HİLYE-İ SAÂDET
İttifâk etdi bu ma'nâda ümem
Ezheru'l-levn idi fahr-ı âlem
Yüzünün hâlis idi ağı katı
Ruhleri sâf idi sâfi sıfatı
Reng-i rûyî gül ile yek-dil idi
Gül gibi kırmızıya mâil idi
Kaplamışdı yüzünü nûr-i sürûr
Sûre-i Nûr idi ya matla'-ı nûr
Mushaf-ı hüsn idi ol vech-i cemîl
Hatt-ı ruhsâresi nass-ı tenzîl
Gün yüzünden utanup âb-ı hayât
Meskenin etdi verâ-yı zulumât
Vech-i berrâkının ashâb-ı safâ
Humreti gâlib idi der hattâ
Gökde olmuşdu o rûy-ı rengîn
Şem'-i cem'-i harem-i 'ılliyyîn
Ana virmişdi kemâl-i zînet
Kâtib-i çihre-güsâ-yı fıtrat
'Arak-âlûd olıcak ol sultân
Gül-i pür-jâleye benzerdi hemân
Hem demiş fırka-i eşrâf el-hak
Ârız-ı pâki 'arak-nâk olıcak
Dâne-i dürr gibi rûyinde teri
Hoş-nümâ eyler idi ol güheri
Şem'-i ruhsârı dönerdi mâha
İki kandîl idi 'arşullâha
'Itr-ı hûb ile pür olurdu meşâm
Bûy-ı müşg idi veyâ 'anber-i hâm
Terlese ol gül-i gülzâr-ı sürûr
Cûş ederdi sanasın kulzüm-i nûr
Nitekim şu'le-i şem'-i hâver
Berk ururdu ruh-ı pâkinde o ter
Olup envâr-ı ruhi iki alev
Der ü dîvâra salardı pertev
Berg-i gül gibi o rûy-ı nîgû
Terlediğince olurdu hoş-bû
Gördü kevser 'arak-ı gül-bûyin
Nice akıtmasun ağzı suyin
Dahi sîmâ-yı serîfinde anın
Bilinirdi garazı ol cânın
Nûr idi âyîne-i vech-i Nebî
Zâhir olurdu rızâsı gadabı
Kendi nefsi için ol pâk-neseb
Etmedi kimseye ömründe gadab
Ol görür gözleri masnû'âtın
Muktezâsıydı tecelliyyâtın
Anı göz nûru gibi seyr-i cemâl
Bî-misâl itmiş idi bi'l-icmâl
Çeşm-i hak-bîni ki pek ahsen idi
İki şehbâz-ı şikâr-efken idi
Görünürdü gözü dâim mekhûl
Hadd-i zâtında siyeh-çeşm idi ol
'Âlemin olmus idi mümtâzı
Şîve-i gamze-i lâzım-nâzı
Gûşe-i çeşm ile itdikçe nigâh
Gaşy olurlardı sürûş-i dergâh
Hîn-i rü'yetde açardı nazarı
Nükte-i sırr-ı "ke lemhi'l-basar"ı
Huten âhûların ol çesm-i gazâl
Gark-ı hûn itmiş idi nâfe-misâl
Gözünün ağı beyaz idi katı
Kâbil-i vasf değildi sıfatı
Hem siyâhî idi gâyetde şedîd
Bir idi ana karîb ile ba'îd
Vâsi' u hûb u latîf idi gözü
Nûr-i mahz idi sa'âdetli yüzü
Kuvve-i bâsıra-i Mustafavî
Gice gündüz gibi görürdü kavî
Ol iki dîde-i bî-sürme siyâh
Dâim olmuşdu nazar-gâh-ı İlâh
Hem rivâyetdir o tâvûs-ı cinân
Olsa bir cânibe gâhî nigerân
Müteveccih olup a'zâsı ile
Cism-i pâkiyle dönerlerdi bile
Serine tâbi' ederdi cesedi
Bunu terk itmemiş idi ebedî
Dönüp etrâfına kıldıkça nazar
Secde eylerdi cemâdât u şecer
Nereye dönse o kadd-i çâlâk
Hâsılı bile dönerdi eflâk
Ümmete böyle 'amel sünnet imiş
Bû-Hureyre'yle Enes böyle dimiş
Dönicek böyle döner ehl-i hüner
Sünnet-i Ahmed'i icrâ eyler
Hep bu ma'nâyı bilir ehl-i kabûl
Hikmet-âmiz idi evzâ'-ı Resûl
Başını döndürü gitmek ekser
Vâkı'a âdemi bî-hürmet ider
Hem cesîm idi Resûl-i Ekrem
Yaraşır rûh-ı mücessem der isem
Cism-i zîbasına vermişdi revâc
Hil'at-i tâc u kabâ-yı mi'râc
Enbiyâ hayline sultân idi ol
A'zamü'l-kadr idi zî-şân idi ol
Ekmelü’l-hulk idi ol hûb-hıśâl
Zü'l-Celâl itmiş idi feyz-i cemâl
Olalı taht-ı nübüvvetde mukîm
Cilve-gâhıydı anın 'arş-ı 'azîm
Sâhib-i hüsn ü bahâ idi Resûl
Hâsılı 'ayn-ı vefâ idi Resûl
Gelmemişdir bilir esyâ anı
Yaradılmışda anın akrânı
Yaraşırdı nitekim hûr-ı cinân
Serv-kaddine yeşiller her ân
Ekser ak idi libâsı o gülün
Yüzü akıydı gürûh-ı rusulün
Dürr-i yektâ idi ol deryâ dil
N'ola ki olsa beyaza mâil
Geh zuhûr eyler idi ol gül-i âl
Âl hil'ât ile hurşîd misâl
Bunu tahkik bil ol reşk-i sürüş
Oldu havrâ gibi hem sündüs-pûş
Ya'nî kim ince latîf atlaslar
Giydiler devlet ile Peygamber
İbn-i Âzîb dedi bu re'y-i münîr
Nehy olunmazdan idi lebs-i harîr
Bürünürdü dahi ol mehpâre
Za'ferân ile boyanmış hâre
Gâhi ol tâc-ı ser-i Âl-i Abâ
Yünden eylerdi kabâsın farzâ
Bu kadar kadr ile ol zât-ı şerîf
Mescidi öyle iderdi teşrîf
Ol siyeh câmede ol fahr-i cihân
Âb-ı hayvân idi zulmetde nihân
Kara şâle giricek âyîne-veş
Buluta girdi sanırlardı güneş
Geçüp ol kaşları yay mihrâba
Lutf ile derler idi ashâba
Ben kulum kulların esvâbı budur
Hem 'ubûdiyyetin âdâbı budur
Mest-i 'aşk olmağın ol çeşm-i humâr
Humrete mâil idi bir mikdâr
Sîne-çâk idi Resûl'un her ân
Ol iki kanlı gözünün furkân
'Ayn-ı a'lâsını gâh-ı bî-gâh
Gayre bakdırmaz idi 'aynullâh
Sâkinân-ı harem-i gerdûnu
İtdi hûnîn gözünün meftûnu
Kurretü'l-'ayn-ı Halîl idi o hûb
Ana mîrâs idi san cezb-i kulûb
Dîdesinde ne idi dirsen o âl
Dahi çeşminde idi câm-ı visâl
Devlet olmuşdu o gözler dîne
'Ayn-ı ikbâl idi hûrü'l-'îne
Haste-i 'aşkı idi ser-tâ-ser
Kahramânî gözünün Rüstemler
Baksa ol 'ilm-i ledün sultânı
Rûhun ağzına gelirdi cânı
Dil-şikâr olsa n'ola çesm-i Resûl
"Küĥl-i mâ zâg" ile mekhûl idi ol
Görmemişdi rasad-engîz-i kader
Gözleri gibi Hudâ'yı gözler
Muttasıl ol iki çeşm-i şeh-bâz
Sâha-i 'arşa iderdi pervâz
Mâsivallâha nazar kılmadı hem
Hîç 'aynında değildi 'âlem
'Akabât içre o seyf-i sârîm
Ya'ni ferzend-i Mu'aykab didi kim
Tîr-i müjgânı siyâh idi anın
Târ-ı gîsûsu gibi hûrânın
Kara kirpik değil ey ehl-i usûl
Sürme-i Leyle-i Mi'râc idi ol
Fülk-i cân u dil-i 'ussâka meger
Nâvek-endâz idi ol kirpikler
Eylemişdi anın el-hak Sâni'
Tîğ-ı müjgânını nass-ı katî'
İbni 'Imrân'ı o mest-i Samed'i
Hâsılı kirpiğine asmaz idi
Dedi evsâfın eden mûy-be-mû
Çeşm-i âhûsun uzun kirpiklû
Meyl-i kuhl itmese de bî-teklîf
Ekhelü'l-ayn idi ol zât-ı şerîf
Kuhl-i kudretle mükahhal idi ol
Her husûs ile mükemmel idi ol
Dahi Mâlik'le Ebû Hâle dedi
Mâh-ı nev gibi açık kaşlı idi
Tâb-ı dîdâr-ı Hudâ ile Resûl
Bir hilâl idüğüne dâl idi ol
Mülket-i hüsnü o tîğ-ı ebrû
Sell-i seyf eyleyüp açmışdı kamû
Ham-ı ebrûsuna olmazdı misâl
Kanadın bükse hümâ-yı ikbâl
Kaşının kûşe-i pîç ü tâbı
Câmi'-i hüsnün idi mihrâbı
Tâk-ı ebrûsu ile ol meleğin
Tâkat-i tâk idi çarh-ı feleğin
İki ebrûlarının arası hem
Sîm-i hâlis gibi idi her-dem
Sâf u berrâk u ziyâ-güster idi
Yani hâlis gümüşe benzer idi
Kaşları arasın etmişdi Hudâ
Evc-i eflâk-i şerî'atde sühâ
Böyle nakl etdi Hakîm ibni Hizâm
Ham-i ebrû-yı Resûl-i 'allâm
Mâh-ı nev gibi tavîl ü bârîk
Gösterişdeydi hilâl ile şerîk
Çekse pergâr-ı ezel ana misâl
Kaşı pergârına benzerdi hilâl
Sûre-i Feth idi ol cebhe-i mâh
Medd-i ebrûsu idi Bismillâh
Ol güzel kaşları mihrâbı anın
Kıblegâhıydı bütün dünyânın
Kaydına sayd-ı kulûbun ya meger
İki kullâb idi ol ebrûlar
"Kâbe kavseyn"i tezekkürde 'ayân
Garaz ol kaşı kemân idi hemân
Gurrenin bükdü belin bî-teklîf
Gökde ol hançer-i ebrû-yı şerîf
Tâkatin itmiş idi 'arşın tâk
Ham-ı ebrû-yı Resûl-i âfâk
Gurreye benzer idi her ciheti
Ya'ni bârîk ü tavîl idi katı
Kaşların vasf idemez ehl-i makâl
Sarf iderse ne kadar ince hayâl
Nice dikkatler olunsa her ân
Mû-şikâfân idemezlerdi beyân
Tîğ-ı tevhîd idi ebrû-yı Resûl
Görünürdü iki seyf-i meslûl
Hâsılı ince vü tûlâni idi
Bi'l-muhakkak hatt-ı reyhâni idi
Meh-cebîniyle o bînî-i şerîf
Hûb u hemvâr idi mevzûn u latîf
Hâcibeynine karîb olduğu yir
Bir sehil yüksek idi dir Câbir
Görünürdü o Nebiyy-i Arabî
Karşıdan mürtefi'u'l-enf gibi
Anı itmişdi Hudâ-yı Müte'âl
O mehin evc-i cemâlinde hilâl
Hem o bînî kaşı mâbeyni ile
Kâf u hâ şekli idi 'aynı ile
Şol kadar hûb idi ol enf-i münîf
K'idemez ehl-i ma'ârif ta'rîf
Sanki vaz' itmiş idi baht-ı bülend
Meh-çe-i 'aşka gümüş bâzû-bend
Tîğ idi 'arşa asılmıs ya meger
Vech-i pâkindeki enf-i hoş-ter
Sidreden ayrılıcak Rûh-ı Emîn
Gül gibi kokusun alırdı hemîn
Gûyiyâ enf-i Habîb-i Rahmân
Gonca-i verd-i sefîd idi hemân
Dâimâ eylerdi o devletlü meşâm
Kurb-ı Hakk râyihasın istişmâm
Mûnis-i hücre-i hâss-ı nebevî
Enes ol Ka'be-i dîn râh-revi
Nazm idüp cevher-i dendânın anın
Didi ol pâdişeh-i yektânın
Dişleri sâf idi hem seyrek idi
Rişte-i dâne-i dürrden pek idi
Açsa cevherlerin ol bahr-i şeref
Kef çekerdi dürr-i galtân-ı sadef
Sırr-ı sun' idi ol esnân-ı nazîf
Bir nümûneydi ana nazm-ı şerîf
Olalı çarh-ı zümürrüd peydâ
Enbiyâ içre o dürr-i yektâ
