş. Onun ricâsını emir telâkkî ederek, ilmimizin yetdiği, dilimizin döndüğü kadar yazmaya çalışalım.

Önce denizden bir katre misâli bu âyet-i kerîmenin meâlini verelim :
"Rabbimiz Allah’dır" deyip sonra da istikâmet üzere olan kimselere melekler inerek : "Sakın korkmayın, hiç mahzûn da olmayın ve size va'd edilen cennetle sevinin" derler.
Ma'nâları ve incelikleri saymakla tükenmeyecek olan bu âyet-i kerîmenin birkaç vechesine işâret edelim :
1. Allah'a îmân ettikden sonra, ömrünün sonuna kadar îmânın gereğini yaparak yani Allah'ın emirlerine uyup yasaklarından kaçınarak yaşayanlara, ölüm anında melekler gelerek, "Başına geleceklerden ve gideceğin yerden korkma, geride bıraktıklarına da mahzûn olma, zîrâ gideceğin yer korkulacak bir yer değil, üstelik Allah'ın sana va'dettiği cennetde bırakdıklarından çok daha hayırlı nimetler seni bekliyor" derler. Bu birinci ma'nâdır ve sıradan müslümanlar yani avâm hakkındadır. Bunların cenneti cennet-i ef'âldir.
2. İkinci ma'nâ, îmânını yakîne getiren ve Allah'a ulaşmak için nefs ile mücâhede yolunu seçen, tasfiye-i kalb ve tezkiye-i ahlâk ile meşgûl olarak ömrünü geçiren ve ölmeden evvel ölenlerdir. Bu zevâta melekler nâzil olarak, onlara şöyle müjde verirler : "Bu yolda çektiğin zahmetler boşa gitmeyecek, nefsinle mücâhede ederek yaptığın fedâkârlıklar sebebiyle kaybettiğin şeylerden çok daha hayırlı olan ma'nevî feyz ve bereketler seni bekliyor" derler. Bunlar tarîkat ehli olup, ümmetin havâss kısmıdır ve cennetleri cennet-i sıfatdır.
3. Üçüncü ma'nâ, Hakk'ı hakkıyla tevhîd edenler hakkındadır. Bunlar "lâ mevcûde illallah" sırrına ererek Hakk'da fânî olan, varlıklarından külliyen geçenlerdir ki, melekler bunlara da nâzil olur ve şöyle müjdelerler : "Yok olacağım, benden eser kalmayacak diye sakın korkma, mahzûn olma! Bilesin ki Hakk'da fânî olan, Hakk ile bekâ bulur". Bundan daha a'lâ derece de olmaz. Bunlar da ehl-i hakîkatdir ki ümmetin hâssü'l havâss kısmıdır ve cennetleri de cennet-i zâtdır.
Âyet-i kerîmedeki bazı inceliklerden de bahsedelim. Meleklerin, müstakîm olan mü'minleri "korkma" ve "mahzûn olma" diye tesellî etmelerindeki hikmeti şudur :
İnsan bilmediği bir yere gideceği zaman korkar, başına gelecek olanlardan da endîşe eder. Dünyâyı terkeden insan da, gideceği yeri bilmediği için gayr-ı ihtiyârî korkar, endîşe eder. Ölüm, insanı, mal, mülk, makâm, mevkî, evlad, eş, arkadaş gibi sevdiği şeylerden ayırır. İnsan, sevdiklerinden ayrılınca gayr-ı ihtiyârî mahzûn olur. Meleklerin istikâmet sâhibi mü'minleri "Korkma!" ve "Mahzûn olma!" diye ayrı ayrı tesellî etmesindeki hikmetlerden biri budur. Birinci derece için ölüm, rûhun bedenden çıkması, yani bildiğimiz ölümdür. İkinci derece için, nefsin ölümü yani mâsivâdan tecerrüd, üçüncü derece için ise varlıkdan ve benlikden geçerek "tevhîd-i sırf"a ermekdir. 
Âyet-i kerîmede, "Rabbimiz Allah'dır" denilmesinde de bir çok hikmetler vardır. Şöyle ki :
Birinci derece için, Rabb, "koruyan, kollayan, yediren, içiren" ma'nâsınadır. Bu dercenin ehli, Allah'a ibâdeti, cennet arzusu ve cehennem korkusu ile yaparlar. Eğer cennet va'dedilmemiş olsa, bunlar ibâdet etmezlerdi. İkinci derece için Rabb, "nefsi terbiye ederek kemâle getiren" ma'nâsınadır. Bu derecenin ehli Hakk'a seve seve kulluk ederler ve O'ndan razıdırlar. Bunlar, cennet yaradılmamış olsaydı da Allah'a ibâdet ederlerdi. Üçüncü derece için Rabb, "Rubûbiyyet-i mutlak sâhibi" demekdir. Yani Rabb'den gayrı bir varlık yokdur, O'ndan gayrı görünenler hayâlden ibâretdir.
İstikâmet de derece derecedir :
Birinci derecesi, Allah'ın emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınmakdır. Bu şerî'at dâiresidir. İkinci derecede istikâmet, nefs ile mücâhedeyi hiç bırakmamak ve farzlarla yetinmeyerek diğer bir çok ibâdetler, hizmetler ve zikrullah ile Allah yolunda sâbit-i kadem olmakdır. Üçüncü derecede istikâmet ise, bir gölge hükmünde olan varlığını Hakk'ın varlığında yok etmekdir ki maksad-ı a'lâ da budur.
Dilersen sermedî devlet hulûs-i kalb ile tâ'at
Edüp her ân u her sâ'at ibâdetle ulâyı bul
Sırât-ı istikâmetden dili dûr etme tâ'atden
Çıkup hâl-i şekâvetden rumûz-i "kul kefâ"yı bul
Reh-i gaflet ile meşgûl olan yarın olur mes’ûl
Huzûrda olmağa makbûl bugün derde devâyı bul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder