Diyor ki bir veliyyullah, büyüklerden birisi, "Bir delikanlı gördüm, Kabetullah'ı tavâf ediyordu, Kabe'yi, fakat her rüknün bir duâsı olduğu hâlde, bu delikanlı dâimâ salât ü selâm okuyordu Kabe'yi tavâf ederken. Dikkat etdim buna ben, nazar-ı dikkatimi celb etdi. Sonra onun tavâfı bitdikden sonra", yedi şavt bir tavafdır, hep yediyle başlar iş, "çağırdım yanıma, 'Evlâdım, Kabe'nin rükünlerinin duâları vardır, sen bu duâları bilmiyor musun, sana öğreteyim' dedim, 'biliyorum efendim' dedi. 'Peki, ben gördüm ki sen hiç duâ etmiyordun, hep salât ü selâm okuyordun'. 'Ben ahd u peymân etdim, bundan böyle ben duâ etmeyeceğim, ancak Allah'a salât ü selâm okuyayım, bana bu kâfî gelecekdir'. 'Gördüğün bir şey mi var?'. 'Evet, gördüğüm ve şâhid olduğum bir şey var ki bunu herkes görmedi, ben gördüm' dedi. 'Anlat bakalım' dedim. 'Biz Horasan hacısıyız. Hacca geliyorduk. Buraya uzak bir yerde konakladık. Pederim o gece orada vefât etdi. Babam öldü fakat babamın şekli değişdi. Hacı namzedi. Şekli değişdi babamın. Ben o hâlde o şekilde halka bunu haber veremezdim. Çünkü bir rezâlet olacak ve uzun seneler babam darb-ı mesel olacakdı halkın ağzına, lisânına. Söyleyemezdim. Düşünüyordum, ağlıyordum, "Yâ Rabbi, bizi bu musîbetden kurtar ve halâs et. Sen settâre'l-uyûbsun Yâ Rabbi, biz Muhammed ümmetiyiz'.
Efendiler! Vaktiyle Benî İsrâil'de, söylemeden geçmeyeceğiz, Benî İsrâil'de adam ne günah yaparsa, Cenâb-ı Hakk o günahın şekline onu koyuverirdi. Meselâ bir çok insanlar akşamdan insan sabahleyin domuz olmuşdur Benî İsrâil'de. Ümmet-i Muhammed'de de bu oluyor ama manevî olarak oluyor. Bir de elli senede, yüz senede, iki yüz senede bir defa maddî olarak olur ki ibret olsun diye kâinâta. Yaaa domuz oluverirdi adam. Domuz ameli işlemişdir, domuz olurdu Benî İsrâil'de. Allah Kur`ân'da söylüyor, istersen bak. "كُونُوا قِرَدَةً خَاسِـ۪ٔينَۚ kûnû kıradeten hâsiîn", "biz maymun yapdık" diyor. "Maymun olun" dedi İsrâil'in bir kavmine, onlar maymun oldular. Bize de oluyor ama Ümmet-i Muhammed'e, Habîb-i Hudâ'ya olan muhabbetinden Cenâb-ı Hakk'ın, manevî olarak bizde oluyor. Yani amelimiz dönüyor bizim. Ama yüz senede bir defa zâhir oluyor ki halk bundan ibret alalar diye. Meselâ Nûh Tûfânı bizde de olur ama bütün dünyâyı kaplamaz. Bir tarafı yıkar, bir taraf ibret alsın diye. Resûl-i Ekrem'e hürmeten Cenâb-ı Hakk bir tarafı yıkar, bir taraf ibret alsın diye. İbret almazsan, sonra ibret olursun başkalarına. İbret almazsan, sonra ibret olursun başkalarına. Bir daha söylüyorum, sözüme dikkat et. İbret almazsan, ibret olursun sonra başkalarına.
'Ağlıyordum. Derken çadırın kapısı açıldı. İçeriye nûrânî bir zât girdi. Arkasında gene nûrlu insanlar vardı ama o zât hızla yürüdü ve pederimin yüzünü açdı. Ve mübârek elleriyle pederimin yüzünü tutdu topuğuna kadar, ayağının toğuğuna kadar sıvazladı. Babam eskisinden güzle oldu. Bir nûr zâhir oldu ki, dille tarif edilmez. Hemen bu zâtın ayaklarına sarıldım. "Kimsiniz bizi bu felâketden kurtardınız?" dedim. O zât-ı muhterem bana dedi ki, "Ben Muhammed Mustafâ'yım", sallallahu aleyhi vesellem, "Baban günahkar bir adamdı, fakat her gece bana yüz salât ü selâm okurdu. Akşam okumayınca melekler gelip haber verdiler".Çünkü bir melek var, o melek sen salât verdiğin vakitde, isminle, cisminle haber veriyor Peygamber'e. Öyle diyor Peygamberimiz. "Senin ümmetinden İstanbul'da filan oğlu filan kimse Yâ Resûlallah sana yüz salât ü selâm verdi, okudu". "Bu nasıl olur?" filan. Senin akıl terâzin, benim akıl terâzim bunu çekemez. Bu, aklın mâverâsındadır. Akl-ı maâşla değil bu iş."Geldi vefâtını haber verdi ve bu musîbete dûçâr olduğunu haber verdi. Geldim onu felâketden kurtardım"."Efendi" diyor "Ben bunu görünce başka duâ mı okurum" diyor. Mâdem ki Resûlullah ile mukarrebiyyet var salât ü selâmda, bağlılık var birbirimize, bu bana kâfî geldi" diyor.
"Hazret-i Resûl-i Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem, Sultânü'l-Enbiyâ, Burhânü'l-Asfiyâ, Habîb-i Hudâ, Şefî'-i rûz-i cezâ, iki cihân güneşi, Ebe'l-Kâsım Muhammed Mustafâ sallallahu aleyhi ve 'âlihî vesellem Efendimiz Hazretlerinin, pâk, münevver, mutahhar, mücellâ, musaffâ, rûh-i pür-fütûh-i se'âdetlerine salavât-ı şerîfe getirenlerin âhirleri ve âkıbetleri hayrola!"
YanıtlaSil