Sayfalar

1 Nisan 2022 Cuma

Büyük İstanbul Depremini Haber Veren Zât

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerinin mürşidi ve selefi Fahreddin Efendi Hazretleri henüz dokuz-on yaşlarındaymış. Bir gün dergâhın bahçesinde oynarken, cümle kapısından içeri bir ziyâretçi girmiş. Bu ziyâretçi, Tarîk-i Şâzeliyye meşâyihinden Mekkeli Mehmed Efendi imiş. Mehmed Efendi her sene Mekke-i Mükerreme'ye gidermiş. O sene de gitmiş, dönüşde evine bile uğramadan ilk iş olarak dergâha gelmiş. Dergâhın o zamanki postnişîni de Fahreddin Efendi Hazretlerinin amcası Yahyâ Gâlib Efendi Hazretleri imiş. Mehmed Efendi, Şeyh Efendi ile görüşmek istediğini söyleyince hemen Yahyâ Gâlib Efendi'ye haber vermişler, o da haremden çıkıp türbe-i şerîfe gelmiş ve Mekke'den gelen ziyâretçisi ile bir müddet başbaşa görüşmüş. Mehmed Efendi dergâhdan ayrıldıkdan sonra, Şeyh Efendi dergâh halkını toplayıp demiş ki, "Dergâhın bahçesine birkaç çadır kuralım, herkes o çadırlara yerleşsin, içerde kimse kalmasın". Kimse buna bir manâ verememiş ama "Herhalde Efendi Hazretlerinin bir bildiği vardır" diyerek "bâşüstüne" demişler ve çadırları kurmuşlar. Kendilerine lâzım olan bazı eşyâları da alıp hepsi çadırlara yerleşmişler.

Kısa bir müddet sonra İstanbul'da çok şiddetli bir deprem olmuş. 10 Temmuz 1894 (8 Muharrem 1312) Salı gününe denk gelen bu deprem İstanbul için büyük bir felâket, âdetâ küçük bir kıyâmet gibiymiş. Her yerde yıkılan binalar, enkaz altında kalan insanlar, ölenler ve yaralananlar varmış. Sağ kalanlar da şiddetli sarsıntıların tesiriyle dehşet ve korku içinde imiş. Dergâhda ise tek bir kişinin bile burnu kanamadığı gibi deprem sırasında herkes çadırlarda olduğu için sarsıntıları da binâlarda bulunanlar gibi hissetmemişler.

Bu korkunç depremin telâşı geçdikden sonra, Yahyâ Gâlib Efendi Hazretlerine bu işin hikmetini sormuşlar. Hazret-i Şeyh, meseleyi şöyle îzâh etmiş : 
Geçen gün ziyâretimize gelen Mehmed Efendi, Mekke-i Mükerreme'den mühim bir haber getirdi. Zamânın kutbu olan zât ki, Hüsâmeddîn Mekkî Hazretleridir, Mehmed Efendi ile görüşmüş ve ona demiş ki, "İstanbul'a döner dönmez doğru Nureddîn Cerrâhî Hazretlerinin Dergâhına git, oranın şeyhi olan Yahyâ Gâlib Efendi ile kardeşi Rızâeddîn Yaşar Efendi'ye selâmlarımı söyle, Muharrem ayının sekizinde öğle vakti İstanbul'da büyük bir deprem olacak. Binâ içinde durmasınlar, dışarı çıkıp kendilerini bu felâketden kurtarsınlar" buyurmuş. İşte ben de kutb-i âlemin bu tavsiyesi üzerine sizi çadırlara yerleştirdim.
Târih kitâblarında ve arşiv belgelerinde "Büyük Hareket-i Arz" diye geçen 1894 depremi Rûmî takvîme göre 1310 târihinde meydana geldiği için "1310 zelzelesi" diye de bilinir.

Biz, ilim deyince hep hocadan, kitâbdan, mektebden, medreseden öğrenilen ilmi anlıyoruz. Bir de gayb ilmi var ki, o ilim kitabdan, defterden, hocadan, muallimden öğrenilmez. Allah bunu yalnız seçilmiş kullarına bahşeder. Kimsenin tahmîn edemeyeceği böyle bir hâdiseyi günler, haftalar, aylar öncesinden bilmek ancak Allah'ın bildirmesiyle mümkündür. İşte bu ibretli hâdiseyi sırf bu meseleye dikkat çekmek, sizi tefekküre sevk etmek için anlatdım.

Hükm eder sâhib-makâm dîvân-ı ehlullahda
Vâsıl-ı fermân-ı kutbiyyet bilinmek istemez

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder