Malûm ya, akıl bilinmeyeni öğrenmeye, idrâk edilmeyeni idrâk etmeye, gaybı keşf etmeye, kıyas ve istidlal yoluyla hüküm vermeye yarayan bir melekedir. Akıl melekesi bu işlere yarar. Bu da insan için fazîletdir, şerefdir, diğer mahlûkâta karşı üstünlük sebebidir. Halbuki Cenâb-ı Hakk'ın ne öğrenmeye ihtiyâcı vardır, ne de bir şeyi, keşfetmeye. Çünkü O zâten her şeyi bilir, her şeyi görür, her şeyden haber, vardır. Nasıl olmasın ki her şeyin hâlıkı O'dur. Allah için öğrenmek mevzûbahis değildir. Zîrâ öğrenmek cehli îcâb etdirir. Cehil ise eksiklikdir, nâkıslıkdır. Cenâb-ı Hakk bütün eksikliklerden, bütün nâkıslıklardan münezzehdir. İşte bunun için Allahu Teâlâ'ya akıllıdır denmez. Alîm denir, âlimü'l-gaybi ve'ş-şehâde denir, allâmü'l-guyûb denir, habîr denir, basîr denir. Akıl Allah'ın mahlûkudur, aklı insana şeref vermek için yaratamışdır Allah. Câhil kalmasın, akılla ilim sâhibi olsun, zillete düşmesin, izzet sâhibi olsun diye vermişdir aklı. Gene o akılla, mahlûkâta baksın ve Hâlık'a bir yol bulsun diye vermişdir aklı insana. Âyât-ı âfâkiyye, âyât-ı enfüsiyye ve âyât-ı elfâziyye ile Hakk'ı tanısın, Allah'a yaklaşsın diye vermişdir aklı insana.
Ulemâ arasında bazı kimseler, "Allah cüz'iyyâtı bilmez" diyorlar. Henüz meydana gelmemiş olan hâdiseleri Allah'ın bilmediğini söyleyecek kadar Allah'ı bilmeyen insanlar bunlar. Neymiş efendim, bir şey vukû' bulmadan evvel Allah onu bilmezmiş. Allah zamandan münezzehdir, zaman mahlûkât için sözkonusudur. Cenâb-ı Hakk'ın ilmi ezelîdir, değişmez. Akıl bunu kavrayamaz.
Bakınız bu gibi kimselere cevâb olarak ne buyuruyor Aynülkudât Hemedânî Hazretleri :
Vücûd dâiresi içinde bulunan varlıkların ilm-i ezelînin vüsatine olan nisbeti hiçin sonsuz olan şeye nisbeti gibidir. Ârifler, hiçbir şübheye mahal vermeyecek bir şekilde basîretleri ile bunu idrâk ederler. Tıpkı akıllı insanların bütünün parçadan büyük olduğunu, basitin varlığının mürekkebin varlığından önce olduğunu idrâk etmeleri gibidir. Bu idrâk akıllı kimselerin nazarında yakînî bir idrâk olup, aslâ şübhe götürmez bir gerçeklik arz etmekdedir. Böyle bir idrâk akıl sâhibleri için apaçık olduğu hâlde, hayvanlar bundan mahrûmdur. Zîrâ hayvanlarda bu idrâke kâbil bir hassa yokdur. İşte bunun gibi akıl dâiresini aşamayan ve bu dâire içinde durmak zorunda kalan şahıslar da söylediğimiz şeylerin idrâkini imkânsız sayarlar. Oysa ki bütün mevcûdâtın Allahu Teâlâ'ya olan nisbeti, hiçin, sonsuz olan bir şeye nisbeti gibidir. Buna binâen, akıl dâiresi için mahbûs kalan âlimler, Allah'ın cüzîyyâta olan ilminin keyfiyyeti konusunda hayrete düşmüşler, kendilerini helâk etmişlerdir. Onlar, cüziyyâtın değişmesiyle, Allah'ın ilminin de değişmesi gerekdiğini zannederler.
Serlevha: Ve hüve bi külli şey-in 'alîm.
YanıtlaSil