Senin bu felâkete uğramanın sebebi, henüz tam ma'nâsıyla zühd ü takvâ sâhibi olmadığın halde, kendini öyle göstermendir. Bir daha başına bu veya benzeri bir felâket gelmemesi için mutlakâ nefsini kötü sıfatlardan arındırmalı ve kalbini şeytâni sıfatlardan temizlemelisin. Bunun da çâresi bir mürşidin terbiyesi altında nefs ile mücâhede etmekdir.
Bu sekiz şeydir belâ-yı ehl-i dünyâ bil yakîn
Hırs u şehvet fahr u ziynet lu'b u gaflet kibr ü kîn
Günâhkâr sofu, danıştığı âlimin tavsiyelerine uyarak, önce kızı nikahlamış ve malının yarısını ona hîbe etmiş. Sonra da kızın rızâsını alarak onu boşamış ve kendisine mürşid olarak tavsiye edilen zâtın bulunduğu şehre doğru yola çıkmış. Yol boyunca, konakladığı her yerde, nereye gittiğini soranlara, o mürşidin ismini vererek, "Filanca şehirde böyle bir veliyyullah varmış, ondan istifâde etmeye gidiyorum" dedikçe hep o zâtın aleyhinde konuşulduğuna şâhid olmuş. Herkes o zâtı çekiştirip durmuş. Fakat o söylenenlere aldırış etmemiş ve o veliyyullahın bulunduğu şehre varmış. Sora sora o zâtın evini bulmuş. Yorgun argın eve vardığında dış avludan içeri doğru bakınca bir de ne görsün? Beyaz sakallı, bir zât oturmuş, karşısında hesnâ müstesnâ güzellikde bir kız, kızın elinde bir bardak, o zâta bir şey içiriyor. Sofu, bu manzarayı görünce, o zâtın aleyhinde söylenenlerin doğruluğuna kâni olmuş ve kendisiyle görüşmekden vazgeçip geri dönrneye karar vermiş. Tam kapıdan dönerken, Hazret, yerinden kalkarak kapıyı açmış ve uzaklaşmakda olan sofuya ismiyle hitâb ederek "Nereye gidiyorsun? O kadar uzun yoldan bizi görmek için onca zahmet çekip geldin. Görüşmeden gidilir mi?" demiş ve onu içeri almış. Hazret'in bu kerâmetini gören sofu, içeri girip oturmuş ama yine de içi rahat değilmiş. Eve girmeden önce gördüğü manzarayı hatırladıkça içini bir kurt kemiriyormuş. Hazret sofuyu sû-i zanndan kurtarmak için, daha o sormadan, mes'eleyi şöyle îzâh etmiş :
O gördüğün kız, benim öz kızım. Bana ikrâm ettiği de meyve suyudur. Al istersen sen de iç.Sofu, o zât hakkında kötü düşündüğü için utanmış ve Hazret'in ayaklarına kapanarak şöyle yalvarmış. :
Aman Efendim! Lütfen beni affedin. Memleketimden buraya gelinceye kadar kime rastladıysam hep sizin hakkınızda kötü kötü sözler söylediler. Ben de herhalde o sözlerin tesiri altında kalmış olmalıyım ki, böyle kötü düşüncelere kapıldım. Fakat şunu da çok merâk ediyorum. Lütfen bunu sorduğum için beni bağışlayınız ama neden fazîlet ve kemâlinizi halka göstermiyorsunuz da halkın levminden kendinizi kurtarmıyorsunuz?Hazret, o ham sofuya şu mürşidâne cevâbı vermiş :
Niçin? Kendimi halka kâmil ve fâdıl bildireyim de, hacca giden din kardeşlerim kızlarını emâneten yanıma bıraksınlar, sonra da o emânete hıyânet edeyim ve derdime çâre aramak için diyar diyar gezeyim diye mi?
Zâhid-i meşhûru ancak zühd ile şöhret yıkar
'Âbid-i cennet-peresti gayriye rağbet yıkar
'Âbid-i cennet-peresti gayriye rağbet yıkar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder