Sayfalar

10 Mart 2021 Çarşamba

Semâ' Âdâbı

Büyük mürşidlerimizden ve ricâl-i mevleviyyenin önde gelenlerinden İsmâil Ankaravî Hazretleri Minhâcü'l-Fukarâ'sında buyuruyorlar ki :

Pes bu tarîkimızda olan semâ'ın zâhiren ve bâtınen âdâbı vardır. Evvelâ âdâbı budur ki fukarâ semâ'hâneye şeyhden evvel gelip cem' olalar ve edeb ve vakarla oturalar ve yemîn ve şimâle i'tibâr etmeyeler. Pes şeyh efendi Hazret'in kelâmını nakl eyledikde cân u dil ile ısgâ edeler, hâtırların bir yere cem' edeler ve uyuklamayalar. Eğer böyle etmezlerse dergâh-ı evliyâya küstahlık etmiş olurlar. Ba'de hatmi'l-kelâm na'thân ve nâyzen başladıkda murâkebe şeklinde sükûn ile oturalar ve hareket-i nâhemvâr etmeyeler. Kalb-i hayy ve nefs-i meyyit ile hüsn-i istimâ' ile semâ' edeler. Nitekim Abdurrahmân Sülemî buyurur, "Semâ' eden kimsenin kalbinin diri, nefsinin ölü olması lâzımdır. Nefsi diri, kalbi ölü olan kimseye semâ' etmek helâl olmaz". Ve kalbin meyyit olmasına bâis ve zevk ve vecd ile dil-zinde olmayı, dil-mürde olmasına bâdî bir kaç vecih vardır. Evvelâ semâ' edenin âdâb-ı şer'iyyede ve ferâiz ve vâcibâtda kusûru olmak gerek. Zîrâ terk-i ferâiz ve vâcibât imâte-i kalbe sebebdir. Ve sâniyen âdâb-ı tarîkatde tekâsül ve fütûru olmak gerek. Zîrâ edeb-i tarîkate mübâlât etmek ve muhâlif gitmek elbetde dil-mürde ve ten-zinde olmağı müstelzim olur. Ve sâlisen kalbinde hubb-i dünyâ ve meyl-i mâsivâ olmamak gerek. Ve bir kimseye kîn ve kibir ve hased ve buğz ve gıll u gışı olmamak gerekir. Zîrâ bu cümle ahlâk-ı zemîme zevk-i ilâhî ve vecd-i rabbâni ve rûhânîyi muhildir. Semâ'zen bu sıfatlarla fevâid-i semâ'dan mahrûm kalır. Nitekim Hazret buyururlar :
Ey cân bizim semâ'ımız rûhânîdir
Sakın kibr ü kîn ile raks etme burada
Bu sıfatlarla muttasıf olanların semâ'ı cemel ve horozun raksı gibidir, beyhûde lehv ü la'b makûlesi olur. Pes semâ'zen olan "Sakın kibr ü kîn ile raks etme" emrine imtisâlen sıfat-ı zemîme galebe kıldıkda semâ'a girmemek gerek, tâ bu sıfatlardan rehâ bulunca ve pâk ve tâhir olunca. Ve semâ'zen olanların bir edebi dahi şudur ki, hareket-i nâ-hemvârdan ve kalbe zevk geldikde sayha vurmakdan hazer eyleye. Lâ siyyemâ inde huzûr-i şeyh eğer vecd galebe ederse dahi kâdir oldukça zabt eyleye ve teeddüb kıla. Ednâ vecd ile hây u hûy ederse küstalık eyler. Bu ma'nâya şâhid, Hazret-i Cüneyd'in mürîdlerinden birinin izhâr-ı vecd ü hâlet etmesidir. Hazret-i Cüneyd, her semâ' meclisinde vecde gelip na'ra atan ve kendinden geçen genç bir mürîdine, "Eğer kendini zabt edemeyeceksen benim meclisime gelme" buyurdu. Bunun üzerine o mürîd kendisini zabt etdi. Öyle ki kendisini zorlukla zabt etmesinden dolayı her saç telinden damla damla ter akar hâle geldi. O genç yine bir zikir meclisinde vecde gelip feryâd ederek vefât etdi. Ammâ bilâ vecd izhâr-ı vecd, riyâ ve münâfıklıkdır.
Her ne denlü vâr ise etsin kamu sâlih 'amel
Ma'rifetle hüsn-i hulka bir 'amel olmaz bedel
Darb u devrân ile verme yok yere ömre halel
Ma'rifetle hüsn-i hulkdur tâlibi kâmil eden

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder