Sayfalar

27 Mart 2022 Pazar

Deli İmâm ile Nevî

Şehzâdeliği sırasında II.Selim'in imâmlığında bulunan Hoca Abdülkerim diye birisi varmış. Şehzâde pâdişah olunca onu kazaskerliğe kadar çıkarmış. Nihâyet emekliliği gelmiş, yüklü bir maaşla tekâüd olmuş. Emekli olunca işsizlikden canı sıkılan Abdülkerim Efendi, kendine iş îcâd etmiş, emr-i bi'l-ma'rûf nehy-i ani'l-münker yapıyorum diye ötekine berikine çıkışmaya, üstüne vazîfe olmayan işlere karışmaya başlamış. Abdülkerim Efendi, başına alimlerin giydiği kavuklardan daha büyük kavuk giydiği, araba tekerleği kadar sarık sardığı ve önüne gelene çatdığı için "Deli İmam" diye şöhret bulmuş. 

Bu Deli İmam, bir gün sarayda meşhûr Nevî'ye rast gelmiş. Bakmış Nevî'nin bıyıkları biraz uzunca, hemen çıkışmış, "Bu bıyıkların ne senin böyle, hemen kırptır onları, ayıp, ayıp!" demiş. Nevî sarayda bir tatsızlık olmasın diye hiç cevab vermemiş. Sonra Deli İmam'a bir tezkire yazıp göndermiş. Tezkirenin meâli şudur :

Duâ ve senâdan sonra malûm ola ki, aybımızı bize bildirdiğiniz için Allah sizden râzı olsun. Fodulluğunuz ibtidâ bize münâsebetsiz gelmişdi ama sonra sizin safderûnluğunuzu düşündük tesellî bulduk. Şu lutufkârlığınızın karşılığı olsun diye biz de sizin gâfil bulunduğunuz bir şeye işâret etmek istedik. Böyle yapmakla hem hareketinize mukâbele etmiş hem de kibirli bir adamın azametini kırmak sevâbını kazanmış olacağız. Başınızdaki sarığın büyüklüğü o derece ki onun yanında bizim bıyığımızın uzunluğu Süleyman'a nisbetle karınca, dağ yanında arpa tânesi gibi kalıyor. Onun bir kaç kangalını eksiltirseniz, hem o mübârek başınız ağrımaz, hem de sizi o hâlde görüp gülen müslümanlar günaha girmez.
Hadsize haddini bildirmek yetime kaftan giydirmekden efdaldir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder