Sayfalar

14 Mart 2021 Pazar

Câmi Mûsıkîsi ve Mûsıkîye Karşı Çıkan Câhiller

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri bir sohbetlerinde söz câmî mûsıkîsinden açılınca buyurdular ki :

Terâvih kıldırdık, tabii biz ilâhiyle kıldırıyoruz terâvihi, "Anladım" dedi, "Siz çamiye komünizm sokacağusunuz, ne okuyağsunuz oraya?" dedi.

Bu sohbetde hazır bulunan Çarşılı İlâhi grubundan Abdurrahman Bey söze girip, "Efendim, biz çok kovulduk câmilerden böyle. Oohooo biz pişdik o işte, çok kovulduk. Biz nerdeyse otuz senedir ilâhiyle namaz kıldırıyoruz. Birgün birisi kalkdı, 'ne okuyorsunuz, şarkı mı okuyorsunuz' dedi" deyince Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Kardeşim, o avam adam, avamdan. Koskoca İstanbul Müftüsü denilen adam, murâkıbdı, benimle mücâdele yapdı Süleymâniye Câmisinde. Edebiyatçı bu adam. Öldü gitdi, istemem ölmüş bir adamın arkasından konuşmak. Bir de general varmış orda. Bu, Süleymâniye Câmisinde kayyımhânede oluyor. "Câmiye şarkı sokacaksınız" dedi bana. Dedim, "Efendi, bâri sen söyleme bunu, sen edebiyatçısın" dedim. "Edebiyat muallimisin" dedim. Bu ilâhiler,  ya Kur`ân-ı Kerîm'in yâhud ehâdis-i nebeviyyenin ma'nâsıdır" dedim. "Böyle yapılmışdır bunlar" dedim. Derken iş büyüdü. Sonradan, meğer generalmiş beyaz elbiseli sivil adam, bana dedi ki, "Peki kulhüvallah okusanız olmaz mı?" dedi bana. "Olur" dedim, ben de Kur`ân-ı Kerîm'i açdım, ona gösterdim, duraklar var ya hani, Kur`ân-ı Kerîm'in durakları, "Bunları böyle durak yapacaklarına, buralara Allah, Peygamber diye yazsalardı olmaz mıydı?" dedim. "Çiçek yapmışlar" dedim. Durdu, cevap veremedi. "Bu da bu işin çiçeğidir" dedim.

Abdurrahman Bey yine söz alarak dedi ki :

Efendim başımıza ne işler geldi bizim. Lâleli'de tevşîhle namaz kıldırdık, hattâ Fevzi Çanakkaleli kıldırdı. Rahmetli Ali de vardı, Zeki Altun da vardı. Müftülükden emir geldi, bütün câmilere, Çarşılı İlâhi Grubu gelirse içeri sokmayın diye. O zamanlar, bundan yirmi yirmi beş sene evvel. O Abdurrahman Şeref Bey zamânında gâliba. Epeyi uzadı bu iş.

Bunun üzerine Efendi Hazretleri buyurdular ki :

İşte bana geldi böyle söyledi ama dinlemedim ben. Süleymâniye'de imamdım ben, terâvih kıldırıyordum, dinlemedik biz. Ramazan'ın en sonuna kadar, nihâyetine kadar devâm etdik. 

Efendi Hazretleri, mûsıkîye karşı olan câhil müslümanların, asırlarca devâm eden câmîlerdeki müezzinlik usûlünü nasıl ortadan kaldırdıklarını da şöyle anlatdılar :

Müslümanın müslümana yapdığını, gavur müslümana yapmamışdır, müslüman da gavura yapmamışdır. Allah bize fırsat vermesin, benim duâm budur.

İnsan bir düşünür! Vaktiyle burası makarr-ı hilâfet idi. Burada halîfe-i Resûlullah otururdu. Onun vekîli de şeyhülislam idi. Yani o temsîl ediyordu. Çünkü pâdişahın dînî ilmi yokdu. Meselâ birisi gitse dese ki şeyhülislama, "Efendim, ben bir meyhâne açacağım, içerisinde fî-sebilillah şarap dağıtacağım" dese, şeyhülislam efendi buna müsâade eder mi, fetvâ verir mi? Vermez. Türbelerde mum yakmaya da fetvâ vermişler, kandil yakmaya da fetvâ vermişler, ilâhi okumaya da fetvâ vermişler, devrân etmeye de fetvâ vermişler. Demek ki câiz. Yani insanın hiç ilmi olmasa, bu kadarcık irfânı olsa, azıcık düşünebilse kâfî.
Meselâ bir kaç tâne sofu çıkdı ortaya, onların yüzünden cumhur müezzinliği kalkdı. Yazık oldu. Ötekilerin de işine geliyor zâten yani bizim hasımlarımızın. Câhil müslümanlara büyük iş yaptırıyorlar. Kendi yapacaklarını onlara yaptırıyorlar, onlar yapsalar biz bileceğiz, bizimkine yaptırıp ikimizi birbirimize düşürüyorlar. Meselâ Mekke-i Mükerreme'ye Vehhâbîlerin getirildiği gibi. İdâre niçin Vehhâbîlere verildi? Başka mezheb sâhiblerine de verilebilirdi. Burda da aynı şeyi tatbîk ediyorlar. 
Ben müezzinlik yapdım. Dokuz müezzindik, beşi bir gün, beşi bir gün vazîfe görürdü. Nasıl beşi bir gün, beşi bir gün? Çünkü baş müezzin minâreye çıkmadığı için, o aşağıda bulunurdu, onun için dâimâ beş kişi bulunurdu. Cumhur müezzinliği sabah ayrı bir usûlle yapılırdı, öğlen ayrı bir usûlle yapılırdı, ikindi ayrı bir usûl, akşam ayrı bir ûsul, yatsı ayrı bir usûl yapılırdı. Böylece imamlar da pişerdi. Yani imamlar da makâmâta âşinâ olurdu. Bir çok imam ne yapdığını bilmez ama müezzine uyar yani kulak dolgunluğuyla yapardı. Biz de öyle öğrendik. 
Sonra, aşağı katda usta adamlar vardı. Ramazân-ı Şerîf gelince, müezzin mahfiline, bilen adamlar çıkarlardı, meraklılar, âşıklar çıkarlarlardı. Allah muhâfaza, istersen bir boz makâmı, yâhud perdeyi düşür, aşağıdan bir çok adam yukarıya doğru dönüp, ters ters bakardı.

Resûl-i Ekrem niye Bilâl-i Habeşî'ye ezân okutdu, neden? En güzel seslilerden bir tânesi de onun için.  

Efendi Hazretleri ekseriyâ yanlış anlaşılan tegânnî meselesi hakkında da şöyle buyurdular : 

Tegannî ne demekdir? Kelime bozulursa, o vakit câiz olmaz. Meselâ, "yü'minûne bi'l-gaybi ve yukîmûne's-salâte" âyet-i kerîmesini okurken, "yuhuhuhuminuhuhune" yaparsa o vakit bozulur. Yani opera okur gibi okursa. Opera nasıl okuyorlar, "Kakakakalk kakapıpıyı aaaaç". Böyle olursa bozulur. Ondan gayrısı bozulmaz, kelime bozulmazsa eğer. 

Amerika'da birisi çıkdı, "Siz mûsıkîyle okuyorsunuz, mûsıkî haramdır" dedi.  "Sen Kur`ân okumasını biliyor musun?" dedim. "Bilirim" dedi. "Oku bakayım" dedim. Okudu, kısa bir sûre okudu. Gâyetle güzel okudu, ağzı dürüst, düzgün yani mahrec-i hurûfât yerinde. "Ne makâm yapdın biliyor musun? Sen mûsıkî yapdın, uşşâk makâmında okudun" dedim. 

"Tala'al bedru aleynâ"yı okuduk, bana gelip soru sordu birisi. "Medîne-i Münevvere'de Resûlullah'ı karşılarken tabıl vurdukları ve Efendimizin de bunu men etmedikleri meydanda" dedim. "Onlar Evs ve Hazrec kabîlelerinin kızlarıydı" dedi. Dedim ki, "Kadın olması sebebiyle sahâbe değil mi? Herkes sahabe sayılıyor da kadınlar, sahabe sayılmıyor mu?". Susdu, kaldı, cevâb veremedi.  

Efendi Hazretleri, bir zamanlar ecdâdımızın çok kıymet verdiği müezzinliğin zamanla nasıl kıymetden düşdüğünü de söyle anlatmışlardı :

Müezzinlik 1950'ye kadar güzel devâm etti. 50'de Demokrat Parti iktidâra gelince bazı sofular ortaya çıkıp "Bu müezzinlik bid'atdir, câiz değildir" diyerek Diyânet'e mürâcaat ettiler ve bu şikâyetler yüzünden müezzinlik kıymetden düşdü. Halbuki Halk Partisi zamânında hükûmet müezzinlerin iyi yetişmesi için ta'limât verir, hocalar ta'yîn eder, dersler verdirilirdi. Meselâ Süleymâniye'nin başmüezzini Şevket Efendi, Şehzâdebaşı Camisinde müezzinlik ta'lîmi yaptırıdı. Meselâ müezzinlik ve imamlık imtihanlarında Kur`ân-ı Kerîm okuturlar ve ma'nâsını sorarlardı. Müezzin olacak kişi makâmâta âşinâ mı değil mi diye farklı makâmlardan Kur`ân-ı Kerîm okuturlardı. Halk Partisinin bize birçok zararları oldu ama bu hususda farklıydı. Her şeyi yerli yerine koymak, herkese hakkını vermek lâzım.
Her semâ'ı sanma kim şeytânîdir
Bil semâ'-ı ehl-i dil rahmânîdir
Kim semâ'-ı evliyânın münkiri
Râh-i Hakk'ın bil ki oldur müdbiri
Her semâ'ı onların kurbet durur
Vecd ü hâl ü ser-be-ser rahmet durur
www.muzafferozak.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder