Zünnûn-ı Mısrî Hazretleri, bir takım müzevvirlerin dedikoduları sebebiyle Mısır'dan hilâfet merkezi olan Bağdad'a celb edilmiş, halîfe Mütevekkil-Alellah kendisiyle görüşmüş ve onun hiç de dedikoducuların söylediği gibi birisi olmadığını anlamış, ona büyük hürmet göstermiş, nasîhatlerini dinlemiş. Hazret-i Şeyh Bağdad'dan ayrılırken, halîfenin mâbeyncisi Zurâfe, ona bir kâse içinde bâdem ezmeli helva takdîm etmiş, "Bundan yemenizi isterim, çünkü bu dimâğı dengeler, akla fayda verir" demiş. Hazret-i Şeyh, "Akla asıl fayda veren şey başkadır" buyurmuşlar. Zurâfe sormuş, "Nedir o efendim?". "Akla, Allah'ın emirlerine uymak, yasaklarından kaçınmak fayda verir. Sen Hazret-i Peygamber'in, 'Akıllı kişi, emri ve nehyi Allah'dan akleden kişidir' dediğini duymadın mı?" buyurmuşlar.
Zurâfe ricâ etmiş, "Lütfen bundan biraz yiyerek bana ikrâmda bulunsanız" diyerek hediyesini kabûl etdirmeye çalışmış. Hazret buyurmuş ki, "Ben bundan daha lezzetli olanını arzu ederim". Zurâfe şaşırmış, "Nedir o, onu getireyim size" demiş. Buyurmuşlar ki, "Bu, helvayı bilmeyen, helvayı yemeyen içindir. Marifetullah ehlinin başka türlü bir helvası vardır". Zurâfe, "Vallahi ben bu dünyâda bu helvadan daha lezzetli bir helva olacağını hiç zannetmiyorum. Çünkü bu halîfenin mutfağındandır" deyince Hazret buyurmuş ki, "Şimdi ben sana, asıl Mütevekkil 'Alellah olan kişinin badem ezmeli helvasını tarîf edeyim. Marifet taâmında saklı olan has unu çıkart ve onu mücâhede suyuyla hamur hâline getir. Sonra safî bir muhabbetle üstünü ört. Sonra zâhidlerin nefesinin ateşiyle ibâdullahın helvasını pişir. Ve onu inlemekle kurumuş olan otlarla tutuşdur ki, tutuşdurucusunun ateşi cimrilik kıvılcımlarını dışarı atsın. Sonra bu ateşi, sağlam ve kuru rızâ odunuyla doldur. Vefâkârlık havanıyla un haline getirilmiş ve içine kuvvetli aşk esansı katılmış acı ve hüzün bâdemini önceden hazırla. Sonra onu, sabırla geçirilmiş günlerle birlikte para keselerini dürer gibi dür. Onu, gece karanlığının ortasında uykusuzluk bıçaklarıyla ve uyuklamanın lezzetini reddederek kes. Ve onu ıztırab ve hıçkırık kâselerine yerleşdir. Aşk ateşinde kavrulmuş şekerleri onun üzerine serp. Sonra onu, teslîmiyyet parmaklarıyla, kalbdeki havâtırla münâcât ederek ye. İşte böyle yaparsan, o zaman kalb kederlerden kurtulur ve Melikü'l-Mahbûb'un muhabbetiyle sürûrlanır". Hazret-i Şeyh bu tarîfi verdikden sonra, Zurâfe'ye vedâ edip, helvayı yemeden oradan ayrılmış.
Bu hâdiseyi nakleden Şeyhü'l-Ekber Hazretleri diyor ki :
O'nun şu hüsn-i siyâsetine bakın! Kendisine takdîm edilen şeyi yememek için göstermiş olduğu vera'ın letâfetine bakın! Vera' ehlinden ne latîf bir davranış!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder