Sayfalar

25 Mart 2025 Salı

Aynayı Tuttum Yüzüme


Meşhûr bir nefes var, vaktiyle Mürşid-i Azîzim Hazret-i Aşkî'nin aşk meclislerinde hep okurduk. Sözleri şöyle :

Âyîne tuttum yüzüme
Ali göründü gözüme
Nazar kıldım ben özüme
Ali göründü gözüme

Âdem Baba Havvâ ile
Hem "alleme'l-esmâ" ile
Çarh-ı felek semâ ile
Ali göründü gözüme

Hazret-i Nûh Neciyullah
Hem İbrahim Halîlullah
Sînâ'daki Kelîmullah
Ali göründü gözüme

Îsâ-yı rûhullah oldur
İki 'âlemde şâh oldur
Mü'minlere penâh oldur
Ali göründü gözüme

Ali evvel Ali âhir
Ali bâtın Ali zâhir
Ali tayyib Ali tâhir
Ali göründü gözüme

Ali cândır Ali cânân
Ali dîndir Ali îmân
Ali rahîm Ali rahmân
Ali göründü gözüme

Hilmi gedâ Hilmi kemter
Gözüm görür dilim söyler
Her nereye kılsam nazar
Ali göründü gözüme

Yıllar evvel biz bu nefesin ses kaydını yayınladığımızda bin türlü laf işittik. Neler söylenmedi ki. "Vay efendim, zındıklıkmış bu, mülhidlikmiş, şirke giriyormuşuz, islâm akâidine aykırıymış bunlar, filan falan". Tabii bu lafları edenler, ilimden irfândan nasîbini almamış bir takım zavallılar, onlara laf anlatmak da kâbil değil. O yüzden onları muhâtab kabûl etmiyoruz biz. Ne var ki onların hücûmuna bakıp itikâdı sarsılabilecek olan saf, temiz insanlar da var. Onların kafası karışmasın, sû-i zanna düşmesinler diye yazıyorum bu yazıyı.

Gelelim nutk-i şerîfin îzâhına;

Âyîne tuttum yüzüme
Ali göründü gözüme
Nazar kıldım ben özüme
Ali göründü gözüme

İlk mısra' aslında "Âyîne tuttum yüzüme" şeklindedir ama zamanla değişmiş "Aynayı tuttum yüzüme" olmuş. Âyîne Farsça, ayna Türkçe. İkisi de bir, hiç bir fark yok. 

Peki ne demek bu? Aynaya bakınca Ali'yi nasıl görebilir insan? Birkaç vecih var burada. 

Birincisi, sâlik, seyr u sülûkün belli bir mertebesinde, mürşidinde fenâ bulur, onda yok olur. Yani kendi sıfatları silinir gider, mürşidinin sıfatlarına bürünür. Yâhud mürşidinin sıfatları kendisinde zâhir olur da diyebiliriz. Hâl böyle olunca, aynaya bakmakla mürşidini görmüş olur. Nitekim "Nazar kıldım ben özüme Ali göründü gözüme" demesi de buna işâret eder. Birinci vecih budur. 

Diğer bir vecih de şudur. Aşkda bir makâm vardır, veleh makâmı derler ona, o makâma erişen âşık, her neye baksa maşûkunu görür. İşte aynaya bakınca Ali'yi görmenin bir manâsı da budur. Aşk, evvelâ mürşidedir, Allah aşkına oradan geçilerek gidilir. Nitekim son kıtada, "Her nereye kılsam nazar Ali göründü gözüme" demesi de buna işâretdir.

Üçüncü bir vecih daha var. İnsan yüzünde bir yazı vardır. Hattatların müsennâ yâhud aynalı dedikleri tarzda bir yazıdır bu. Ayın, Lam ve Ye harflerinden müteşekkil olan bu yazı Alî yâhud Aliyy diye okunur. Ayın harfi göze, Lam harfi buruna, Ye harfi ise ağıza denk gelir. Aliyy, esmâ-i husnâdandır yani Allah'ın isimlerinden bir isimdir ve yüce demekdir. İnsan Allah'ın en yüce mahlûku olduğu için, yüzüne böyle bir mühür vurulmuşdur. Yani Allah'ın, eşref-i mahlûkât olan insanın yüzündeki imzâsıdır bu. Manâsı, "Yed-i kudretimle, özene bezene yarattığım insana bakın, onun yüceliğini görün, benim yüceliğimi oradan anlayın" demekdir. Tabii okuyabilen ve anlayabilen için. 

Âdem Baba Havvâ ile
Hem "alleme'l-esmâ" ile
Çarh-ı felek semâ ile
Ali göründü gözüme

İkinci kıtada, insanın halîfetullah olduğuna işâret vardır. İnsanın ulviyyeti de zâten bundan ileri gelir. Yoksa insan bir avuç toprakdan ibâretdir. Allah Âdem'i halîfe kılmışdır ve ona cümle esmâyı talîm etmişdir. Bu talîmden murâd, yalnız kendi esmâsını bildirmek değildir, aynı zamanda kendi isim ve sıfatlarından hisse vermişdir Allah insana. Zâten başka türlü halîfelik olmaz. Halîfe, halîfesi olduğu zâtın sıfatlarına mâlik olduğu için halîfe olur. O sıfatlara mâlik olmazsa halîfe denmez ona. Cenâb-ı Hakk, "وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي جَاعِلٌ فِي الْاَرْضِ خَل۪يفَةًۜ" buyurdu yani "Dünyâ üzerinde bir halîfe yaratacağım" dedi. Ve yine buyurdu ki, "وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا". Yani esmânın cümlesini Âdem'e talîm etdi Allah. Buraya çok dikkat edin! "Esmâyı talîm etdi" yâhud "Esmâsından bazılarını" demiyor, "esmânın kâffesini, hepsini, cümlesini" diyor. Çünkü insan mazhar-ı tâmmdır. Yani Hakk'ın bütün sıfatları insanda toplanmışdır. Tabii kâmil insanda, insân-ı kâmilde. Nitekim aşağıda gelecek.

Hazret-i Nûh Neciyullah
Hem İbrahim Halîlullah
Sînâ'daki Kelîmullah
Ali göründü gözüme

Îsâ-yı rûhullah oldur
İki âlemde şâh oldur
Mü'minlere penâh oldur
Ali göründü gözüme

Bu hilâfet sırrı nesilden nesile intikâl etdi. Allah her devirde kâmil insanlar gönderdi. Bunlar peygamberler ve onlara vâris olan velîlerdir. Hepsinde de aynı sır vardır.

Ali evvel Ali âhir
Ali bâtın Ali zâhir
Ali tayyib Ali tâhir
Ali göründü gözüme

Ali cândır Ali cânân
Ali dîndir Ali îmân
Ali rahîm Ali rahmân
Ali göründü gözüme

Geldik işin en hassas yerine. "Ali rahîm Ali rahmân" diyor, "Ali evvel Ali âhir" diyori "Ali bâtın Ali zâhir" diyor, yani Allah'ın sıfatlarını izâfe ediyor Hazret-i Ali'ye. Ham-sofu bunu duyunca çıldırıyor, "Vay efendim Allah'ın sıfatlarını Ali'ye nasıl izâfe eder" filan diye köpürdükçe köpürüyor. Ham-sofu şunu düşünemiyor. Eğer şöyle deseydik, "Ali âlim Ali melik, Ali kerîm Ali halîm, Ali mü'min Ali metîn", kimse buna itiraz edemezdi, değil mi? Halbuki âlim de Allah'ın sıfatıdır, melik de, kerîm de Allah'ın ismidir, halîm de, mü'min de Hakk'ın adıdır, metîn de.

Dedik ya yukarıda, halîfe, müstahlefinin sıfatlarına mâlikdir diye. Öyleyse bunda şaşılacak bir şey yok. Allah'ın bütün sıfatları insanda tecellî etmişdir, bâhusûs insân-ı kâmilde. Ne var ki insanda mahdûd olan sıfatlar Allah'da nâ-mahdûddur, insana emâneten, geçici olarak verilen bu sıfatlar, Allah'da sâbitdir, değişmez, yok olmaz. Nitekim bu farka işlâret olarak esmâ-yı husnânın her biri harf-i tarîf ile zikredilir, yalın olarak zikredilmez. Meselâ er-Rahmân denir, er-Rahîm denir, el-Melik denir. İnsana kerîm diyebiliriz, hiç bir mahsûru yokdur, Allah'a izâfe edildiğinde bu isim, El-Kerîm Celle Celâluhû diye söylenir.

Meselâ Allah kerîmdir, ikrâmına nihâyet yokdur, insan-ı kâmil de kerîmdir. O da kendi istidadı ölçüsünde kerem sıfatına sâhibdir. Yani herkese ikrâmda ve ihsânda bulunur. Allah cevâddır, cömertliğine nihâyet yokdur, insan-ı kâmil de cömerddir. Gücü, kuvveti nisbetinde infâkda, ihsânda bulunur. İşte bu sebeble, insan-ı kamili gören, Hakk'ı görmüş gibi olur. İmâm-ı Ali kerremallahu vecheh ve radıyallahu anh Hazretleri, insân-ı kâmildir. Üstelik de insân-ı kâmiller arasında pek yüce bir mevkiye, pek âlî bir makâma sâhibdir. Böyle olduğu içindir ki İmâm-ı Ali, mir`ât-ı Hakk'dır. Onda Hakk'ın sıfatlarını görmek gâyet tabîidir. 

Bazıları da sofuların hışmından korkduklarından mıdır, yoksa onlar da bu işin hakîkatini bilmediklerinden midir nedir, nutku tevîl etmeye çalışıyor, neymiş efendim buradaki Ali'den murâd Hazret-i Ali değilmiş, Allah'ın adı olan Aliyy imiş. Ayol, Allah demek varken, niçin Aliyy desin adam, ne münâsebeti var. Böyle zorlama tevillere filan lüzûm yokdur. Bilmiyorsan, anlamıyorsan, içine sindiremiyorsan, okumazsın, dinlemezsin, bir şey lâzım gelmez. Zîrâ farz değildir, vâcib değildir, "âmentü"nün rüknünden hiç değildir. 

11 yorum:

  1. Eyvallah efendim, hakikatten burada yazılanlar çok büyük rızk-ı manevi. Mevla'ya hamd olsun, sizlere de çok teşekkür ediyoruz Mevla ömrünüze bereket versin, afiyetinizi ziyade etsin

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Âmîn âmîn âmîn. Rabbim bizleri de Ehlullah'a hizmetkâr eylesin.

      Sil
  2. Selamunaleyküm
    Geçen gün muzaffer efendi ks bir sohbetini dinledim sakal şalvar cübbe ile olmaz bu işler ,zaten onlar Hint kıyafeti ,sakal Ebu cehildede var kafa kazıtıyorsun budistlerde kazıtıyor minvalinde sözler duydum ,ben bunları duyunca aklıma hemen İsmailağa cemaati geldi acaba o trafa bir tarizdemi bulunuyor,muzaffer efendi hz bu cemaat ile ilgili görüşü hakkında bilginiz varmı ,Mahmud efendi ile arasında hiç görüşme olmuşmudur bilginiz varmı ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aleykümselam,
      Efendi Hazretleri, hiç bir zaman şahısları ve cemaatleri hedef almadı, fikirleri ve davranışları hedef aldı. O dâimâ hakîkati söyledi. Şahıslar, cemaatler gelip geçicidir, mühim olan hakikatdir. Şahıslar ve topluluklar üzerinden konuşmak dedikodu olur, fitne sebebi olur, buna lüzum yok. Efendi, ömrü boyunca vahdeti, birliği tavsiye etdi ve katiyyen mümin ve muvahhidlerin aleyhinde bulunmadı. Pek çokları onun aleyhinde bulundukları hâlde, sakalı yok, şapka giyiyor filan diyerek onu tahkîr ve tezyife çalışdıkları hâlde, "Biz onların aleyhinde konuşmayız, tevhîdi bozmayız" buyururlardı hep.

      Sil
  3. Nutku Şerifin zuhur ettiği Zatı Akdes Hilmi Dedebaba Sultan ruhu şad olsun. Himmetleri üzerimize sayeban olsun. Cenabı Hakk şefaatlerine nail eylesin. Hü.

    YanıtlaSil
  4. Efendim çok güzel izah ettiniz,yalnız "el-evvel" "el ahir" gibi hakka has gibi duran isimlerde izafe edilebilir mi diye bir düşünce geldi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sen bizim yazdığımızı okumadın mı? İnsan cümle esmâya mazhar dedik ya. Evvel isminden de hissesi vardır insanın âhir isminden de. Evvelliği şu, Allah'ın ezelî ilminde mevcûddur insan, o itibarla evveldir. Gene rûh bakımından kadîmdir insan, cesede itibar yokdur. Allah demiyor mu "Rûhumdan nefh etdim" diye. Âhir isimine gelince, âhiret hayâtı bâkî değil mi? İnsan ölünce yok olmuyor ki.

      Kafa karışıklığına lüzum yok. Söyledim zaten, her isim Hakk'a muzâf kılındığında nâ-mahdûd, insana muzâf kılındığında mahdûddur. Ehl-i sünnet akâidine birebir mutabıkdır bu söylediklerimiz.

      Sil
  5. Eyvallah efendim anlaşıldı

    YanıtlaSil
  6. Arifin sözlerini manasız sanma sen,ara bul bil anda sen nefsini,Adem dediğin değildir kaş yüz ten,alemi kübrasın bi nazar eyle kendini

    YanıtlaSil
  7. Ali = Hakikatin aynasıdır.
    Gören = Fânî olan kâmil müriddir.
    Gözüme göründü = Bâtınî idrâkin zirvesidir.

    Diyebilir miyiz?

    YanıtlaSil