Sayfalar

4 Nisan 2021 Pazar

Hamd Ne Demekdir?

Hamd, Türkçemize de girmiş bir kelimedir. Ne var ki biz bu kelimeyi hep şükür ma'nâsında kullanırız. Halbuki hamd, şükürden ibâret değildir, ma'nâsı çok daha genişdir. Şükür, hamdin bir cüz'üdür, şu'besidir de diyebiliriz.

Bir ma'nâsıyla hamd, medh ü senâ etmek demekdir, yani hamd etmek deyince övmek anlaşılır. Bu övgü, övülendeki güzellik, iyilik, üstünlük ve diğer vasıflar için yapılır. Şükür ise bir nimete karşılık yapılır. Nimeti verene teşekkür, nimet içindir, nimeti veren için değildir. Nimete teşekkür eden, o nimeti elde edemediği zaman şükretmez. Halbuki hamd böyle değildir. Hamd için nimetin olması olmaması fark etmez. Hattâ nimet yerine nikmet, musîbet ve belâ gelmesi de hamde mâni değildir. Çünkü hamd, her hâl ü kârda hamde lâyık olan Allah'adır.

Demek ki hamdin de  bir takım mertebeleri vardır. Avâmın hamdi, nimetleredir, nimeti verene değildir. Avam nimete nâil olursa hamd eder, nimetden mahrûm olursa şikâyet eder. Havassın hamdi, nimeti verenedir. Havass, nimete nâil olsa da olmasa da hamd eder. Hassül havâsss ise nimete hamd etdiği gibi nikmete de hamd eder, belâya da musîbete de hamd eder.

Hamd aynı zamanda tazîm ma'nâsına da gelir. Allah'a hamdetmek, Allah'a tazîm etmek demekdir. Hamd, Allah'a izâfe edildiğinde, tenzîh ma'nâsına da gelir. Yani Allah'ı noksan sıfatlardan berî kılmak demekdir. Allah'a izâfe edilen hamdde rızâ ve muhabbet ma'nâları da gizlidir. Yani Allah'a hamdeden O'ndan râzı olduğunu ve O'nu sevdiğini de beyân ve izhâr etmiş olur.

İşte, Resûl-i Ekrem Efendimizin, "efdalü'd-duâ elhamdülillah" yani "En faziletli duâ elhamdülillah'dır" buyurmalarının sırr-ı hikmeti de budur. Zîrâ elhamdülillah diyerek Allah'a hamd eden kişi, eğer ne dediğinin farkındaysa, hem Allah'ı tenzîh etmiş, hem O'na tazîm etmiş, hem O'nu medh ü senâ etmiş, hem O'na şükretmiş, hem O'ndan râzı olduğunu beyân etmiş, hem de O'na olan muhabbetini izhâr etmiş demekdir.

Hamd, Resûl-i Ekrem Efendimizin isimlerinde de kendisini gösterir. Efendimizin en meşhûr isimlerinden Ahmed, Mahmûd, Hâmid, Hamîd, Muhammed isimlerinin hepsi hamd kökünden gelmişdir. Ahmed, ism-i tafdîldir, "herkesden çok hamd eden" ve "herkesden çok övülen" ma'nâlarına gelir. Mahmûd, kezâ "övgüye lâyık, övülmüş" demekdir. Hâmid, kezâ "Hamd eden" ma'nâsınadır. Muhammed de kezâ yine "çokça senâ edilmiş, övülmüş, övgüye lâyık" ma'nâlarına gelir.

Kur`ân-ı Kerîm'in hem önsözü hem özü hem de özeti mâhiyetinde olan ve her namazda okunması şart olan Sûre-i Fâtiha'nın hamd ile başlaması da çok manidardır ve hamdin ne kadar mühim olduğunu gösterir. Yine hamd, Kur`ân-ı Kerîm'in pek çok yerinde  geçmekde ve hep Allah'a nisbet edilmekdedir. Yine Cenâb-ı Hakk'ın isimlerinden biri "Hamîd"dir ve bu isim de Kur`ân'da çokça zikredilmişdir. Hamîd, övülmeye en lâyık, en çok hamd edilen zât ma'nâsınadır. Her namazın son oturuşunda okuduğumuz salli ve bârik duâlarının sonunda da yine "Hamîd" ismi vardır. Hamd, o kadar mühimdir ki, en büyük zikir olan namaz da hamd ile başlar ve yine hamd ile biter.

Bizi halk eyledin ketm ü 'ademden
Sana hamd ü senâlar şâyân ancak
Edüp ehl-i îmân lutf u keremden
Sana hamd ü senâlar şâyân ancak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder