Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri anlatmışlardı :
Basralı bir zât diyor ki, "Uzun yıllar, Mâlik bin Enes'den ilim tahsîl etmişdim. Ehl-i Beyt-i Mustafâ'dan İmâm-ı Cafer-i Sâdık Hazretlerinin Medîne-i Münevvere'ye teşrîf buyurduklarını öğrenmiş ve kendilerinden feyz alabilmek ümîdiyle birkaç defa huzur-i ârifânelerine gitmişdim. Bir gün bana, "Evlâdım, benim de gece gündüz derslerim ve evrad u ezkârım var. Anladığıma göre sen de ilim tahsîl ediyorsun, ricâ ederim beni meşgûl etme ve Enes Bin Mâlik'den derslerine devâm et" buyurdu.
Bu sözlerine çok üzüldüm ve kendi kendime, "Bu zât-ı akdes, bende hayır alâmetleri görseydi, beni feyzlerinden ve himmetlerinden mahrûm etmez, lutfunu benden esirgemezdi" diye düşünerek ertesi sabah Ravza-yı Nebî'ye vardım ve niyâz eyledim, "Yâ Rab, cedd-i emcedi hürmetine Hazret-i İmâm'ın kalbini bana çevir, bana muhabbetini ihsân buyur ve bu âciz kulunu ilminden nasîbdar eyle, sırât-ı müstakîm üzere rızâ-yı ilâhiyyene vâsıl olayım" dedim ve evime döndüm.
İkindi namazından sonra yüzümü kızdırarak tekrar huzurlarına vardım. Hizmetinde bulunan zât, ziyâretimin sebebini öğrenmek istedi. Vech-i enverlerini görmek istediğimi söyleyince meşgûl olduklarını bildirdi. Bir müddet daha sabırla bekledim. Lutfen kabûl ve benim için duâ buyurdular ve künyemi sordular ve Ebû Abdullah olduğunu öğrenince, aramızda şöyle bir konuşma oldu.
- "Haydi, ne soracaksan sor bakalım" dediler.
- "Bu âciz kölenize teveccüh ve muhabbet buyurmanızı ve fakîri ilminizden merzûk kılmanızı niyâz ederim" dedim.
- "Yâ Ebâ Abdullah, ilim, yalnız öğrenmekden ibâret değildir. İlim, öyle bir nûrdur ki, Allahu Sübhânehû ve Teâlâ hidâyetini murâd buyurduğu kulunun kalbinde zuhûra getirir. Eğer maksadın ilim ise, önce kendinde kulluğun hakîkatini ara ve ilme amel etmek için tâlib ol ve anlayabilmek için de Cenâb-ı Hakk'dan fehm ü idrâk niyâz eyle, o dilerse sana anlatır ve öğretir" buyurdular.
- "Kulluğun hakîkati nedir yâ İmâm, lutfedip söyler misiniz?" diye sordum.
- "Üç şeydir. Birincisi, halkın vereceği şeylerden hiç birisine kendini mâlik görmemekdir. Çünkü Hakk'ın sevdiği kullar, kendilerini hiçbir şeye mâlik görmezler. Malı, Allahu Teâlâ'nın malı olarak bilirler ve onu kendilerine bahş ve ihsân buyuranın emirlerine uygun olan yerlere sarfederler. Allahu Teâlâ indinde makbûl olan kullar, onun emirlerini canla başla yaparlar ve nehiylerinden şiddetle kaçınırlar. Hiçbir zaman, kendi fikir ve kanâatleriyle hareket etmezler. Elindeki malın Allah'a âid olduğunu bilen kul, onu emretdiği yere kolaylıkla sarfeder. Her işlerinde ve her tedbirlerinde Hakka tefvîz-i umûr ederler ve bunun için de dünyâ mihnet ve musîbetlerinden müteessir olmazlar. Kul, emri hakkıyla îfâ eder, nehiyden de kaçarsa, insanlara gösterişe, riyâya vakit ve fırsat bulamaz. Cenâb-ı Vâhibü'l-'atâyâ kuluna üç şey ikrâm ederse, dünya, şeytan ve insanlar o kimsenin gözüne büyük görünemezler. O üç şey şunlardır :
- Dünyaya mal ve para biriktirmek ve onunla öğünüp böbürlenmek için tâlib olmazlar.
- Makâma, izzet için tâlib olmazlar.
- Günlerini ve ömürlerini bâtıl şeylerle geçirmezler.
Bunlar, takvânın birinci derecesine âid yüksek hasletlerdir ki, Allahu Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri, "تِلْكَ الدَّارُ الْاٰخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذ۪ينَ لَا يُر۪يدُونَ عُلُوًّا فِي الْاَرْضِ وَلَا فَسَادًاۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ" buyurmuşdur.
Kendilerinden biraz daha irşadda bulunmalarını niyaz etdim. "Sana dokuz tavsiyede bulunacağım. Bunlar, tarîk-i hakka girmek isteyenlere aynı zamanda vasiyyetlerimdir. Rabbimden, senin de bunlarla âmil olmanı dilerim. Bu vasiyyetimin ilk üç maddesi nefsin riyâzâtına, üçü hilme ve üçü de ilme dair olacakdır. Bunları iyice ezberle ve öğren, başkalarına da öğret ve gereğine göre hareket et. Riyâzât hakkındaki öğütlerim şunlardır :
- İştihân olmayan şeyleri yeme. Zîrâ iştihâsı olmayan şeyleri yemek, insana ahmaklık ve bönlük getirir.
- Karnın iyice acıkmadan yemekden sakın.
- Ne yersen helâlinden ye ve mutlakâ Besmele-i Şerîfe ile ye.
Hilm hakkındaki tavsiyelerim de şunlardır :
- "Bir söylersen on işitirsin" diyen kimseye, "sen on söylersen benden bir karşılığını dahi duymazsın" cevâbını ver.
- Bir adam sana söver ve kötü sözler söylerse, "Eğer bu sözlerin doğru ise Rabbim beni afv u mağfiret buyursun, yok eğer sen bunları kendiliğinden uyduruyor ve yalan söylüyorsan Rabbim seni afv u mağfiret buyursun" diye mukâbele et.
- Bir kimse sana kötülük yapacağını söylerse, sen de kendisine nasîhat ve duâ edeceğini söyle.
İlim hakkındaki öğütlerim de şunlardır :
- Bilmediğini âlimlerden sor ve öğrenmeğe çalış ama sakın bu soru o zâtı tecrübe ve imtihân etmek için olmasın.
- Kendi re'yin ve fikrinle amel etmekden sakın. İhtiyata yol bulduğun yerlerin ve şeylerin hepsinde ihtiyatlı bulun.
- İnsanlara hangi konuda olursa olsun fetvâ vermekden arslandan kaçar gibi dâimâ kaç.
"İşte sana öğütlerim ve nasîhatlerim bunlardan ibâretdir. Artık beni meşgûl etme zîrâ ben kendi nefsimle meşgûlüm" buyurdular ve ben de huzûrlarından sevinerek ayrıldım.
www.muzafferozak.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder