Sayfalar

2 Ekim 2019 Çarşamba

Dervîşler Arasında İki Hafta - Carl Wett

Bu eser, Carl Vett adındaki Danimarkalı bir araştırmacının İstanbul'daki Kelâmî Dergâhında kaldığı günlerde tuttuğu notları ve yaşadığı tecrübeleri ihtivâ etmekdedir. 1870'lerde Kopenhag'da dünyâya gelen Carl Vett, önce sosyal bilimler alanında çalışmalar yapmış sonra mistisizm ve parapsikoloji gibi konularla ilgilenmişdir. Bu alanlarda çalışmalar yaparken tasavvufa merak salan Vett, tasavvufu bizzat yaşayarak öğrenebilmek için henüz tekkelerin açık olduğu bir dönemde İstanbul'a gelmişdir. İstanbul'da tasavvufu yaşayarak öğrenebileceği bir dergâh arayan Vett'e, Erbilli Esad Efendi Hazretlerinin postnişîni olduğu Kelâmî Dergâhı tavsiye edilmiş, o da bu tavsiyeye uyarak bu dergâha misâfir olmuşdur. 

Kendisini bir hakîkat arayıcısı olarak vasıflandıran Vett, o dönemde batıya hâkim olan materyalizmin insanları maneviyatdan uzaklaştırmasından muzdaribdir ve batıyı ihyâ edebilmek için doğudaki manevî kuvvete ihtiyaç olduğu düşüncesindedir. Vett, bu iki zıd kutbu birleştirerek dünyâyı selâmete çıkaracak bir yol arayışındadır. 

Dergâhda kaldığı sırada zaman zaman Şeyh Esad Efendi ile sohbet eden Vett, O'na İslâm ve tasavvuf hakkında sorular sormuş, yeri geldiğinde de kendi fikirlerini anlatmış ve Şeyh Efendi'nin bazı sorularına da cevaplar vermişdir. Dergâhdaki zikirlere de iştirâk eden Vett, dervîşlerin cezbesinden çok etkilenmiş ve bu hususdaki düşüncelerini şöyle dile getirmişdir :
Aslında kâinâtın her tarafında cârî olan, işte bu ilâhî cezbedir. Kendini kuşların cıvıltısında çiçeklerin kokularında ve renklerinde, hayvanların sessiz sevinçlerinde, havada, ışıkda, gökyüzünde ve denizde hissettiren hep bu cezbedir. Neş'eli baykuşları bir düşünün. Onların hâli de aynen kara sevdâlı âşıklarınki gibi ilâhî bir cezbe hâli değil midir?
İnsanın zikirle enâniyyetini eritip, Allah'ın içimizdeki kıvılcımı olan ilâhî nefha ile bütünleştiği hâl, artık Avrupa'da neredeyse hiç bilinmiyor. Doğuda ise bu bilinç hâlâ ortada duruyor.
İlk olarak 1935'de Danimarka'da yayınlanan eser sonra Almanca'ya ve İngilizce'ye tercüme edilmişdir. Türkçe tercümesi Ethem Cebecioğlu ile Seda Darcan Çiftçi tarafından yapılan bu kıymetli eser, muhtelif yayınevleri tarafından müteaddid defalar yayınlanmışdır.

Bize göre bu eser birkaç açıdan kıymetlidir. Şöyle ki;
  • Dergâhların açık olduğu devirde, önemli bir dergâhın faaliyetlerini ve dervîşlerinin yaşayışını göstermekdedir. 
  • Erbilli Esad Efendi Hazretleri gibi büyük bir mürşidin hem sözlerini hem de davranışlarını ilk elden aksettirmekdedir.
  • O devirdeki ehl-i tarîkin ahvâli ve İstanbul'daki yaşantı hakkında da bir fikir vermekdedir.
  • Gayr-i müslim bir ilim adamının İslâm'a ve tasavvufa bakışını göstermekdedir.
  • Bu eser sâyesinde, o devirdeki dervîşlerin ve meşâyihin, tasavvufu merâk eden bir gayr-i müslime, nasıl iyi muamale ettiklerini ve onu ne kadar iyi ağırladıklarını da görebiliyoruz.
Bilindiği gibi, tasavvuf, bir hâl ilmidir ve bu sebeble de ancak yaşanarak öğrenilebilir. Zâten tekkelerin esbâb-ı mûcibesi de budur. Nitekim tekkeler, yüz yıllarca tasavvufun yaşanarak öğrenildiği ve öğretildiği yerler olmuşdur. Bu gerçeği iyi bilen Vett, tasavvuf hakkında kitâbî bilgilerle yetinmek yerine, tasavvufu bizzat bir tekkede yaşayarak öğrenme yolunu tercîh etmiş ve bu imkânı bulamayan ama tasavvuf, tarîkat, dervîşlik gibi konularda bilgi sâhibi olmak isteyenlere faydalı bir eser bıramışdır.


Tatmayan bilmez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder