Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri latîfeyi ve nükteyi pek sever, en ağır mevzuların arasında bile latîfe yapar, nükteli hikâyeler anlatır, dinleyenleri hem güldürür, hem de düşündürürlerdi. Zîrâ latîfeler, ciddi ciddi anlatılması uzun süren ve anlaşılması zor bir takım hakîkatleri kestirme yoldan anlatmaya yarar. Bazen küçücük bir hikâye, yerinde anlatılırsa, koca bir kitabın yapamayacağı işi yapar. Bu yüzden de Efendi Hazretlerinin irşâd usûlünde latîfe ve nüktelerin mühim bir yeri vardı. Latîfelerin irşâdla alâkasını, "Mürşidler Neden Latîfeci Olurlar" ve "Sofiler Niçin Güleryüzlü ve Latifeci Olurlar?" başlıklı yazılarımızda yeterince îzâh etdiğimiz için burada lafı fazla uzatmayacağız.
Efendi Hazretlerinin hemen hemen bütün sohbetlerinde latîfe vardır. Ama bir de öyle sohbetleri vardır ki başdan sona latîfelerle ve nüktelerle doludur. Bu sohbetlerden biri de Amerika'da vâki olmuş, Efendi Hazretleri bir oturuşda peşpeşe otuz dört hikâye birden anlatmışlardı. Dinleyenler bu işe hayret etmişler ve ertesi gün o sohbetin ses kaydını deşifre ederek o hikâyeleri yazılı hâle getirmişler, bir de izin istemişler, "Efendim, dünkü sohbetinizde anlattığınız hikâyeleri bir araya getirdik, izniniz olursa bunları yayınlamak istiyoruz" demişler. Efendi Hazretleri de onların bu kadirşinaslığına yine bir latîfe ile karşılık vemiş ve, "O gece anlattığım hikâyeleri kitab hâline getirmişler, kitabı basarlarsa hakk-ı telîf alacağım" buyurmuşlardı.
Efendi Hazretleri, yine bir sohbetlerinde latîflerle herkesi güldürdü, sohbetin sonunda da, "Geldiğimde hepsinin suratları asıkdı, şimdi bak nasıl gülüyorlar. İnsanları güldürmek de ibâdetdir" buyurdular.
Allah razı olsun efendim.
YanıtlaSil