Lü'lü-i ter gibi bir dâne idi
Ya'ni evzâ'ı mülûkâne idi
Ana olmazdı muhassal hem-ser
Kân-ı imkânda olan gevherler
Gûyiyâ ol dür-i dendân-ı nefîs
İki mısra' idi mevzûn u selîs
Şöyle matbû' idi ol silk-i dürer
K'ana meyyâl idi bi't-tab' beşer
La'line virmiş idi hüsn ü cemâl
Dişleri iki dizi inci misâl
Şîr-i Hakk dedi o mescûd-ı melek
Feyz-i hikmetle tekellüm idicek
Anın ön dişleri etdikçe zuhûr
Zâhir olurdu hemen şu'le-i nûr
Şöyle ifrât ile berk eyler idi
Meclisi matla'-ı şark eyler idi
Hîn-i güftârda olurdu 'ayân
Kadr u kıymet-şiken-i cevheriyân
Hırz-ı hüsn içre o esnân-ı güzîn
Sîn-i Yâsîn idi gûyâ ki hemîn
Ya'ni olmuşdu o dürr-i meknûn
'Âleme bâ'is-i tevrîh-i 'uyûn
Silk-i cevher gibi ol 'ıkd-ı le'âl
Şu'le-dâr idi dimiş ehl-i makâl
Nutka gelse o suhandân-ı selîm
Reşk ederdi kelimâtına Kelîm
La'l-i cân-bahşı olunca gûyâ
İmrenirdi lebine âb-ı bekâ
Meger olmuşdu o la'l-i mümtâz
Hokka'-i lü'lü ü sandûka-i râz
Ümm-i Ma'bed getirüp tahkîka
Didi hem 'Âişe-i Sıddîka
Gülse ol iki cihânın güneşi
Ya'ni ol encüm-i evc-i Kureşî
Handeden devlet ile olsa 'ıyân
Deheninden o mübârek dendân
Yıldırım gibi dırahş eyler idi
Şu'le vu şa'şa'a bahş eyler idi
Görünürdü hem o dendân-ı serîf
Dolular dâneleri gibi latîf
Nûr ile dopdolu idi o dehen
Şu'lesiydi dolu gibi görünen
Meger olmuşdu o esnân-ı besîm
Sadef-i ma'rifete dürr-i yetîm
Şeb-i mi'râcda yümn-i dîdâr
Nahl-ı ümmîdin idüp ber-hor-dâr
Anı her vech ile şâd itmiş idi
Kayd-ı teklîf aradan gitmiş idi
Nola bî-kayd u tekellüf her ân
Gonca-veş gülse o verd-i handân
Handesi idi o tebessüm o gülün
Yani sultân-ı gurûh-ı rusulün
İbn-i Abbâs dir ol hâss-ı Hudâ
Gülmeye eyler idi istihyâ
Gülse ol hüsrev-i seyyâre-sipâh
Şevkden titrer idi 'arşullâh
Katı şerminden o dînin senedi
Kahkaha eylemedi dirler idi
Şöyle mahcûb idi ol sidre-cenâb
Kim melek bakmağa eylerdi hicâb
Bir gün ol tûtî-i gülzâr-ı visâl
Kahkaha atmadılar kebg-misâl
Bû-Hureyre sıfat-ı âherde
Dir bu ma'nâyı dahi bir yerde
Fahr-i 'âlem gülicek dişlerinin
Dürci mekşûf olıcak cevherinin
Nûr-ı rahşânı çü mihr ü meh-i nev
Kevne salardı serâpâ pertev
Lem'a eylerdi o nûr-ı bâhir
Şu'leler yer yer olurdu zâhir
Şöyle seffâf idi ol cevher-i sâf
İncilâsıyla dolardı etrâf
Gülse i'zâz ile ol şekl-i melek
Nüh-felek dir idi "el-"izzetü lek"
Olmasa dişleri mısbâh-ı zulem
Zulumât içre kalırdı 'âlem
Buldu anınla şeref dîn ü düvel
San reh-i şer'a dikildi meş'al
Gül-i handâna dönüp açsa dehân
Feyz-i nûr eyler idi ol dendân
Zâhir olurdu ziyâ-yı envâr
'Aksi dîvâra düşerdi her bâr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder