Şeyh Sadî Hazretleri anlatıyor :
Husûsî meclisimizde çevik, sevimli, güler yüzlü, tatlı sözlü bir genç vardı ki keder nedir bilmez, gülmekden iki dudağı bir araya gelmezdi. Bir zaman geçdi, onunla görüşemedik. Sonra onu gördüm, evlenmiş, çoluk çocuk sâhibi olmuş, neşesi kökünden kesilmiş, hevesinin gülü solmuş. "Bu ne hâldir?" diye sordum. Dedi ki, "Çocuklarım olunca bir daha çocukluğa heves etmedim".
Nedir bu çocukluk, nedir bu hevâ ve heves! Halbuki ihtiyarlık saçlarını ağartdı. Zamanın insan üzerinde yapdığı değişiklik insanı korkutmak için kâfîdir. İhtiyar olunca çocuklukdan el çek, oyunu, şakayı gençlere bırak. Tâze civanlara mahsûs olan şen şakraklığı, gülüp oynamayı ihtiyarlıkda arama. Akıp gitmiş olan su ırmağa geri gelmez. Ekin, biçilecek zamanı gelince, tâze yeşil ekin gibi salınamaz.
Bir ihtiyar kadın saçını siyaha boyamışdı. Ona dedim ki, "Ey koca nine, tutalım ki saçını hiyle ile kararttın fakat kamburunu nasıl düzelteceksin?".
Bugün bakıyoruz, koca koca adamlar hep oyun peşinde. Kimi tavlanın başından kalkmıyor, kimi iskambilin yâhud okeyin, kimi futbola mübtelâ olmuş, kimi bilardoya, kimi de gece gündüz bilgisayar oyunlarıyla vakit geçiriyor. A birader, nedir bu sendeki oyun merâkı? Küçükken seni hiç oynatmadılar mı? Doymadın mı hâlâ oyuna? Düşün bir kere, bir ayağın çukurda, Azrâil'in kılıcı ensende, ecel her ân kapını çalabilir, daha ne kadar vakit geçireceksin oyunla?
İnsan ruhunu boşladıkça bedenine yöneliyor bence.Çoğunluk bir güzel(!) olma çabasında.Örneğin estetik artık sadece belli bir kesmin değil çoğu insanın yaptırdığı bir şey oldu.Yaşlığa karşı savaş halinde sanki insan.Ama ne çare?
YanıtlaSil