HUTBE
Evvel O'dur, âhir O'dur, zâhir O'dur, bâtın O'dur. Mülk, melekût, her şey O'nun yed-i kudretindedir. İstediği vakitde, bir şeyi murâd etdi mi, o şeye "kün" der, istediği şey hemen meydana gelir. O'na karşı kimse mukâvemet edemez, inad gösteremez. Şerîki ve nazîri yokdur. Birdir. Zâtda ehad, sıfatda vâhiddir. Bizim rabbimizdir. Bizi yokdan vâr eyleyen, bir katre su iken, ana rahminde hayız kanıyla, kudret fırçasıyla, bizi terîm eden, bizi istediği şekle koyan, O'dur. Gene bizi öldürecek ve huzûruna alacak olan gene O'dur. Dünyâ O'nundur, âhiret O'nundur. Mal, mülk, her şey O'nundur. Sen ve ben de O'nunuz.
Bize lutfundan ve kereminden peygamberler göndermişdir. Bâhusûs bizlre cümle peygamberlerin seyyidi, efendisi olan ve bu âlemin yaradılmasına sebeb olan Hazret-i Muhammed aleyhi's-salâtü ve's-selâmı göndermiş, ahkâmı eskimeyecek olan, dâimâ genç ve dinç bulunan Kur`ân-ı Kerîm ile bize hitâb etmişdir. Bize iltifat buyurmuşdur. Bize salât etmişdir. Esteîzübillah, "هُوَ الَّذ۪ي يُصَلّ۪ي عَلَيْكُمْ hüvellezî yusallî aleyküm". "يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا yâ eyyühellezîne âmenû" âyetiyle bizleri taltîf etmiş, bizleri nidâ-yı kerâmât ile yüceltmişdir, yükseltmişdir. Benî İsrâil'e "Ey toprakoğulları", "Ey suoğulları" diye hitâb etdiği hâlde, onların nebîlerine, "Yâ Mûsâ", "Yâ Îsâ", "Yâ Dâvûd", "Yâ Süleymân" diye hitâb etdiği hâlde, Cenâb-ı Peygamber, bizim peygamberimiz ve Allah'ın mahbûbu olan Habîbine hiç, "Yâ Muhammed" diye hitâb etmemişdir. "Yâ eyyühe'r-resûl", "Yâ eyyühe'n-nebiyy", "Yâ eyyühe'l-müddessiru", "Yâ eyyühe'l-müzzemmilü" diye Peygamberimizin sıfatlarıyla Peygamberimize hiâb etmiş ve tazîm etmişdir. Ve Peygamberimiz sallallahu aleyhi veselleme tazîm etmemizi bize emr u fermân buyurmuşdur.
Gene Resûl, sallallahu aleyhi vesellem, Resûl-i Ekrem ve Nebiy-yi Muhterem, mefhar-ı benî âdem olan Muhammed aleyhi's-salâtü ve's-selâm, Allah'dan aldığı emir ile bize şunu bildirmiş, "Birbiriniz sevmedikçe, îmân etmiş olmazsınız. Beni her şeyinizden ziyâde sevmedikçe, îmânınız kemâle ermez". Çünkü Resûlullah'ı Allah sevmişdir ve kendi esmâsını resûlüne takdîm etmişdir, o isimle peygamberini isimlendirmişdir. Allah'ın bir ismi de Muhammed'dir. Gene Cenâb-ı Hakk kendi esmâsından Rahîm, Raûf, Azîz esmâlarını peygamberine vermişdir ve Nûr ismini vermişdir. Ki bunlar Allah'ın isimleridir yani, Cenâb-ı Hakk'ın esmâ-i husnâsındandır.
Onun için biz çok kutlu bir ümmetiz. İnsanların ve kâinâtın en kısa zamanında bizler geldik, en yüce makâmâtı bizler işgâl edeceğiz. Cennete bizim Peygamberimizden evvel hiç bir peygamber giremez. Cennât-ı âliyâta kavm-i Muhammed'den evvel hiç bir kavim vâsıl olmaz. Benî İsrâil'de bir adam günah işlerse, intihar etmekle mükellef idi. Benî İsrâil'de. Bize Allah tövbeyi vermişdir. Denizlerin dalgası ve kum zerrâtı kadar günâhı olsa bir kimsenin, Cenâb-ı Hakk'a ilticâ etse, Allah o kulunu affeder. Çünkü bende-i Muhammed olduğundan ötürü. Çünkü peygamberini sever, sallallahu aleyhi vesellem.
Cennet, cehennem, arş, kürsî, semâvât, ard, Kabe, Beyti'l-Mamûr, Sidreti'l-Müntehâ, burak, hûri, gılmân, cennetin derecâtı, cehennemin derekâtı, Habîbi Muhammed hürmetine halk olunmuşdur. Habîbini sevenleri ve Habîbine îmân edenleri cennetine alacağını, onlara dîdârını göstereceğini Allah vaad etmişdir. Allah vaadinden dönmez. Yani söz vermişdir. Allah sözünden dönmez. Vaîdinden döner, vaadinden dönmez Cenâb-ı hakk Celle ve Tekaddes Hazretleri. Gene Habîbi Muhammed'ine ihânet edenleri, O'nun dînine ihânet edenleri, O'na îmân etmeyenleri de derekât-ı cehenneme koyacağını vaîd buyurmuşdur.
Şimdi Cenâb-ı Hakk bize Kitâb-ı Kerîminde okumuş olduğum âyet-i beyyinâtda, "Sizi bu mertebeye yüceltdim, sizi kendime kul, Habîbime ümmet eyledim Kitâb-ı Kerîmim ile size yâ eyyühellezîne âmenû diye hitâb eyledim".
Öyleyse ey mü'minler, bu şerefi kaçırmayınız, bu şerefi kirletmeyiniz, günah ile, isyân ile, nisyân ile. "Hem nefislerinizi cehennem ateşinden, hem de evlâd u ayâlinizi nâr-ı cahîmden, ateşden koruyunuz" diyor Cenâb-ı Allah Celle ve Tekaddes Hazretleri.
Gene Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem, bir hadîs-i şerîflerinde, "Küllüküm râin ve küllüküm mesûlün an raiyyetihî". Yani "Hepiniz birer çobansınız, her çoban kendi sürüsünden mesûldür" diyor. Yani hâne sâhibleri, babalar, evlâd u ayâlinizin dîninden, îmânından, iffetinden, ırzından, ilminden, sanatından hepsinden mesûlsünüz. Zâten Cenâb-ı Hakk gene kıyâmetin şiddet ve dehşetini şöylece beyân ediyor, aklı başında olanlara, gözünde ibret bulunanlara, Kitâb-ı Kerîm'i okuyup da îmân nûrunu kalbine koyanlara, "يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ اَخ۪يهِۙ * وَاُمِّه۪ وَاَب۪يهِۙ * وَصَاحِبَتِه۪ وَبَن۪يهِۜ yevme yefurru'l-mer'u min ahîhi ve ümmîhî ve ebîhi ve sâhibetihî ve benîh". Manâsı, denizden bir katre, şemsden bir zerre, kıyâmet gününde huzûrullahda, huzûr-ı izzetde, kardeş kardeşden, evlad evladdan, baba evladdan, evlad babadan kaçacakdır, firâr edecekdir. Nereye? kaçılacak yer yok. Bunun sebebi de hak yol gösterilmeyen evlad, Muhammedî yetişdirilmeyen yavru, babasından davâcı olacakdır. Allah yoluna davet edilmeyen âile, kocasından davâcı olacakdır. "Yâ Rabbi, beni bunun emri altına vermişdin, bana emretseydi, bana dîn-i islâmın ahkâmını tatbîk eder, namaz kıldırır, oruç tutdurur, beni haramdan sakındırırdı. Bu böyle yapmadı. Bana masa hazırlatdırdı. Bana içki koydurdu, içki sofrasına beni hizmet etdirdi. Namazıma mâni oldu. Benim iffet ve ırzımı ayakaltı etdi. Öyleyse ben suçu hak etdim, mü'min olmak dolayısıyla. Fakat bana vereceğin azâbın iki mislini kocama ver" diyecek. Gene evlad, "Yâ Rabbi, beni âlem-i ulvîden aldı babam, şehvetinden dolayı beni bu süflî dünyâ hayâtına getirdi. Sonra beni kapdı koyverdi, bırakdı. ne bana Kur`ân'ı, ne îmânı talîm eyledi. Ne Hazret-i Resûl'ün muhabbetini, ne Ehl-i Beyt aşkını, ne ashâb-ı kirâm zevkini, ne evliyâullaha olan itâatin şevkini bana verdi. Hayvanlar bile kendi yavrularına dünyâ hayâtını talîm ederken, dostunu düşmanını talîm ederken, avını nasıl tutacak, düşmanından nasıl sakınacak, düşmanıyla nasıl mücâdele edecek, hayvanlar kendi evladlarına bunu talîm ederler. Hayvanlar bile böyle yaparken babam denilen bu adam beni getirdi bu âlem-i süflîde beni bırakdı, benim terbiyemle meşgûl olmadı, beni kaldırdı atdı sokağa. Ben bir suç irtikâb etdim, bin suç irtikâb etdim ama bu bin suç irtikâbının iki mislini babama ver" diyecek.
Âyet-i celîleyi okuduk. Onun için hepimiz birer çobanız. Herkes kendi âilesinden, kendi evlad u ayâlinden mesûldür. Onun için onları Allah yoluna çağır.
Bu cehennem azâbı iki türlüdür. Geçen hafta size dünyâdaki olan azâbı anlatdım. Dînine sâhib olmazsan, diline sâhib olmazsan, donuna sâhib olmazsan, beline sâhib olmazsan, 'an'anene sâhib olmazsan düşmân sana cehennem azâbını burada tatdırır. Geçen hafta söyledim size. Anlatdım, söyledim. Kâfir tatdırır sana. Onun için, okumak lâzım, okumakla kalmayıp Dîn-i İslâm'a sarılmak lâzım. Çünkü Dîn-i İslâm'ın misâli bir ip gibidir. Bir ucu Allah'ın yed-i kudretinde, bir ucu dünyâya bırakılmışdır. Her kim ki Dîn-i İslâm'a sarılırsa muhakkak Allah rızâsına erer ve cennete girer ve cemâlullaha erer ve cennetin zevk u safasına dalar. O ipi terk edenler muhakkak nâra yuvarlanırlar.
Allah'a giden yol, o kadar çok ki, insanların idrâki rakamları saymaz, bu yolun sayısını. Ama ancak Resûlullah'ın kapısı açıkdır. Hazret-i Muhammed aleyhi's-salâtü ve's-selâmın. O kapıdan giren Hakk rızâsına erecekdir. Onun için dînine sâhib ol. Seni iki cihânda azîz eden dînindir.
Sıkıntıya geldiğin vakitde Allah de, refaha çıkdığın vakitde zikrullahı terk eyle, fakîr olduğun vakitde Cenâb-ı Hakk'a ibâdet kıl, eline dünyâ metâ'ı girdi mi Allah'a isyân eyle, bunlar islâm sıfatları değildir, müslümanların ahlâkı değildir, müslüman sıfatı hiç değildir, îmân sıfatı hiç değildir! Darda ve varda dâimâ Allah de! Dilin Allah'ı zikretsin, gönlün Hakk'a îmân eylesin, gönlünde Allah aşkı, Allah muhabbeti, Allah sevgisi, Allah Resûlüne sevgi bulunsun ki iki cihânda azîz olasın.
Bütün dünyâ senin olsa, bir gün elinden çıkacakdır. En büyük vâiz, aklı başında olanlar için, ölümdür. Ondan daha güzel bir vâiz olmaz. Hattâ en nihâyetinde kişi ölür de onu kürsü-i musallâya çıkarırlar, vaaz etsin diye. Yani cenâzeyi koydukları musallâ var ya, onun ismi kürsüdür, kürsü-i musallâ. Meyyit ve mevtâ vaaz eder. Ama duyana! Görene! Köre ne! Kürsü-i musallâya çıkar mevtâ vaaz eder, der ki, "Dün ben sizin gibiydim. Yarın siz benim gibi olacaksınız. Sizin de malınız, mülkünüz elinizden çıkacak, evlâd u ayâliniz, hepsi yetîm kalacak. Dünyâ metâ'ından hiç bir şey âhirete götüremeyeceksin. Ancak vebâlini götüreceksin yâhud sevâbını götüreceksin. Bak benim hâlimi görün".
Nice pâdişahlar ölümün tadını tatdılar. Nice Nemrudlar Allah'ın hışmıyla ölümü pek acı buldular. Nice ölümden kaçanlar, ölüm onları burçlara girdiği hâlde yakaladı ve buldu. Doktorlar, etibbâ âciz kaldı. Aldı onu bu âlem-i şehâdetden âlem-i gayba götürdü. Biz ondan firâr ediyoruz, o bizi kovalıyor.
Ama iki türlü gelmesi var bu işin. A benim sultânım efendim! Birisi Melekü'l-mevt gelir yanına senin, "Merhabâ" der. "Kimsin?" dersin. "Âşıkı maşûka götüreceğim, seni sevgili Muhammed'ine takdîm edeceğim" der. Bir rûhu böyle kabzetmek var. Bir de elinde azâb âyetiyle gelmesi var Melekü'l-mevt'in. " وَلَوْ تَرٰٓى اِذِ الظَّالِمُونَ ف۪ي غَمَرَاتِ الْمَوْتِ وَالْمَلٰٓئِكَةُ بَاسِطُٓوا اَيْد۪يهِمْۚ velev terâ izi'z-zâlimûne fî gamarâti'l-mevti ve'l-melâiketi bâsitû eydîhim". "Habîbim Muhammed", bize hitâb yani Peygamberimize hitâb burada bize hitâb, "eğer sen zâlimleri ölürken görsen neler çekiyorlar". Bir de öyle gelmek var.
Bu gelici sana ve bana gelecek! Ne hazırlığın var soruyorum. "Mezarımı hazırladım". Ahmak! Mezar hazırlayacağına kendini mezara hazırla! Hani a'mâl-i sâlihâtın nerededir? Ne yapdın? Hesâba çekdin mi kendini? Allah Resûlü Mahbûb-ı Kibriyâ, "Hâsibû kable en tuhâsebû" buyuruyor, Allah seni hesâba çekmeden, sen kendini hesâba çek. Hazret-i Ömer ibn Hattâb, radıyallahu anh Hazretleri haftada bir defa kendisini hesâba çekerdi. Ve çok zaman hasta olmuşdur, rahatsız olmuşdur. İyilikden ve şerden ne yapdım diye. Böyle bir şey yapdığın yok. Gülüyorsun, yakında karanlık toprak altında yani kabirde çok ağlayacaksın. Cennete gireceğine eline sened mi aldın! Nârdan kurtulduğuna elinde berâtın mı var yoksa! Îmânlı göçeceğine elinde bir senedin mi var! Soruyorum. İçki, fışkı, fuhşiyyat, kötülük. Allah nimetleri ihsân u inâyet buyurmuş, bunları yerli yerine verip seni Allah'a îsâl edeceği yerde, bunları vererek yerine cehennem ateşi alarak sırtına yükleniyorsun, nâra gitmek için. Cehennemde ateş yok, herkes ateşini buradan götürüyor.
Behlûl'le karşılaşdılar Hârûn Reşid, Behlûl'e sordu, "Nereden geliyorsun?". "Cehennemden" dedi. "Niye gitdin yâ Behlûl ceheneme?". "Ateş almaya" dedi, "fakat bulamadım" dedi. "Nasıl olur, cehennemde ateş doldu değil mi?". "Ben de öyle söyledim. Mâlik dedi ki, 'Burası boşdur, herkes cehennem ateşini dünyâdan buraya getirir' dedi". Bir yumurta çalanla, bir milyon çalan, ikisi bir yere girerse Allah'ın adâleti nerede olur, soruyorum sana. Bir yumurta çalan, o kadar ateş götürecek cehenneme, bir milyon çalan, bir milyonluk ateş götürecek.
Hâlâ uyanmayacak mısın! Hâlâ Hazret-i Muhammed'e sarılmayacak mısın! O'nun sünnetine, O'nun dînine, O'nun getirdiği şerîatına hürmet etmeyecek misin! O'nun âlimlerine, O'nun velîlerine, O'nun ashâbına, O'nun ehl-i beytine muhabbet etmeyecek misin! Etmedikçe rezîl oldun, sefîl oldun işte. Sefâletimizin sebebi bu.
Âbâ u ecdâdımız Allah Resûlüne hürmet ederlerdi, Allah şarkı garbı onların emrine verdi. Sen.şimdi bir papazdan korkuyorsun. Bir çavuş, bir çavuş, Macaristan Kralı'nın tâcını giydirirdi. Senin çavuşun, askerî çavuşun! Açın târihi, görün, uydurmuyorum yani. Şimdi bakıyorsun, senin en yüksek rütbeli adamının karşısına bir artist çıkıyor, onunla o muhâtab oluyor. Ne oldu yani, ne kaybetdin Muhammed'den, sallallahu aleyhi vesellem ve îmândan! Resûlullah'ın dînine ihânetden ne kazandın yani!
İşte dün, işte dün, silâhımız yokdu, topumuz tüfeğimiz yokdu, düşman her tarafdan saldırmışdı. Allah dedin, Muhammed Mustafâ dedin, velîlere sarıldın, sancâk-ı şerîfi çıkardın, düşmanı atdın denize! Sonra neden terketdin dînini, ne zarar gördün Dîn-i İslâm'dan! Sana soruyorum, hitâb ediyorum sana. Ne zararı var yani İslâm'ın sana? Seni azîz etmedi mi? Sen göçebe değil miydin? Seni azîz kılmadı mı? Şarkı garbı senin emrine vermedi mi?
Bir adam Allah'a karşı isyân etmekle kâfir olmaz, bizim mezhebimizde. Yani irtikâb-ı meâsî, küfrü mûcib değildir. Ama zelîl olur. Dîn-i İslâm'a kim sarılırsa azîz olur. Çünkü Muhammed aleyhi's-salâtü ve's-selâmın nûru ile azîz olur o, Allah'ın nûru ile aziz olur o.
Sende ibâdet yok, tâ'at yok, kabahat çok, hiçbir gün günâhına nedâmet yok! "Ağlayamıyorum" diyorsun. Günâhına ağlayamıyorsan niye ağlayamıyorum diye ağla! Çünkü Allah diyor ki katı kalblilere, "kaset kulûbuhüm, onların kalbleri taşdan daha katıdır" diyor. Taş Allah korkusuyla çatlar, ağlar, su çıkar içerisinden de, kalbleri taş gibi olan îmânsızların gözünden bir katre yaş çıkmaz. Ağlayana güler, düşene bir tekme daha vurur. "Ben yiyeyim, o yemesin" der. "Ben oturayım, o oturmasın" der. Elâlemin iffetine, ırzına, malına, nâmusuna göz diker. Îmânsız kalb çünkü.
Sizi cennete çağırıyoruz. Allah çağırıyor cennete. "وَسَارِعُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُۙ اُعِدَّتْ لِلْمُتَّق۪ينَۙ ve sâri'û ilâ mağfiretin min rabbiküm ve cennetin 'arduhe's-semâvâtü ve'l-ard, u'ıddet lil müttakîn". Koşun mağfirete! Üç aylar geliyor. Tövbe istiğfâr et. İbâdete başla. İbâdetine mağrûr olma sakın hâ! Allah'ın ardı ve semâsı, hazîne*i ilâhî, ibâdetle doludur. Nice âbidler, zâhidler gelmişdir. Sakın ibâdetine mağrûr olma! Allah'a ibâdet kıl yalnız. Kulluğunu yap, azîz olmak istiyorsan eğer.
Allah'ın rahmet kapıları açıldı. Her gece münâdîler nidâ ediyor. Arkasından da felâket haberlerini veriyor. "Ey nâim olanlar, uyuyanlar! Kalkınız, benden isteyeceğinizi isteyiniz, vereyim. Tövbe edenin tövbesini kabûl ederim. Dünyâ isteyene dünyâ, âhiret isteyene âhiret veririm. Ey uyuyanlar! Çok uyuyacaksınız! Binlerce sene uyuyacaksınız sonra toprak altında. O uyku gelip çatmadan kalkın benim huzûruma gelin. Gelin sizinle konuşalım. Beni zikrederseniz ben sizi zikrederim. Benden istediğinizde ben sizi mahrûm etmem. Allah diyeni kapımdan boş çevirmem" diyor Allah Celle Celâluhû Hazretleri.
Bazısını söylüyorsun, "Gencim" diyor. Evlâdım, gence ihtiyara bakmıyor ecel. Burası bir misâfirhânedir. Şu câmiye geldin, bir saat burada kalacaksın, sonra çıkıp buradan gideceğin gibi dünyâ âlemi de böyle. Bu âleme gelen adam elli sene, altmış sene oturur, sonra çıkar gider. Bak Allah sana vazîfeni bildirmiş. Esteîzübillah, "وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ vemâ halaktü'l-cinne ve'l-inse illâ li ya'budûn", illâ li ya'rifûn, "Ben cinnileri ve insanları beni bilip bana ibâdet etmeleri için halk etdim" diyor Allah. Senin vazîfen Hakk'a ibâdetdir, Allah'ın emirlerine imtisâl, nehiylerinden kaçınmakdır. Yani Allah'ın emirlerine sarılacaksın, yapacaksın, yapma dediklerini yapmayacaksın. Yapma dediğini yapma sakın hâ! Zerre kadar olsun velev ki. Günahın büyüğü küçüğü olmaz, isyân isyândır. Bu küçük günah, bu büyük günah diye ayırma böyle. İsyân isyandır, küçük günahda küçük cezâ alırsın, üç gün hapsolursun, büyük günahda üç bin gün hapsolursun. Yoksa isyân isyândır.
Onun için akşam sabah tövbe istiğfâr ediniz. Felâket üzerimizde dolaşıyor! Haber veriyoruz. Kerâmet değil. Târihden aldığımız nûr. Felâketler üzerimizde dolaşıyor! Ekmekler sokaklarda çöp tenekelerine atılıyor. Biliyorsunuz ya bundan otuz sene mukaddem, ekmek için iffetini ırzını satanlar oldu. Bunlar unutuldu şimdi çatallara siliniyor ekmekler, sokaklara atılıyor. Bu ekmekleri arayacağız sonra. Felâket dolaşıyor başımızın üzerinde. Tövbe istiğfâr ediniz.
Bu istiğfâr da böyle, "estağfirullah" demekle değil. Ağzından istiğfâr, kalbinden nedâmet, gözünden yaş dökeceksin.Yoksa ağzında var, kalbinde yok, münâfık olur adam. Olmaz öyle şey. İstiğfâr ediniz ve ibâdet ve tâ'ata sarılınız ve Allah yoluna boyun veriniz. Allah önünde secde ediniz ki Allah'a en yakın yer kurbiyetde secdedir. Sakın hâ zinhâr, ben gencim ya ben memûrum ya ben âmirim diye aldanma makâmına. Hiç kimseye makâmı yâr olmadı. En nihâyetde o cansız ata biner, dikişsiz gömleği giyer, bir çıkışla çıkar, bir daha geri dönmez, kabir kapısından içeri girer. Ondan sonra iki âlem vardır. Ya nârdır, ya nûrdur. Üçüncü bir âlem yok. Ya oranın ehli olursun, ya oranın ehli olursun. Allah cenneti de halk etdi, cehennemi de halk etdi. İkisinin de halkını halk etdi, oraya onun ehlini halk eyledi.
Aklını başına al. Tövbe istiğfâr eyle. Gece gündüz tevhîd et cenâb-ı Hakk'a, hem "Lâ ilâhe illallah" de. Hem lisânın söylesin bunu, hem kalbin duysun, Hakk sevgisini, Hakk korkusunu. Aşk-ı Muhammedî ile atsın gönlün. Sana yâr olacak olan budur. Ne apartmanını götürürsün, ne rütbeni götürürsün, ne kasanı, ne keseni. Ne o, ne bu seninle beraber gidecekdir, belki onların vebâli gidecekdir âhiret âlemine.
Bak üç aylar geliyor, tövbe istiğfâr ediniz, tövbe istiğfâr edelim ve Cenâb-ı Hakk'ın yoluna baş koyalım. İbâdet edenler, ibâdetlerini çoğaltsınlar. Beş vakit namaz kılan mü'min kardeşlerimiz ki onlar bir mürüvvete ermişdir, bir nimete ermişdir ki, onlar ibâdetlerini çoğaltsınlar. Kur`ân-ı Kerîm'i okuyunuz. Zikrullahdır. Manâsını anlamasan dahi zikirdir Kur`ân-ı Kerîm'i okumak. Beş vakit namaz kılan mü'minler namazlarını çoğaltsınlar. Namaz kılmayanlar, namaza başlasınlar. Kalbim temiz, vücûdum semiz diye kendi kendini kandırma. İlk hesâb yevm-i kıyâmetde namazdandır. Salâtın kolay giderse eğer, namazın hesâbını iyi verirsen, diğerleri kolay gidecekdir. Bu söz benim sözüm değildir, Resûlullah'ın sözüdür. Allah Resûlü buyurdu ki, "Namaz benim gözümümn nûrudur". "Bu islâm dîninin direğidir" diyor. "Alâmet-i îmândır" diyor Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem. Sakın namazını terkeyleme!
Ve cemâate gidiniz, cemâate gidiniz câmilere, cemâate gidiniz. Yaşlılar, ihtiyarlar müstesnâ fakat kudreti olanlar mutlakâ câmiye gitmelidirler. Câmiler bomboş. Sabah namazında Bayezid Câmisine gelsen, imamla müezzin namaz kılıyor. Burada dört buçuk milyon müslüman var, İstanbul'dan yani. Bu ne işdir bu! En kalabalık olan câmi, Fâtih Câmi-i Şerîfi, bütün mü'minler etrâfı başdan aşağı, üç saf olmakda. Benim küçüklüğümde orta kandile kadar yalnız sarıklı efendiler gelirlerdi, hoca efendiler gelirlerdi. Ondan sonra mollalar gelirdi. O avkit İstanbul'un nüfûsu üç yüz yirmi beş bin kişiydi. Cuma namazında câmiler dolardı. Şimdi dört buçuk milyon diyor resmî olarak fakat yedi milyon var halk, câmilerde cemâat yok. Câmide cemâat sayılmaz bu. Eğer câmide cemâat olacak olursa, bu kadar câmiden daha iki mislini yapmak lâzım gelir. Sokaklar almaz halkı.
Namazdan ne kötülük gördüler anlamadık. Allah'dan ne zarar gördüler anlamadık. Bire Allah'dan korkusuz! Hiç izânın, irfânın yok mu! Gözünün nûrunu söndürürse, hangi doktor gözüne nûr verir senin? Ya Allah senin aklını elinden alırsa, malına mülküne sâhib olur musun? Git tımarhâneyi gör. Nice mal sâhiblerini akıldan mazûr diye oraya atmışlar, kendilerine hacir tayîn etmişler, çırılçıplak dolaşıyorlar. Neyine güveniyorsun yani? Allah'dan korkmaz mısın ki yarın Allah huzûruna varacaksın, Allah huzûruna varacağız yani. Niye isyân ediyorsun? Bu isyân nedir? Bu nisyân nedir? Bu gaflet nedir? Soruyorum sana. İnsâf ile düşünelim, karşı karşıya oturalım. Yani ben senden daha iyi değilim. Sana böyle hitâb etmekle ben daha iyi değilim yani. Allah cümlemizi iyi etsin ve iyilerle haşretsin, sâlihlerle.
Ey mü'minler! İbâdet ve tâ'atınıza sarılınız ve evlâd u ayâlinizi Allah yoluna teşvik ediniz. Kâfir gelirse, geçen hafta anlatdım size, hiç merhameti yokdur. Gene size söyleyeyim, geçen hafta unutdum söylemeyi, İspanya, gene bundan bahsedeceğim bir mikdar, bir lokma, aklı olan için kâfî, İspanya sekiz yüz sene müslümanların elinde kalmışdır. Vaktâ ki müslümanlar, kendi nefslerini nârdan korumadılar ve evlâd u ayâllerini Allah'ın istediği gibi yetişdirmediler, düşman geldi, orasını aldı. Sekiz yüz sene sonra. Ve ahid koşdular düşmanla, kâfirle. Dediler ki, "Biz dînimizde serbest olalım, mezheblerimizde". "Evet" dediler, "dînde, mezhebde serbestsiniz" dediler. İş rabt olununca bu ahdi kaldırdılar. "Müslümanlara karşı verilen ahdin kıymeti yokdur" dedi kâfir. Ondan sonra müslümanlara, "Hırsitiyan olacaksınız" dedi kâfir. Namaz men' edildi, abdest men' edildi, kıyâfet men' edildi, yazı men' edildi, o devirde, o İspanya müslümanlarına. Sonra Hıristiyan olacaksınız diye zorladılar. Birçokları korkuyla Hıristiyan oldular. Bir kısmı îmânını ketmetdi. Fakat kâfir bırakmadı ki. "Siz iyi Hıristiyan olmadınız, biz sizin rûhunuzu temizleyeceğiz" diye bir senede yalnız iki yüz seksen beş bin müslümanı ateşde yakdılar. Bir daha söyleyeyim mi? Bir senede iki yüz seksen beş bin, yalnız bir senede, iki yüz seksen beş bin müslümanı ateşde yakdılar. "Rûhunuz temizleniyor, mâdem Hıristiyansınız, tertemiz âhirete gidin" diye yakdılar müslümanları. Ve her sene böyle yaka yaka yaka orada islâm bırakmadılar.Bir zaman gelir, dersin ki, "Bunu Efendi bize söylemişdi" dersin ama iş işden geçmişdir artık. O geçdi, bir daha gerisin geri gelme iş. Mermi silahın deliğinden çıkdı bir defa. Kurşun silahın ağzından çıkdı mı, geri dönmez bir daha. Geçdi gitdi.
Ey mü'minler! Tövbe istiğfar ediniz ve Cenâb-ı Hakk'a tevhîd ediniz ve Allah'a ibâdet kılınız. Kötülüklerden kaçınınız. Birbirinize şefkat ve merhamet gösteriniz ve muhabbet gösteriniz, Allah Resûlü Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerini her şeyimizden ziyâde sevelim ki îmânımız kemâle ersin. Çoluğumuzu, çocuğumuzu, âilemizi hak yola davet edelim, onlara Kur'ân-ı, şerîat-ı Ahmediyyeyi, ahkâm-ı Sübhâniyyeyi ta'lîm edelim. Bildiğin kadar, öğrendiğin kadar.
Yâ Rabbi, senin rızâ-i şerîfin için işimizi gücümüzü terk etdik, senin mescidine geldik, senin hânene geldik, boynumuzu bükdük, elimizi açdık, senin kelâmından, Habîbinin kelâmından, mazlûmların hâlinden, sâlihlerin ahvâlinden haberler verdik yâ Rabbi, onların hürmetine bizi affet, buradan boş çevirme. Zâhirlerimizi şerîat-i garrâ-i Ahmediyyenin nûruyla pür-nûr, bâtınlarımızı envâr-ı Kur`ân ile münevver eyle Yâ Rabbi.
Vallâhu yed'û ilâ dâri's-selâm, ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtın müstakîm
"Ekmekler sokaklarda çöp tenekelerine atılıyor."
YanıtlaSilAradan 45 yıl geçmiş.Ekmekler hâlâ çöp kutularına atılıyor.Vah bize!
"Zâhirlerimizi şerîat-i garrâ-i Ahmediyyenin nûruyla pür-nûr, bâtınlarımızı envâr-ı Kur`ân ile münevver eyle Yâ Rabbi."
YanıtlaSilÂmîn.
hocam merhaba, yazı boyutlarını büyütme seçeneği yok mudur? okumakta biraz zorlanıyoruz.
YanıtlaSilKullandığınız cihaz bu imkanı verir size. İster PC, ister tablet, ister telefon. Her cihazda görüntü büyütme yâhud font büyüklüğünü değiştirme özelliği var.
Sil