Sayfalar

23 Mart 2022 Çarşamba

Oskar Rescher'in Gözüyle İsmâil Sâib Efendi

Âlimlerin Kutbu İsmâil Sâib Efendi'nin tilmîzlerinden biri de Alman âlimlerinden İstanbul Üniversitesi Şarkiyat Profesörü Oskar Rescher'dir. Oskar Rescher sonradan İslâm'a girmiş, hattâ Türk tâbiyetine geçmiş ve Hocaefendi'nin sâdık bir bendesi olmuşdur. Hikâyesi şöyledir.

Yahudi asıllı bir Alman âileden gelen Oskar Rescher, 1883 senesinde Stuttgart'da dünyâya gelmişdir. Ülkesinde şarkiyat tahsîli yapdıkdan sonra kendini geliştirmek için Mısır'a gider, orada bir müddet kaldıkdan sonra İstanbul'a gelir. Maksadı buradaki kütübhânelerde araştırma yapmakdır. Allah'ın işi bu ya, Allah karşısına Sâib Sencer Hoca'yı çıkarır. Bu hâdise de şöyle olur. Sâib Hoca bir gün Bayezid Câmi-i Şerîfinde ders verirken, dinleyiciler arasında o da varmış. Tabii o zamanlar Hocaefendi'nin kim olduğundan haberi yok. Hocaefendi, ders esnâsında Arapça bir kelimeye ma'nâ verirken, Oskar dayanamayıp müdâhele etmiş, "Bunu yanlış söylediniz" diye itiraz etmiş. Hocaefendi dersi bitirip, herkesin dağılmasını bekledikden sonra, Rescher'i karşısına alıp o kelimenin on dört tâne ma'nâsının olduğunu ve kendisinin verdiği ma'nânın oradaki metne en muvâfık ma'nâ olduğunu güzelce îzâh etmiş. 

Hocaefendi'nin hem ilmine hem de bu güzel tavrına hayrân olan Oskar Rescher, vefâtına kadar Hocaefendi'nin sâdık bir talebesi olmuş, yıllar boyu onun ilminden, kemâlinden, fazîletinden istifâde etmişdir. Hattâ malûm ya Hocaefendi kedilere çok düşkün olduğu için onun kedilerine ciğer taşımayı bile görev bilmişdir. Oskar Rescher, Hocaefendi'ye o kadar hayrân olmuşdur ki, henüz müslüman olmadan önce Ramazanlarda onunla birlikte oruç tutmuşdur. Bu bağlılık, zaman içinde onun İslâm ile müşerref olmasıyla netîcelenmiş, Oskar Rescher, Osman Reşer olmuşdur. 

Oskar Rescher, 1925 senesinde temelli olarak İstanbul'a yerleşinceye kadar, Almanya'ya gidip gelmiş, orada akademik faaliyetlerde bulunmuş ve profesör olmuşdur. O yıllarda da Hocaefendi ile irtibâtı devâm etmişdir. Aşağıdaki belge bunun bir delîlidir. Oskar Rescher'in Almanya'da bulunduğu dönemde İsmâil Sâib Efendi'nin kendisine gönderdiği bu kart muhtevâsı itibarıyla çok manidardır. 31 Ağustos 1916 târihli bu mesajda Hocaefendi şöyle diyor : 

Size çok selâm eylerim, hâtırınızı istisfâr eylerim. Pek çok zamandan beri sizden bir mektûb alamadığımdan ziyâdesiyle merâk ediyorum. Hemen âcilen mektûbunuzu beklerim ve ne ile meşgûl olduğunuzu yazınız. Ben ve sâir ahbâblarınız size çok selâm ederiz. Muhibb-i sâdıkınız İsmâil.

 

Hocaefendi ile çok vakit geçirdiği için onu gâyet iyi tanıyan ve onun pek çok fevkalâdeliklerine şâhid olan Oskar Rescher bir hâtırasını şöyle anlatıyor :

Elime bir gün yazma bir kitap geçti. Baktım hem başı, hem sonu eksik. Konusunu da çok iyi anlayamadım. Hocam İsmail Saib Efendi`ye götürdüm. `Bu kitap nedir, hattatı kimdir.` diye sordum. Şöyle bir baktıktan sonra "yaz" diyerek baştaki ve sondaki eksik sayfaları tamamlattı. Yazarını ve konusunu söyledi. Ben de bu kitabı yanımda saklamaya başladım. Süleymaniye Kütüphanesi`nde kitapları tasnif ederken, bana söyleyerek başını sonunu tamamlattı kitabın aynısı karşıma çıktı. Büyük bir heyecana kapıldım. Kütüphanedeki yazmalar dışarı verilmediği için mecburen ertesi günü bekledim. Akşam eve gelince Hoca`nın ezbere tamamlattığı kitabı aldım ve sabahleyin Süleymaniye Kütüphanesi`nin yolunu tuttum. İki kitabı karşılaştırınca, bir noktasının ve virgülünün eksik olmadığını, birbirine tıpa tıp uyduğunu hayretle, dehşetle gördüm.

Hocaefendi'ye sâdık bir mürîdin mürşidine bağlandığı gibi bağlanan Oskar Rescher, onun vefâtıyla derin bir sarsıntı geçirmiş, âdetâ dünyası başına yıkılmışdır. Rescher'in, Dârülfünûn'daki talebelerinden Mâhir İz, Hocaefendi'nin cenâzesinde yaşadıklarını şöyle anlatır : 

İsmâil Efendi`nin vefatından sonra kalabalıkla birlikte cenâzeyi takip ettik. Definden sonra herkes döndü. Ben hem garip kaldım, hem de hocam olduğu için kabrin başından dönmesini bekledim. Herkes gittikten sonra mezarın başında ellerini kavuşturmuş halde beş dakika durdu. Ben uzakta olduğum için ne söylediğini, ne okuduğunu işitmedim. Dönüp yanıma gelince dedi ki, "Benim güneşim söndü. Artık bana hayat karanlıktır. Yaşamaya bile değmez".

Oskar Reşer, Türkiye'de yapdığı araştırmalar sâyesinde pek çok ilmî çalışmaya imzâ atmışdır. Tercümeleri de dahil edersek 58'i kitap, 76'sı makâle olmak üzere pek çok yayın yapmışdır. 

Oskar Reşer'in bir başka hizmeti de o devirde kimsenin yüzüne bakmadığı yazma eserleri kurtarma çabasıdır. Çoğu Berlin Devlet Kütüphanesine gönderilen bu eserlerin yekûnu binden fazladır ve bunlar hakîkaten çok kıymetli yazmalardır. İçlerinde nâdir eserler, müellif hattıyla eserler, tek nüshalar hattâ saray yazmaları bile vardır. Bunlar oraya gönderilmeseydi büyük ihtimalle burada yok olacak, varlıklarından kimsenin haberi olmayacakdı.

Oskar Reşer, son zamanlarında Harbiye’de bulunan Artigiana Düşkünler Evinde kalmış, ve 26 Mart 1972'de vefat etmişdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder