Sayfalar

20 Kasım 2024 Çarşamba

Hilye-i Saâdet - Hilye-i Hâkânî'den


HİLYE-İ SAÂDET

İttifâk etdi bu ma'nâda ümem
Ezheru'l-levn idi fahr-ı âlem

Yüzünün hâlis idi ağı katı
Ruhleri sâf idi sâfi sıfatı

Reng-i rûyî gül ile yek-dil idi
Gül gibi kırmızıya mâil idi

Kaplamışdı yüzünü nûr-i sürûr
Sûre-i Nûr idi ya matla'-ı nûr

Mushaf-ı hüsn idi ol vech-i cemîl
Hatt-ı ruhsâresi nass-ı tenzîl

Gün yüzünden utanup âb-ı hayât
Meskenin etdi verâ-yı zulumât

Vech-i berrâkının ashâb-ı safâ
Humreti gâlib idi der hattâ

Gökde olmuşdu o rûy-ı rengîn
Şem'-i cem'-i harem-i 'ılliyyîn

Ana virmişdi kemâl-i zînet
Kâtib-i çihre-güsâ-yı fıtrat

'Arak-âlûd olıcak ol sultân
Gül-i pür-jâleye benzerdi hemân

Hem demiş fırka-i eşrâf el-hak
Ârız-ı pâki 'arak-nâk olıcak

Dâne-i dürr gibi rûyinde teri
Hoş-nümâ eyler idi ol güheri

Şem'-i ruhsârı dönerdi mâha
İki kandîl idi 'arşullâha

'Itr-ı hûb ile pür olurdu meşâm
Bûy-ı müşg idi veyâ 'anber-i hâm

Terlese ol gül-i gülzâr-ı sürûr
Cûş ederdi sanasın kulzüm-i nûr

Nitekim şu'le-i şem'-i hâver
Berk ururdu ruh-ı pâkinde o ter
 
Olup envâr-ı ruhi iki alev
Der ü dîvâra salardı pertev

Berg-i gül gibi o rûy-ı nîgû
Terlediğince olurdu hoş-bû

Gördü kevser 'arak-ı gül-bûyin
Nice akıtmasun ağzı suyin

Dahi sîmâ-yı serîfinde anın
 Bilinirdi garazı ol cânın

Nûr idi âyîne-i vech-i Nebî
Zâhir olurdu rızâsı gadabı

Kendi nefsi için ol pâk-neseb
Etmedi kimseye ömründe gadab

Olmadı hergiz o la'l-i nâyâb
Hîç kimseyle cihânda şeker-âb
Ol görür gözleri masnû'âtın
Muktezâsıydı tecelliyyâtın

Anı göz nûru gibi seyr-i cemâl
Bî-misâl itmiş idi bi'l-icmâl

Çeşm-i hak-bîni ki pek ahsen idi
İki şehbâz-ı şikâr-efken idi

Görünürdü gözü dâim mekhûl
Hadd-i zâtında siyeh-çeşm idi ol

'Âlemin olmus idi mümtâzı
Şîve-i gamze-i lâzım-nâzı

Gûşe-i çeşm ile itdikçe nigâh
Gaşy olurlardı sürûş-i dergâh

Hîn-i rü'yetde açardı nazarı
Nükte-i sırr-ı "ke lemhi'l-basar"ı

Huten âhûların ol çesm-i gazâl
Gark-ı hûn itmiş idi nâfe-misâl

Gözünün ağı beyaz idi katı
Kâbil-i vasf değildi sıfatı

Hem siyâhî idi gâyetde şedîd
Bir idi ana karîb ile ba'îd

Vâsi' u hûb u latîf idi gözü
Nûr-i mahz idi sa'âdetli yüzü

Kuvve-i bâsıra-i Mustafavî
Gice gündüz gibi görürdü kavî

Ol iki dîde-i bî-sürme siyâh
Dâim olmuşdu nazar-gâh-ı İlâh

Hem rivâyetdir o tâvûs-ı cinân
Olsa bir cânibe gâhî nigerân

Müteveccih olup a'zâsı ile
Cism-i pâkiyle dönerlerdi bile

Serine tâbi' ederdi cesedi
Bunu terk itmemiş idi ebedî

Dönüp etrâfına kıldıkça nazar
Secde eylerdi cemâdât u şecer

Nereye dönse o kadd-i çâlâk
Hâsılı bile dönerdi eflâk

Ümmete böyle 'amel sünnet imiş
Bû-Hureyre'yle Enes böyle dimiş

Dönicek böyle döner ehl-i hüner
Sünnet-i Ahmed'i icrâ eyler

Hep bu ma'nâyı bilir ehl-i kabûl
Hikmet-âmiz idi evzâ'-ı Resûl

Başını döndürü gitmek ekser
Vâkı'a âdemi bî-hürmet ider

Hem cesîm idi Resûl-i Ekrem
Yaraşır rûh-ı mücessem der isem

Cism-i zîbasına vermişdi revâc
Hil'at-i tâc u kabâ-yı mi'râc

Enbiyâ hayline sultân idi ol
A'zamü'l-kadr idi zî-şân idi ol

Ekmelü’l-hulk idi ol hûb-hıśâl
Zü'l-Celâl itmiş idi feyz-i cemâl

Olalı taht-ı nübüvvetde mukîm
Cilve-gâhıydı anın 'arş-ı 'azîm

Sâhib-i hüsn ü bahâ idi Resûl
Hâsılı 'ayn-ı vefâ idi Resûl

Gelmemişdir bilir esyâ anı
Yaradılmışda anın akrânı

Yaraşırdı nitekim hûr-ı cinân
Serv-kaddine yeşiller her ân

Ekser ak idi libâsı o gülün
Yüzü akıydı gürûh-ı rusulün

Dürr-i yektâ idi ol deryâ dil
N'ola ki olsa beyaza mâil

Geh zuhûr eyler idi ol gül-i âl
Âl hil'ât ile hurşîd misâl

Bunu tahkik bil ol reşk-i sürüş
Oldu havrâ gibi hem sündüs-pûş

Ya'nî kim ince latîf atlaslar
Giydiler devlet ile Peygamber

İbn-i Âzîb dedi bu re'y-i münîr
Nehy olunmazdan idi lebs-i harîr

Bürünürdü dahi ol mehpâre
Za'ferân ile boyanmış hâre

Gâhi ol tâc-ı ser-i Âl-i Abâ
Yünden eylerdi kabâsın farzâ

Bu kadar kadr ile ol zât-ı şerîf
Mescidi öyle iderdi teşrîf

Ol siyeh câmede ol fahr-i cihân
Âb-ı hayvân idi zulmetde nihân

Kara şâle giricek âyîne-veş
Buluta girdi sanırlardı güneş

Geçüp ol kaşları yay mihrâba
Lutf ile derler idi ashâba

Ben kulum kulların esvâbı budur
Hem 'ubûdiyyetin âdâbı budur

Bu tefâsîl-i müberhen merkûm
Sâbit itmiş dürür İhyâ-i 'Ulûm
Mest-i 'aşk olmağın ol çeşm-i humâr
Humrete mâil idi bir mikdâr

Sîne-çâk idi Resûl'un her ân
Ol iki kanlı gözünün furkân

'Ayn-ı a'lâsını gâh-ı bî-gâh
Gayre bakdırmaz idi 'aynullâh

Sâkinân-ı harem-i gerdûnu
İtdi hûnîn gözünün meftûnu

Kurretü'l-'ayn-ı Halîl idi o hûb
Ana mîrâs idi san cezb-i kulûb

Dîdesinde ne idi dirsen o âl
Dahi çeşminde idi câm-ı visâl

Devlet olmuşdu o gözler dîne
'Ayn-ı ikbâl idi hûrü'l-'îne

Haste-i 'aşkı idi ser-tâ-ser
Kahramânî gözünün Rüstemler

Baksa ol 'ilm-i ledün sultânı
Rûhun ağzına gelirdi cânı

Dil-şikâr olsa n'ola çesm-i Resûl
"Küĥl-i mâ zâg" ile mekhûl idi ol

 Görmemişdi rasad-engîz-i kader
Gözleri gibi Hudâ'yı gözler

Muttasıl ol iki çeşm-i şeh-bâz
Sâha-i 'arşa iderdi pervâz

Mâsivallâha nazar kılmadı hem
Hîç 'aynında değildi 'âlem

'Akabât içre o seyf-i sârîm
Ya'ni ferzend-i Mu'aykab didi kim

Tîr-i müjgânı siyâh idi anın
Târ-ı gîsûsu gibi hûrânın

Kara kirpik değil ey ehl-i usûl
Sürme-i Leyle-i Mi'râc idi ol

Fülk-i cân u dil-i 'ussâka meger
Nâvek-endâz idi ol kirpikler

Eylemişdi anın el-hak Sâni'
Tîğ-ı müjgânını nass-ı katî'

İbni 'Imrân'ı o mest-i Samed'i
Hâsılı kirpiğine asmaz idi

Dedi evsâfın eden mûy-be-mû
Çeşm-i âhûsun uzun kirpiklû

Meyl-i kuhl itmese de bî-teklîf
Ekhelü'l-ayn idi ol zât-ı şerîf

Kuhl-i kudretle mükahhal idi ol
Her husûs ile mükemmel idi ol
Dahi Mâlik'le Ebû Hâle dedi
Mâh-ı nev gibi açık kaşlı idi

Tâb-ı dîdâr-ı Hudâ ile Resûl
Bir hilâl idüğüne dâl idi ol

Mülket-i hüsnü o tîğ-ı ebrû
Sell-i seyf eyleyüp açmışdı kamû

Ham-ı ebrûsuna olmazdı misâl
Kanadın bükse hümâ-yı ikbâl

Kaşının kûşe-i pîç ü tâbı
Câmi'-i hüsnün idi mihrâbı

Tâk-ı ebrûsu ile ol meleğin
Tâkat-i tâk idi çarh-ı feleğin

İki ebrûlarının arası hem
Sîm-i hâlis gibi idi her-dem

Sâf u berrâk u ziyâ-güster idi
Yani hâlis gümüşe benzer idi

Kaşları arasın etmişdi Hudâ
Evc-i eflâk-i şerî'atde sühâ

Böyle nakl etdi Hakîm ibni Hizâm
Ham-i ebrû-yı Resûl-i 'allâm

Mâh-ı nev gibi tavîl ü bârîk
Gösterişdeydi hilâl ile şerîk

Çekse pergâr-ı ezel ana misâl
Kaşı pergârına benzerdi hilâl

Sûre-i Feth idi ol cebhe-i mâh
Medd-i ebrûsu idi Bismillâh

Ol güzel kaşları mihrâbı anın
Kıblegâhıydı bütün dünyânın

Kaydına sayd-ı kulûbun ya meger
İki kullâb idi ol ebrûlar

"Kâbe kavseyn"i tezekkürde 'ayân
Garaz ol kaşı kemân idi hemân

Gurrenin bükdü belin bî-teklîf
Gökde ol hançer-i ebrû-yı şerîf

Tâkatin itmiş idi 'arşın tâk
Ham-ı ebrû-yı Resûl-i âfâk

Gurreye benzer idi her ciheti
Ya'ni bârîk ü tavîl idi katı

Kaşların vasf idemez ehl-i makâl
Sarf iderse ne kadar ince hayâl

Nice dikkatler olunsa her ân
Mû-şikâfân idemezlerdi beyân

Tîğ-ı tevhîd idi ebrû-yı Resûl
Görünürdü iki seyf-i meslûl

Hâsılı ince vü tûlâni idi
Bi'l-muhakkak hatt-ı reyhâni idi
Meh-cebîniyle o bînî-i şerîf
Hûb u hemvâr idi mevzûn u latîf

Hâcibeynine karîb olduğu yir
Bir sehil yüksek idi dir Câbir

Görünürdü o Nebiyy-i Arabî
Karşıdan mürtefi'u'l-enf gibi

Anı itmişdi Hudâ-yı Müte'âl
O mehin evc-i cemâlinde hilâl

Hem o bînî kaşı mâbeyni ile
Kâf u hâ şekli idi 'aynı ile

Şol kadar hûb idi ol enf-i münîf
K'idemez ehl-i ma'ârif ta'rîf

Sanki vaz' itmiş idi baht-ı bülend
Meh-çe-i 'aşka gümüş bâzû-bend

Tîğ idi 'arşa asılmıs ya meger
Vech-i pâkindeki enf-i hoş-ter

Sidreden ayrılıcak Rûh-ı Emîn
Gül gibi kokusun alırdı hemîn

Gûyiyâ enf-i Habîb-i Rahmân
Gonca-i verd-i sefîd idi hemân

Dâimâ eylerdi o devletlü meşâm
Kurb-ı Hakk râyihasın istişmâm

Mûnis-i hücre-i hâss-ı nebevî
Enes ol Ka'be-i dîn râh-revi

Nazm idüp cevher-i dendânın anın
Didi ol pâdişeh-i yektânın

Dişleri sâf idi hem seyrek idi
Rişte-i dâne-i dürrden pek idi

Açsa cevherlerin ol bahr-i şeref
Kef çekerdi dürr-i galtân-ı sadef

Sırr-ı sun' idi ol esnân-ı nazîf
Bir nümûneydi ana nazm-ı şerîf

Olalı çarh-ı zümürrüd peydâ
Enbiyâ içre o dürr-i yektâ

Lü'lü-i ter gibi bir dâne idi
Ya'ni evzâ'ı mülûkâne idi

Ana olmazdı muhassal hem-ser
Kân-ı imkânda olan gevherler

Gûyiyâ ol dür-i dendân-ı nefîs
İki mısra' idi mevzûn u selîs

Şöyle matbû' idi ol silk-i dürer
K'ana meyyâl idi bi't-tab' beşer

La'line virmiş idi hüsn ü cemâl
Dişleri iki dizi inci misâl

Şîr-i Hakk dedi o mescûd-ı melek
Feyz-i hikmetle tekellüm idicek

Anın ön dişleri etdikçe zuhûr
Zâhir olurdu hemen şu'le-i nûr

Şöyle ifrât ile berk eyler idi
Meclisi matla'-ı şark eyler idi

Hîn-i güftârda olurdu 'ayân
Kadr u kıymet-şiken-i cevheriyân

Hırz-ı hüsn içre o esnân-ı güzîn
Sîn-i Yâsîn idi gûyâ ki hemîn

Ya'ni olmuşdu o dürr-i meknûn
'Âleme bâ'is-i tevrîh-i 'uyûn

Silk-i cevher gibi ol 'ıkd-ı le'âl
Şu'le-dâr idi dimiş ehl-i makâl

Nutka gelse o suhandân-ı selîm
Reşk ederdi kelimâtına Kelîm

La'l-i cân-bahşı olunca gûyâ
İmrenirdi lebine âb-ı bekâ

Meger olmuşdu o la'l-i mümtâz
Hokka'-i lü'lü ü sandûka-i râz
Ümm-i Ma'bed getirüp tahkîka
Didi hem 'Âişe-i Sıddîka

Gülse ol iki cihânın güneşi
Ya'ni ol encüm-i evc-i Kureşî

Handeden devlet ile olsa 'ıyân
Deheninden o mübârek dendân
 
Yıldırım gibi dırahş eyler idi
Şu'le vu şa'şa'a bahş eyler idi

Görünürdü hem o dendân-ı serîf
Dolular dâneleri gibi latîf

Nûr ile dopdolu idi o dehen
Şu'lesiydi dolu gibi görünen

Meger olmuşdu o esnân-ı besîm
Sadef-i ma'rifete dürr-i yetîm

Şeb-i mi'râcda yümn-i dîdâr
Nahl-ı ümmîdin idüp ber-hor-dâr

Anı her vech ile şâd itmiş idi
Kayd-ı teklîf aradan gitmiş idi

Nola bî-kayd u tekellüf her ân
Gonca-veş gülse o verd-i handân

Handesi idi o tebessüm o gülün
Yani sultân-ı gurûh-ı rusulün

İbn-i Abbâs dir ol hâss-ı Hudâ
Gülmeye eyler idi istihyâ

Gülse ol hüsrev-i seyyâre-sipâh
Şevkden titrer idi 'arşullâh

Katı şerminden o dînin senedi
Kahkaha eylemedi dirler idi

Şöyle mahcûb idi ol sidre-cenâb
Kim melek bakmağa eylerdi hicâb

Bir gün ol tûtî-i gülzâr-ı visâl
Kahkaha atmadılar kebg-misâl

Bû-Hureyre sıfat-ı âherde
Dir bu ma'nâyı dahi bir yerde

Fahr-i 'âlem gülicek dişlerinin
Dürci mekşûf olıcak cevherinin

Nûr-ı rahşânı çü mihr ü meh-i nev
Kevne salardı serâpâ pertev

Lem'a eylerdi o nûr-ı bâhir
Şu'leler yer yer olurdu zâhir

Şöyle seffâf idi ol cevher-i sâf
İncilâsıyla dolardı etrâf

Gülse i'zâz ile ol şekl-i melek
Nüh-felek dir idi "el-"izzetü lek"

Olmasa dişleri mısbâh-ı zulem
Zulumât içre kalırdı 'âlem

Buldu anınla şeref dîn ü düvel
San reh-i şer'a dikildi meş'al

Gül-i handâna dönüp açsa dehân
Feyz-i nûr eyler idi ol dendân

Zâhir olurdu ziyâ-yı envâr
'Aksi dîvâra düşerdi her bâr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder