Hangi Esmâsıyla Zikredersen Allah Sana Cevap Verir

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Seksen sene küfr ü dalâlet içerisinde dolaşan bir kimse, küfr ü dalâletde her türlü fenâlığı icrâ etmiş, seksen sene sonra aklı başına gelmiş, olur ya, Allah'a rücû etmiş, "Allah" demiş, Cenâb-ı Hakk ona "Lebbeyk kulum" diyor, "Ne istiyorsun benden?" diyor. Rahmeti bu kadar geniş. "Efendi, bu adamın yapmadığı fenâlık yok". Rabbü'l-âlemîn onun yapdığı fenâlığı da yapmadığı fenâlığı da biliyor. Allah dedi mi, Cenâb-ı Hakk cevap verir, hemen, derhal. Çünkü neden? Allah'a karşı yürüyüne karşı, Allah koşarak gelir. Rahîm'dir, Rahmân'dır, Latîf'dir, Kerîm'dir, Gafûr'dur, Gaffâr'dır ve daha nice esmâsı vardır ki onları biz dahi bilmeyiz, kendine mahsûs esmâları vardır. Esmâ-yı Husnâ'sını habîbi Muhammed'ine ta'lîm buyurmuşdur, Tevrât'ıyla, İncil'iyle i'lân etmişdir, Kur`ân-ı Mübîn ile de zâhir kılmışdır fakat Hakk Teâlâ'nın nice esmâsı vardır ki onu biz bilmiyoruz, kendine mahsûs esmâları vardır Allah'ın.

Hattâ bir veliyyullaha sormuşlar, bu doksan dokuz esmâ için. Esmâ doksan dokuz tâne değildir. Binbir esmâ, doksan dokuzun içindedir, doksan dokuz esmâ da sıfat-ı zâtiyye ve sıfat-ı sübûtiyyede toplanmışdır, bakarsan, öğrenirsen eğer. Demişler ki, "Bu doksan dokuz esmâdan hangi esmâ Allah'ın ism-i a'zamıdır?" demişler. İsm-i a'zam demek büyük isim demekdir, gençler için söylüyorum bunu, ism-i a'zam demek büyük isim demekdir, yani Allah'ın büyük ismi. "Hakk Teâlâ'nın hangi ismi büyük isimdir?" denilince, o veliyyullah demiş ki, "Allah'ın küçük ismi yok ki, bana küçük ismini gösterin bakayım. Hepsi büyükdür, hepsi a'zamdır" demiş.

Hangi esmâsıyla ona dönersen, o sana cevap verir. "فَاذْكُرُون۪ٓي اَذْكُرْكُمْ fezkürûnî ezkuruküm"de o işâret vardır. "Lâ ilâhe illallah" dersen, seni şirkden temizler, şirki atmış olursun. Çünkü onun ma'nâsının altında "lâ ma'bûde illallah" vardır. "Estağfirullahe'l-azîm" dersen, Allah'ın mağfiretini taleb etmiş olursun, affolursun. Allah sana cevap verir, yani seni affeder. Rızık istersen yani rezzâkiyyetine "Yâ Rezzâk" diye seslenirsen, rızkıyla mütena''im kılar. Yalnız dünyâ rızkı ma'nâsına değil. Çok adam rızık denildiği vakit yalnız alınan, edilen, yenen şeyleri zannediyor, parayı zannediyor. Rızık o demek değildir. Senin burada şimdi aldığın da bir manevî rızıkdır. Bir haz duyuyorsun ya, Allah'ın kitâbından, Resûl-i Ekrem'in sözlerinden, namazdan, o da bir rızıkdır. Rızkın da en a'lâsıdır. Çünkü rûhun gıdâsıdır.

Hangi esmâ ile Allah'ı zikredersen Cenâb-ı Hakk sana cevâb verir. Çünkü yürüyene koşarak gelir, hiç bir kulunu kapısından kovmaz. Kim Cenâb-ı Hakk'a ilticâ ederse mutlakâ istediğini Hakk'dan koparır.

Efendiler! Bir de şu mesele var, onu da söylemeden geçmeyelim. "Efendim ben çok şey istedim ama Allah bana vermedi" diyenler var. Sakın böyle deme ha! Hakk'ın kapısına gidip, Allah'ın esmâsını anarak ve kalbinden Allah'a inanarak ve Resûl-i Ekrem'i şefî' tutarak Allah'dan ne istedinse sana verilmişdir. Bu iki türlü verilir. Bir dünyâda verilir bir de âhiretde verilir yani iş ahirete taalluk eder. Dünyâdaki fânîdir yani madde kısmı gelip geçicidir. Diyelim ki on bin apartmanın oldu, bütün İstanbul senin oldu, bütün Türkiye senin oldu, bütün dünyâ senin oldu, bırakıp gideceksin. Bunu kafana koy. Pâdişah, paşa, vezir, kıral, emîr, zengin, fukarâ, hiç bir ferd yokdur ki ölümün tadını tatmaya. Mutlakâ, ama er, geç. Hiç kimse ölüme çâre bulamaz. "Velev küntüm fî burûcin müşeyyede". İster demir kalelere gir, ister burçlara çık, ister yedinci kat semâya saklan, mutlakâ seni ecel gelip bulacakdır.

Bu da iki türlüdür. Dâimâ söylüyorum ki bu îmânın cilâsıdır. Mü'minler! Ölümden korkmayınız. Yalnız ölüme hazırlık yapınız. Ölüm, mü'minler için olumdur, kâfirler için ölümdür.

İki değil söz bir hemân

Gönülde hiç tutma gümân

Mahrûm olmaz Allah diyen

Allah'ı gel zikredelim

www.muzafferozak.com