Sayfalar

10 Mart 2021 Çarşamba

Üç Türlü Semâ'

Büyük mürşidlerimizden ve ricâl-i mevleviyyenin önde gelenlerinden İsmâil Ankaravî Hazretleri Minhâcü'l-Fukarâ'sında buyuruyorlar ki :

Semâ' üç kısımdır. Bir kısmı semâ'-ı ilâhî, bir kısmı semâ'-ı rûhânî, bir kısmı semâ'-ı tabiîdir. Semâ'-ı ilâhî oldur ki, her şey fî nefsi'l-emr kelimâtullahdır zirâ kün emrinin eseridir. Pes kelimâtullah gayr-ı mütenâhîdir. Kezâlik kelimât-ı Hakk'ı sâmi' olan evliyânın dahi ol kelimât-ı gayr-ı mütenâhîye kadar lâ yetenâhî istimâ'-ı bâtınası vardır. Pes kelimâtullahı istimâ' eylemez illâ cemî' esmâ-yı ilâhînin esrârına vâkıf olan ârif. Nitekim Şeyh Hazretleri Fütûhâtında bu mahalle münâsib buyururlar : "Esmâ-yı ilâhîden her ismin bir lisânı ve her lisânın bir mekâli vardır ve her mekâl için bizden ana bir kulak vardır. Halbuki kâil ve sâmi'in hakîkatde zâtı birdir". 

Bu mertebede olanlar halkla mükâleme kılsalar, Hakk'la mükâleme kılarlar ve halkdan bir söz isitmâ' eyleseler, anı Hakk'dan istimâ' eylerler. Nitekim Şiblî "hıyarın onu bir akçeye" lafzını Hakk'dan istimâ' edüp, dedi ki, "İlâhî, hıyarın onu bir akçeye olıcak, şerrârın hâli nice olur?" Bayezid Hazretleri bu mertebede buyurdular ki, "Ben otuz senedir hep Allah ile konuşurum, O'ndan dinlerim. Halk ise beni kendileriyle konuşuyor zanneder". Ve Şeyh Hazretleri yine Fütûhâtında buyururlar ki, "Bu makâm sâhibinin kelâm-ı küllîsi niyâbetdir, yani kelâmda ve semâ'da nâib-i Hakk'dır. Pes bizden bazı kimseler vardır ki Allah 'abdi lisânı üzere söyler der. Ve bizden bazısı da vardır ki zu'munda 'abd kendi bi nefsihî söyler der. Halbuki iş böyle değildir. Zîrâ Hakk Teâlâ her kâilin lisânı katında anın kelâmını halk etmekle hâzırdır. Nitekim hakîkate nazaran vücûdda gayr yokdur, illâ oldur. Kezâlik hakîkatde kâil ve sâmi' dahi yokdur illâ oldur. Nitekim biz Allah'la söyleyen kimsenin ve bi nefsihî söyleyen kimsenin mâbeynini taksîm eylediğimiz gibi, semâ'ımız dahi böyle mütefâvit taksîm olunmuşdur". 
Bizden bazı kimseler Rabbisiyle işitir, bu Rabbisiyle işitmek demek, Hakk Teâlâ'nın "Ben anın sem'i olurum, benimle istimâ' eyler" dediğidir. Bizden bazısı kendi zu'munca "abd bi nefsihi işitir" der halbuki iş bunun hilâfınadır. Semâ'-ı ilâhî buna derler ki cemî' mesmûâtda sârîdir. Hazret-i Pîr'in bu kasîdeleri semâ'-ı ilâhîye işâretdir ki buyururlar :

Semâ' nedir bilir misin, "belâ" sesini duymakdır
Kendinden kurtulup Hakk'a kavuşmakdır
Semâ' nedir bilir misin Yakûb'un devâsı derdinde olmakdır
Yûsuf'a kavuşma kokusunu gömlekden almakdır
Pes semâ'-ı rûhânîye gelelim. Semâ'-ı rûhâni oldur kim, sem'-i rûhla her şeyin tesbîh-i Hakk kıldığın gûş etmekdir ve anın ma'nâsını zevkle fehm etmekdir. Zîrâ bu vücûd, inde ehli'ş-şühûd, rakk-ı menşûrdur ve 'âlem ve ehl-i 'âlem anda kitâb-ı mestûrdur. Elsine-i halk aklâm-ı Hakk'dır. Pes aklâm-ı Hakk'dan sudûr eden kelimât ve esvât ve hurûf her ne ise sem'-i rûhla ma'nâsın işidüp ana göre iş etmekdir. "وَإِن مِّن شَيْءٍ إِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدَهِ وَلَكِن لاَّ تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ ve in min şey'in illâ yüsebbihû bi hamdihî velâkin lâ yefkahûne tesbîhahüm" âyetinin sırr semâ'-ı rûhânîye erdikden sonra ma'lûm olur. Ve bu mertebede her şeyin tesbîhin gûş-i hûşla istimâ' kılar.
Bilir misin ne der çeng ve ûd
Ente hasbî ente Kâfî yâ Vedûd

diyen çeng ve ûdun tesbîhin bu semâ' ile fehm etmişdir. Def ve ney ve kudûm ve çeng ve ûd ve nây ve sâir sazlar çalındığı vakitlerde her biri bir anda bir türlü tesbîh eder. Ve çalınmadığı vakitlerde dahi bir gûne tesbîh eder ki çalındığı vakitdeki gibi değildir. Pes bu mertebede söz çokdur. Tatmayan bilmez. Ammâ tâlib olana redd- ve sed yokdur. Pes bu mertebelere vâsıl olan kibârın semâ'-ı sûrîye ihtiyâcı kalmaz. Eğer semâ'-ı sûrîye hâzır olursa da ihtiyâcen değildir, belki ya irşâd-ı tâlibîndir, ya tevâzuan, veyâhud istitâr-ı hâl içindir. Nitekim Şeyh Hazretleri buyururlar : "Zevk-i dâime varan ve semâ'-ı ilâhî ve rûhânîye erenin zevk ve hâli müstemirr olur. Müşevvik ve müheyyice ihtiyâcı olmaz".

Pes semâ'-ı tabîate gelelim ki murâd semâ'-ı sûrîdir. Semâ'-ı sûrî oldur ki bir nice kimse bir yere cem' olup, nağamât-ı lezîze ve elhân-ı nefîse istimâ' etmeğe derler. Nitekim bizim tarîkımızda, hey'et-i ma'rûf üzere fukarânın nây ve def ve kudüm âvâzını dinledikleri gibi.
Âşıkâna bir gıdâ oldu semâ'
Çünkü onda var hayâl-i ictimâ'

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder