Sayfalar

8 Nisan 2021 Perşembe

İslâm Nedir? - Hutbe - 26 Haziran 1981


HUTBE

Kâlallahu te'âla fî kitâbihi'l-azîz.
Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillahirrahmânirrahîm.
إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ وَأَقَامُواْ الصَّلاَةَ وَآتَوُاْ الزَّكَاةَ لَهُمْ أَجْرُهُمْ عِندَ رَبِّهِمْ وَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ
İnnellezîne âmenû ve 'amilu's-sâlihati ve ekâmu's-salâte ve âtevüz zekâte lehüm ecrühüm 'inde rabbihim velâ havfün 'aleyhim velâhüm yahzenûn.
Sadakallahü'l-azîm. 

Dilleriyle Rabbü'l-âlemîn'i tevhîd eden, gönülleriyle Rabbü'l-âlemîn'in birliğine, vahdâniyyetine inanan, cümle enbiyâyı tasdîk ve serdâr-ı enbiyâ, mefhar-i âlem, sebeb-i hilkat-i âlem olan, rahmeten-lil-âlemîn, Hazret-i Muhammed Mustafâ'yı, herşeyinden ziyâde sevrek îmânını kemâle erdiren, kıyâmet gününe inanan, Hakk'ın cennetine tâlib, rızâsına râgıb, cemâline âşık olanlar!

Bil, bul, ol. Bilmeden bulamazsın, bulmadan olamazsın, ham gelir ham gidersin. Birçok insan bu âleme geldi, insan geldi fakat hayvan gibi yaşadı, hayvan gibi gitdi. Onların yaşayışları bir yaşayış değildir, bir hayat değildir. Allah'ın kitâbından nûr alanlar, onlar, yaşadılar. Ötekiler ölü mâhiyyetindedir. Onun için Cenâb-ı Allah Kitâb-ı Kerîminde, "Biz dirileri inzâr ederiz" buyuruyor. Çünkü sözün tesîri dirilere olur.  "لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا li yünzire men kâne hayyen, biz hayları, dirileri inzâr ederiz" buyuruyor. 

Birçok insanlar, insan geldi, insan yaşadı, hayvan öldü. Birçok insan, insan geldi, hayvan yaşadı, insan öldü. Bunun ma'nâları çok geniş ve derin.

Bütün doğran yavrular, fıtrat-ı islâm üzere doğarlar. Yani doğan çocuklar, islâm fıtratı üzere doğarlar. Anası, babası ne dînde ise, ne itikadda ise, çocuk o dîne tâbi olur, eğer ki Allah'ın inâyeti erişe. 

Şöyle anlaşılıyor ki, şimdi gene hadîs-i peygamberîye gelelim, "küllüküm râin ve küllüküm mesûlün an raiyyetihî, hepiniz ferden ferdâ birer çobansınız, her çoban kendi sürüsünden mesûl". Evlâdını âlem-i ulvîden alıp bu süflî âleme getirip, onu îmân ile tezyîn etmeyen, ona dînini, diyânetini, Allah'ını, Peygamber'ini bildirmeyen baba, vazîfeseni yapmamışdır. Ve yarın yevm-i kıyâmetde, evlâdı ondan davâcı olup onun yakasına sarılacakdır. Buna binâen Cenâb-ı hakk yine Kitâb-ı Kerîminde, rütbelerin ilgâ, kasaların mülgâ olduğu günde, paranın, evlâdın menfaat vermediği günde, "يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ اَخ۪يهِۙ وَاُمِّهِ وَاَب۪يهِۙ yevme yefurru'l-mer'ü min ahîh ve ümmihî ve ebîh", evlad babadan, baba evladdan, kardeş kardeşden firar ederler. Niçin? Hak meselesi, hak, hak, hak!

Evlâdına İslâm'ı bildirmeyen, Allah yolunu göstermeyen, onu nûr-i Muhammed'le boyamayan, ona Kur`ân sevgisi vermeyen, Allah sevgisi bildirmeyen baba, onu âlem-i ulvîden almış süflî âleme bırakmış ve onu helâke göndermişdir. İşte onun boynuna, evlad sarılır. "Yâ Rabb, beni âlem-i ulvîden alıp süflî âleme getirdi, benim terbiyemle meşgûl olmadı. Halbuki beni onun emri altına vermişdin, benim çobanımdı babam. Bana öğretmesi lâzımdı, hem dünyayı, hem âhireti.

Malûm ya, dünyâyı öğreneceksin, aldanmamak için. Tekrâr ediyorum. Dünyâ hayâtını iyi talîm edeceksin, aldanmaman için. Niçin aldandık? Dünyâyı iyi talîm etmedik. Dünyâdan murâdımız nedir? Dünyâ yaşayışını yani. Dünyâyı bilen adam, dostunu düşmanını tanır. Dünyâyı bilen adam, dünyâsını mamûr eder. Dünyâsını Hakk rızâsı üzerine mamûr eden, âhiretini de ma'mûr etmiş olur.
 
Dünyâyı iyi talîm edeceksin, aldanmayacaksın. Âhireti iyi talîm edeceksin, aldatmayacaksın. Âhireti iyi talîm eden, aldatmaz. Çünkü bu kısa hayâtın hesâbını Allah'a vereceksin, nasıl aldatabilirsin? Kimseyi aldatamazsın. Çünkü bil ki, bu âlemde, Allah Celle Hazretleri bize bizden yakın. Bu yakınlık, senin benim yakınlığım gibi değil. Bu yakınlık, lisân ile tarîf olunmaz, kalemle yazılmaz, kelâm ile söylenmez. Bunu tadanlar bilir. Onun için Allahu Teâlâ gene ahkâmı eskimeyecek olan Kur`ân-ı Mübîn'de, "وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ ve nahnu akrebu ileyhi min habli'l-verîd", biz size can damarınızdan daha yakınız buyuruyor Allahu Sübhânehû ve Teâlâ. Sen de O'na yakın olacaksın burada. Ona yaklaşmak için İslâm'ın bir takım şartları ve îmân var. Bunun talîmi lâzımdır. Bilmeden bulamazsın, bulmadan olamazsın.

Dünyâyı iyi bilen aldanmaz, dostunu düşmanını tanır, ateş ile nûru tefrîk eder, zulmet ile nûru ayırır. Âhireti iyi bilen kimseyi kandırmaz ve aldatmaz. Bilir ki bu âlemde iken Hakk ona yakındır, her şeyini tesbit etmiş, bilmişdir, görmüşdür ve görmekdedir. Bunu böyle düşünürsen îmânın kemâle erecek.

Bak İslâm'ın şartı beş. Okumuş olduğum âyet bunu gösteriyor. Söyleyeceğiz inşallah, deryâdan bir katre, şemsden bir zerre olarak söyleyeceğiz âyetin ma'nâsını. Dilimizin döndüğü kadar.

İslâm'ın binâsı beş. Savm u salât, hacc u zekât, kelime-i şehâdet. Savm demek, oruç demek. İnşaallah Allah ecelden aman verirse, haftaya Cuma günü oruçluyuz. Ramazân-ı Şerîf''in biri. Mü'minlere bahş olunan ay. Kur`ân'ın inzâl olunduğu ay. Mü'minin Allah'a kurbiyyet etdiği ay ve günahlardan soyunduğu ay. Ramazân-ı Şerîf'i inanarak ve itikad ederek, Allah'ın Resûlüne ittibâ ederek, oruçla geçiren, salâtını yerine getiren kimse, bayram sabahı anasından doğduğu gibi tertemiz olur. Öyle söylüyor Mefhar-i âlem. Sâdıku'l-va'dü'l-emîn Muhammed Mustafâ böyle haber veriyor. 

Onun için hazırlanacaksın. Zâhirini temizlediğin gibi bâtınını da temizleyeceksin. Eskiden Ramazân'a on beş gün kala bütün islâm evlerinde bir hazırlık, bir sevinç, bir bayram havası eserdi, Ramazân geliyor diye. Biz de öyle yapalım gene. Kalblerimizi tathîr edelim, temizleyelim. Belki bâtınlarımız pek kirli ama hiç olmazsa zâhirlerimizi temizleyelim. Bâtını temizlemek gâyetle güçdür. Zâhir üç beş kuruşluk sabunla, birkaç paralık suyla insan zâhirini tathîr edebilir, temizleyebilir. Bâtın temizliği gâyetle güçdür.

Evet, zâhirini, üç beş bin lirayla bir insan şekline sokabilirsin. Elbise giyersin, berbere gider tıraş olursun, güzel iskarpinler giyersin ama iç âlemini insan etmen gâytele güçdür. Onun için bu âlemde, ellerini öpdüğümüz, onlara rükû etdiğimiz, hürmetle ayağa kalkdığımız kimseler, yarın kıyâmetde bir hiç olduğunu göreceğiz. Kim Allah'a dost, Hazret-i Muhammed sallallahu aleyhi veselleme dost, o, sultân olacakdır. İki âlemin sultânı odur. Onun için bu âlemde, zâhir âleminde, elbiseyle insan olanları orada göreceğiz, ayaklar altında yılanlar gibi sürünecek, karıncalar gibi ezilecekdir.

Aklımızı başımıza alalım efendiler! Hak yol, çok geniş. Ve Allah rahmetine, mağfiretine bizleri davet ediyor, çağırıyor bizi rahmetine, mağfiretine. Bunu ihmâl etmeyelim. 
Evet, Hakk'ı kendinde bulmak ve Hakk'ın sana çok yakın olduğunu hissetmen lâzımdır. Bu hissiyât, îmânın nûruna bağlıdır. Nereye gidersen git, kiminle olursan ol, kim olursan ol, Allah senin her ef'âl ü harekâtını, her sekenâtını, her işini görmekdedir. Hem zâhirine hem bâtınına a'lemdir ve âlimdir. Bunu bir düşün. Bak bir misâl vereyim sana.

Bir mürşid, talebelerinden bir tânesine karşı büyük muhabbeti varmış. İnsanlarda hased ateşi vardır, içlerinde. Bunun netîcesi bir çok insan nâra girecekdir. Allah'ın sevmediği sıfatlardan bir sıfat, şeytânî bir sıfatdır ama insan mevcûddur. Mücâdele, muhârebe, yani nefs ile mücâdele ederek, bunları yenmek lâzım. Ve Hakk'a teslîmiyyet olursa eğer,  mesele kalmaz. Sonra hoca bakdı ki, diğer talebeler kendisinin o talebeye meylinden dolayı, o talebeye hasedlik yapıyorlar yani kıskançlık yapıyorlar. Onlara o talebeyi niye sevdiğini göstermek üzere, bir ders verdi. Dedi ki talebelere, "Gidiniz ve kimsenin görmediği bir yerde, birer tavuk kesin bana getirin" dedi. Hepsi birer tavuk alarak uzaklaşdılar. Hepsi tavukları, hocalarının emrine imtisâlen, kesdiler ve hocalarının önüne getirdiler. Hocanın sevdiği talebe, tavuğu diri getirdi, hocanın huzûruna. İyi dinle! İbret al! Anlatdığım hikâye sana büyük ibretler verecek, seni yüceltecekdir, anlarsan eğer. Kışırda kalırsan vaktini geçirmiş olursun. Bakdılar diğer talebeler, o sevilen talebenin tavuğu canlıydı, canlı tavukla geldi hocasının huzûruna, mürşidinin huzûruna. Dediler ki "Bak, şımarıklığından hayvanı da kesmedi filan" dediler. Sonra sordu, "Çocuklar, hepiniz tavuklarınızı kimsenin görmediği yerde mi kesdiniz?" dedi. "Evet efendim" dediler. "Sen niye kesmedin oğlum?" dedi. "Efendim, siz kimsenin görmediği yerde kes diye emretdiniz, ben nereye gitdimse, Hakk'ın beni gördüğünü anladım. Nasıl kesebilirim? Emrinize muhâlefet bu. Allah görüyordu benim yapacağımı" dedi. Onun üzerine döndü talebelerine, "Evladlarım, işte ben bu talebeyi bundan dolayı seviyorum, irfânından dolayı" dedi. İyi düşün ve bil ki her yapdığın ef'âl ü harekâta, Allah vâkıfdır.

Vazîfe-i islâmiyyetini yerine getir ve çocuklarına öğret. Hânende bulunan, senin ekmeğin altında bulunan kimselere, tatlı sözlerle, güler yüzlerle, vecîz vaazlarla, nasîhatlarla onları Hakk'a davet eyle. Ekşi yüzlü, acı sözlü olma. Müslüman tatlıdır. Her ef'âl ü harekâtın tatlı olsun, vecîz olsun. Onları iknâ ede ede Hakk'a davet et. Bir defa söyledin dinlemedi, bir daha söyle, bir daha söyle. Görmüyor musun, Allah seni her gün her ânda fazîlete davet ediyor, hiç usanmadı. Yapdığın suçlara nazar etmiyor, senin tövbe ve istiğfârını bekliyor, yücelmen için. Hemen günah işleyip, hemen taş olsaydık, kimse günah işlemezdi. İsyân etdik, rızkımızı kesmedi. O'nun huzûrunda düşünmeyerek, gaflet içerisinde, ne büyük günahlar yapdık, semâdan bize gene yağmur verdi, yerden bize yiyecekler bitirdi, rengârenk, kokuları ayrı ayrı, renkleri ayrı ayrı. Bir tencerenin içinde pişdi bunlar, hepsinin tadı ayrı, rengi ayrı. İşte sana vahdâniyyet-i ilâhiyyenin, kudret-i sübhâniyyenin bir numûnesi.

İslâm dört şey üzerine binâ kılındı. Savm, oruç tutmak. Salât, namaz kılmak. Zekât. zenginler mallarının kendilerinin olmadığını bilsinler. Zenginler Allah'ın vekilharcı, fukarâ Allah'ın ayâlidir. Allah vekilharca emrediyor, "Benim sana emâneten verdiğim kasayı aç, benim ayâlime kırkda birini ver". Ey zengin! Zenginim diyen! Kendisini zengin zanneden! Zengin Allah. Ganî Allah. Hepimiz fakîriz. Akşam aziz olanlar sabah zelîl oldular. Sabah zelîl olanlar akşam azîz oldular. Kuvvetleri, kudretleri, saltanatları onlara fayda vermedi. Pâdişah çocukları âcizler evinde can verdiler. Allah'dan kork. Allah'ı sev. Allah'a aşk ile bağlan. İslâmsın, islâm Allah'a teslîm olan demekdir. Allah'a teslîm olup sâlim olan demekdir. Haccetmekdir, ömründe bir defa hac vaktinde. Bazı zevât yanılıyorlar, kendi kendilerine dîn îcâd etmeğe kalkıyorlar. Farz olan haccı yapmıyor, "Ben umre yaparım" diyor, sıkıntı olmasın diye filan. Olmaz öyle. Senin kafanla değil. Senin düşüncenle benim görüşümle değil, Allah'ın istediği gibi, Resûl'ün bize teblîğ etdiği gibi, gösterdiği gibi yapacaksın. Aklına iş yapma, aldanabilirsin aklınla, akıl aldanabilir dâimâ. Akıl lâzımdır ama akıl bir mertebeye kadar gider, ondan sonra durur. Kudretullaha, esrâr-ı ilâhîye akıl yetişmez. Hakk müsâade ederse onlardan bazı maneviyyatı tadarsın, etmezse tatmadan gidersin.

Erkân-ı İslâm bunlardır, İslâm'ın temeli bunlar, peki İslâm nedir acaba, İslâm? Binâ-yı İslâm bunlar, beş şey. Allah'ı tevhîd, Peygamber'i tasdîk, savm u salât, hacc u zekâtdır. Bunları yapmayanlar demek ki bak İslâm Dîninin temellerini eksik koyuyorlar. Üzerine binâ kuramazsın sonra, olmaz binâ, yıkılır yani. 

Hiç gençliğine, kudretine, kuvvetine, rütbene güvenme! Hele bunu hiç söyleme, "İnşallah yakında tekâüd olacağım ondna sonra sen beni gör" diye söyleme. Cenâb-ı Hakk sana şöyle hitâb ederse, Allah'a ne cevâb verirsin? "Ey kulum! Seni kullarım hizmetlerinden âzâd etdikden sonra mı bana kul oldun?" derse ne cevâb vereceksin sonra? Allah'a muhtâc olduğun kadar Allah'a ibâdet ve tâatda bulun. Ateşe dayanacağın kadar günah işle. Allah'ın nârı hakdır, nûru da hakdır.
Temel-i İslâm bunlardır, İslâm nedir acaba? İslâm, Allah'a tam bir teslîmiyyet, Allah'ı sevmek, Allah'In celâlinden korkmakdır. Allah'dan korkanlar, Allah'ın celâlinden korkanlar, ümmetin en kerîmidir, en yükseğidir. Renkle, rütbeyle, kasayla, masayla, güzellikle değildir. "اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْۜ inne ekremeküm indallahi etkâküm". Allah indinde en kerîm olan kimse, bir iş yapacağı vakitde, "Benim bu yapacağım iş, Allah katında makbûl müdür değil midir?" diye düşünerek, tefekkür ederek, makbûlse yapmak, makbûl değilse onu terk etmekdir. 

Ey aklım başımda, tefekkürüm yerinde, gözlerimle görüyorum diyen kişi! Eğer tefekkürsüz bir bakışsa, hayvanda da aynı bakış vardır. Tefekkürsüz bir vücûda sâhibsen, sendeki kan hayvanda da var, sendeki damar hayvanda da var. Bizdeki bulunan a'zâ-yı cevârih, hayvanda da vardır. Bizim hayvandan farkımız, Allah'ın emirlerini seve seve yapmak, nehiylerinden kaçınmakdır.

Hak resûl, sultân-ı enbiyâ, peygamberler sultânı, Hazret-i Muhammed Mustafâ, bu zât-ı muhteremi, bu zâtı akdesi, bu Allah'ın sevgilisini, her şeyinden ziyâde sevmedikçe îmânın kemâle ermez, cennete dâhil olamazsın. Ne cennet-i ef'âle, ne cennet-i sıfata, ne cennet-i zâta dâhil olursun. Bütün iş, Hazret-i Muhammed sallallahu aleyhi vesellemin, Resûl-i Ekrem'in, Resûl-i Efham'ın, ayağını atdığı gibi ona tâbi olmakdır. En küçük sünnetinden, en büyük sünnetine kadar, ferdî sünnetleriyle, ictimâî sünnetleriyle âmil olmakdır. Ancak bizim kurtuluşumuz, saadetimiz, Hazret-i Muhammed Mustafâ'ya ittibâ iledir. Kur`ân'a tâbi olmakladır. Ondan gayrisi, yirmi tane fakülte okusan hepsinin diplomaları kabrin hâricinde kalır, içeriye bir menfaati yokdur, meğer ki onları yerinde kullanasın. Bulunduğun vazîfende adl ile kâim olasın, halkı incitmeyesin, devletin kasasından yediğin parayı helallayasın, rüşvet almayasın, ibâdullaha rahmet ile hükm edesin, zulümden kaçınasın. Ve illâ, okuduğun başına belâ olur, diplomaların ne kadar çoğalırsa cehennemde ateşin o kadar çok olur. Zulüm yerine adli, cehil yerine ilmi, küfür yerine îmânı getirmeyince olmaz!

İslâm'ın binâsı, savm u salât, hacc u zekât, kelime-i şehâdet dedik. Sizi fazla sıkmayayım, hava sıcak. Ama üzülme. Allah yolunda bugün burda terleyen yarın yevm-i kıyâmetde terlemez, arşın gölgesinde gölgelenir, Resûlullah'ın sancağı altında cem olur. Hazret-i Fahr-i Risâlet'in elinden, Hayder-i Kerrâr'ın yedinden, Haseneynü'l-Ahseneyn'in mübârek ellerinden Âb-ı Kevser'den nûş eder. Kıyâmet sıkıntısı görmez. Hakk için terleyenler, Hakk için üzülenler, Hakk için ağlayanlar, orda ağlamaz, orda beşûşdürler, yüzleri mesrûrdur, gönülleri mesûddur. Onlar civâr-ı Mustafâ'da iskân olur, iltifât-ı ilâhîye, iltifât-ı Muhammed'e nâil olurlar, sallallahu aleyhi vesellem. İki yol gösterdik. Aklın başında.

Temel-i İslâm bunlar, peki İslâm nedir? Allah' atam bir teslîmiyyet. Hakk'ın men etdiklerinden kaçınmak, Hakk'ın celâlinden korkarak. Hakdır, gerçekdir. "Efendi, Cenâb-ı Hakk hep rahmet değil mi?". Öyle değil işte göre kâinâtı. Çünkü âhiretde ne varsa Allah onun bir mislini vermişdir dünya yüzünde. Bak, git hastahânelere, tımarhânelere, oralardaki insanlar, senin benim gibi insan değil mi? İşte sana cehennemin bir numûnesini Allah dünyâ âleminde göstermekdedir, bu âlemde. O da senin gibi insan idi. Ama bu hastalık cehenneme lâyık olduğundan mı? Hayır. Allah onları âyet ve ibret yapmışdır. Onlara o külah düşmüş sana bu külah düşmüşdür. Zâten onlardan ibret almayan kimseler kendileri kâinâta ibret olurlar. Bir adam târihden ibret almadı mı, kendisi târihe ibret olur. Bak, vaktiyle cümle peygamberân-ı izâm hazerâtının ümmeti, kendilerinden evvel geçen ümmetlerden ibret almadıkları için bize ibret oldu Kur`ân-ı Kerîm'de. İşte kavm-i Lût, işte kavm-i Nûh, işte kavm-i Şuayb. İbret almayan ibret olur. Bak, git gör. "Efendi, bu acaba Cenâb-ı Hakk'ın gadabı mı?" Hayır. Bazen azab tacil olur, Allah bazen tehir eder, bazen tacil eder. Bazen kullarının günahlarının karşılığını tehir eder, yazmaz defter-i a'mâline, tövbeye bırakır. Bazısının hemen belasını verir.  Azab tacil olunur bazen.

Ey Ümmet-i Muhammed! Bu günleri fırsat ve ganâim biliniz. 

İslâm nedir? Allah Resûlü Mahbûb-i Kibriyâ Muhammed aleyhissalâtü vesselâm İslâm'ı tarîf ediyor, "Halk onun dilinden ve elinden sâlim olur". Demek ki ahlâk-ı hasene sâhibi olması lâzım. İslâm bu.

Hakk'ın celâlinden korkar, Allah'ın men etdiklerini yapmaz. Allah'a âşıkdır, Allah'a muhibdir, Allah'ın emirlerini seve seve yapar, canına minnet bilir, angarya gibi yapmaz. Demez ki, "oruç bana niye farz oldu, ya bana kıtâl, harb niye farz oldu" demez de, "ya oruç farz olmasaydı benim hâlim nice olurdu", "Allah ya guslü bana farz etmeseydi, ben pis gezecekdim", "Ya abdesti bana farz etmeseydi benim hâlim nice olurdu" diyerek Allah'ın emirlerini seve seve yapar, yerine getirir. Ve gönlünden Hakk'dan gayrını çıkarır, gönlünü aşkullah, muhabbetullah ile süsler. Zâhirde Hakk'a secde eder, bâtında Hakk ile olur. Bunlar da elbette âkıbetde selâmet bulur. Çünkü âkıbet müttakîlerindir, mü'minlerindir, âşık-ı sâdıklarındır.

Veyl olsun Allah'a âsî olanlara! Allah onları affetsin, gönüllerini nûr-i Kur`ân ile münevver kılsın. Vay olsun namaz kılmayanlara, namazı terk edenlere! Vay olsun namaz kılıp da hayır hasenâtdan kaçınanlara, namazlarında sehv edenlere! Veyl olsun yalan söyleyenlere!

Müjde olsun Allah ve Resûlüne teslîm olanlara, Allah'a secde edenlere, Hazret-i Muhammed'in yolundan yürüyenlere! Onlar, kazandılar. Bu sıkıntılı âlem bir gün hemen dönecek, gördüğün bu rüyâdan uyanacak, sultân olduğunu göreceksin. Allah sana bu âlemde onun lezzetini tattıracak. Allah'sız gönüller, Peygamber'siz kalbler, onların gördükleri de rüyâdan başka bir şey değil. Yakın bir zamanda, ne kadar kötü bir yerde olduklarını anlayacaklardır ama iş işden geçmiş olacakdır.

Yâ Rabbi, bu günler senin rahmetinin taşdığı günlerdir, vemâ teşâûne illâ en yeşâallah, senin rızan olmasa, sen dilemesen biz gelip senin huzûrunda burda duramazdık, senin kelâmını dinleyemezdik, habîbine gönül veremezdik, senin mescidinde bulunamazdık. Yâ Rabbi, bizi burdan boş çevirme. Bizi habîbin Muhammedine bahşeyle. Şabân-ı Şerîf'in, Ramazân-ı Şerîf'in şefâatiyle bizleri taltîf eyle yâ Rabbi.

Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.

Neylerem cân u cihânı bana Rahmânım gerek
Tâ ezel "kâlû belâ"da 'ahd ü peymânım gerek
Bülbülem âh u figânımdan murâdım her nefes
Ol gülistânım bâğında nûr-ı Yezdânım gerek

Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 26 Haziran 1981 (23 Şaban 1401) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder