Yine bir meclisde, ashâbdan biri, Resûl-i Ekrem Efendimize sormuş, "Yâ Resûlallah, en çok kimi seversin?" demiş. Efendimiz önce Hazret-i Ebûbekir'i zikretmiş. O zât, "Peki hanımlardan kimi seversin?" deyince, Hazret-i Âişe'yi zikretmiş. Başka kimleri seversin diye sorunca, ashâbın ileri gelenlerini saymışlar. Hazret-i Fâtıma annemiz de o meclisde imiş ve Resûl-i Ekrem'in sevdikleri arasında İmâm-ı Ali'yi zikretmemesine taaccüb etmiş ve sormuş, "Yâ Resûlallah, Ali'yi niçin zikretmediniz?" demiş. Efendimiz, "O bendendir" buyurmuşlar.
Hicret esnâsında, Resûlullah'ın yatağına birisinin yatması îcâb etdiğinde, Resûl-i Ekrem Efendimiz bu vazîfeyi İmâm-ı Ali'ye vermişdi. Halbuki bir başkasına da verebilirdi. İmâm-ı Ali de pekâlâ Seyyidinâ Hazret-i Ebûbekir gibi Efendimizin maiyyetinde bulunabilir, yola onunla berâber çıkabilirdi. Hatırlarsanız bir önceki yazımızda burada büyük bir incelik var demişdik. O incelik şudur ki, Resûl-i Ekrem Efendimiz, İmâm-ı Ali hakkında, "Ene ve Aliyyün min nûrin vâhid" yani "Ali ve ben tek bir nûrdanız" buyurmuşdur. Bu, pek yüce bir mertebedir ve İmâm-ı Ali'den gayrı hiç bir sahabî bu mertebeye nâil olamamışdır.
Ol ki sevdâ-yı cihân-ârâya cân eyler fedâ
Murtazâ'dır gûyiyâ vasfı anındır "lâ fetâ"
Her kim ol dildâr sevdâsında çekmiş mihneti
Dem-be-dem eyler safâ tutmuş reh-i Hayrü'n-nisâ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder