Sayfalar

8 Mayıs 2021 Cumartesi

Ehl-i Beyt-i Mustafâ'nın Emsalsiz Fedâkârlığı

Ehl-i Beyt-i Mustafâ'nın cömertliği ve fedâkârlığı dillere destân olmuşdur. Onlar, ellerine geçen malı mülkü hep dağıtmışlar ve dâimâ fakrı tercîh etmişlerdir. Halbuki isteseler, ferah fahur, saltanat içinde yaşayabilirlerdi. Hani Hazret-i İmâm-ı Ali'ye sormuşlar ya, "Zekât kaçda kaçdır?" demişler, "Size göre mi bize göre mi?" demiş. "Size göre bize göre olur mu?" dediklerinde de, "Size göre kırkda birdir, bize göre hepsini vermekdir" buyurmuşlar. İşte aynen buyurdukları gibi de yapmışlar ve hiç bir şey biriktirmemişler, ellerinde avuçlarında ne varsa hepsini fukarâya bezl etmişler.

Şimdi vereceğim misâl, çok çarpıcıdır ve bu hâdise Kur`ân ile de sâbitdir. Zîrâ bu hâdiseden sonra Ehl-i Beyt-i Mustafâ'nın şân-ı vâlâsı hakkında âyetler nâzil olmuşdur.

İmâm-ı Ali kerremallahu vecheh Hazretleri ile Hazret-i Fâtımatü'z-Zehrâ vâlidemiz Hazret-i Hasen ve Hazret-i Hüseyn'in yakalandıkları bir hastalıkdan kurtulmaları niyetiyle üç gün oruç nezretmişler. Haseneyn Efendilerimiz sıhhatlerine kavuşunca, hemen oruca niyetlenmişler ama evde yiyecek bir şeyleri olmadığından, İmâm-ı Ali birisine borçlanarak bir mikdar arpa almış. Hazret-i Fâtıma vâlidemiz o arpa ile birkaç tâne çörek pişirmiş. İftar vaktine yakın bir fakîr gelmiş, yardım taleb etmiş, "Ey Muhammed'in Ehl-i Beyt'i, ben müslüman düşkünlerden bir düşkünüm, Allah rızâsı için beni doyurun" demiş. Ehl-i Beyt-i Mustafâ hiç fakîri, düşkünü, açı geri çevirirler mi?  Hemen çöreklerin hepsini o adama vermişler ve su ile iftar ederek ertesi gün yeniden oruca niyetlenmişler. Ertesi gün aynı şey tekrarlanmış, bu sefer iftardan önce bir yetîm çıkagelmiş. Ehl-i Beyt-i Mustafâ, yetîmi hiç geri çevirir mi? Bu sefer de yiyeceklerini o yetîme verip yine su ile iftar etmişler ve aç bî-ilâç üçüncü gün oruca niyetlenmişler. Üçüncü gün de, bir esîr gelmiş, yardım istemiş. Dikkat buyurun, esîr kimlerden olur? Gayr-i müslimlerden, müslümanlarla harb edip, mağlûb olanlardan, değil mi? Esîr de olsa o da insandır, Ehl-i Beyt-i Mustafâ esîri de geri çevirmez. Nitekim onu da geri çevirmemişler ve o günkü yiyeceklerini de o esîre vermişler ve yine aç durmuşlar. İşte Ehl-i Beyt-i Mustafâ'nın bu emsâlsiz fedâkârlığı sebebiyle Sûre-i İnsân'daki şu âyetler nâzil olmuşdur :

يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَط۪يرًا * وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلٰى حُبِّه۪ مِسْك۪ينًا وَيَت۪يمًا وَاَس۪يرًا * اِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللّٰهِ لَا نُر۪يدُ مِنْكُمْ جَزَٓاءً وَلَا شُكُورًا *

Cenâb-ı Hakk bu âyetlerde şöyle buyuruyor :

Onlar nezirlerini yerine getirirler ve fenâlığı salgın olan bir günden korkarlar. Onlar, düşküne, yetîme ve esîre seve seve yedirirler ve 'Biz size sırf Allah rızâsı için yediriyoruz, sizden bir karşılık, yâhud bir teşekkür dahi beklemiyoruz' derler.

Malûm ya her şey gibi fedâkârlığın da dereceleri vardır. Meselâ bin lirası olan bir kimsenin elli lirasını infak etmesi de bir fedâkârlıkdır ama bu fedâkârlık yüz lirası olan bir kimsenin elli lirasını infak etmesi ile bir olur mu? Elbette olmaz. Hele de kendisi muhtâc olduğu hâlde başkalarını kendisine tercîh etmek ki bu, fedâkârlığın en yüksek derecesidir. İşte Ehl-i Beyt-i Mustafâ'nın büyüklüğü de buradan gelmekdedir. Onlar, yememişler yedirmişler, giymemişler giydirmişlerdir. 

Bu vesîle ile mühim bir meseleyi de açıklığa kavuşturmakda fayda görüyorum. Bazılarının zannetdiği gibi, Ehl-i Beyt-i Mustafâ'nın büyüklüğü, sırf Resûlullah'a kan bağıyla bağlı olmakdan, yakınlıkdan, akrabâlıkdan değildir. Onların şerefi, Resûlullah'a maddeten yakın oldukları gibi, manen de yakın olmalarından yani Resûlullah'ın ahlâkıyla ahlâklanmış olmalarındandır.

Ben ne hâcet kim edem vasfın yeter evsâfına
Sûre-i Furkân içinde beyyinât-ı "hel etâ"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder