Sayfalar

28 Mart 2025 Cuma

Ramazan Orucu ve Terâvih

Şeyhü'l-Ekber Hazretleri Fütûhât-ı Mekkiyesinde "Ramazan Ayı Namazı" başlığı altında şöyle buyuruyorlar :

Hazret-i Peygamber'in şöyle buyurduğu rivâyet edilir : "İnanarak ve sevâbını Allah'dan umarak Ramazan Ayını geçirenin geçmiş günahları affedilir". Ramazan'ın namazı teşvîk edilmişdir ve terâvih diye isimlendirilmişdir. Başka bir adı ise, ikişer rekatlarla kılındığı için işfâ' namazıdır. 

Âlimler, Ramazan'da insanların kılacakları rekatların sayısı hakkında görüş ayrılığına düşmüşdür. Acaba en uygun sayı hangisidir? Çünkü bu konuda kesin bir ifâde yokdur. Bazı âlimler Vitir namazı hâriç, yirmi rekat demişlerdir. Bazı âlimler ise otuz altı rekatı tercîh etmişlerdir. Vitir de üç rekatdır. İlk neslin benimsemiş olduğu bu düşünceler, geçmiş uygulamadır. Benim bu konudaki görüşüm, bir sınırlamanın olamayacağıdır. Sınırlama olacaksa, o da Hazret-i Peygamber'e uymakdan kaynaklanır. Çünkü Hazret-i Peygamber’in ne Ramazan'da ve ne başka bir zamanda on üç rekata hiç bir şey eklemediği sâbitdir. Fakat Hazret-i Peygamber, namazı uzunca ve güzelce kılardı. İşte Ramazan nâfilesini kılmak ile Peygamber'in sünnetine uymayı birleştirmek için benim tercih etdiğim görüş budur. Allah şöyle buyurur : "Sizin için Allah'ın Peygamberinde pek güzel bir örnek vardır".

Bâtînî Tefsîr

Ramazan Allah'ın isimlerinden biridir. Bu ayda nâfile namaz kılmanın hikmeti budur. Çünkü geldiği vakit, o isim için ayağa kalkmak şartdır. Allah şöyle buyurur : "O gün insanlar Rabbi'l-âlemîn'in huzûrunda ayağa kalkarlar" . Ramazan ise, Allah'ın bir ismidir. Ârif, bu mübârek aya tahsîs edilmiş isme hürmet için terâvih namazı kılar. Ârif, terâvih kılarken bunu düşünür.

Ayrıca, Hakk'ın bu aya mahsûs bir hükmü vardır ki o da, Allah'ın kullarına orucu farz kılmasıdır. Oruç, insanın yemekden, içmekden ve cinsî münâsbetden ve dedikodudan uzak durmasını sağlayan samedânî bir sıfatdır. Bunlar, kulun oruçluyken vasıflandığı sıfatlardır. Gece olduğunda ise, kul gündüz vasıflandığı sıfatlarla Hakk'ın huzûrunda kıyâm eder. Fakîr olduğunu, Hakk tarafından doyurulan bir kul olduğunu anlayıp, gündüz uzak durduğu şeylerden gerçek anlamda uzak durmadığını öğrenmesi için iftardan sonra terâvih kılması kula emredilmişdir. Oruç tutarken sâhib olduğu sıfatlar, Allah'ın sıfatları olsa da bunlar ona geçici olarak ilişmişdir. Bu yüzden kudsî bir hadîsde Allah, insanoğlunun her amelin kendisine âid iken, orucun kendisine âid olduğunu beyân etmişdir. Âdetâ şöyle der Allah : "Ey kulum! Yemekden, içmekden ve cinsî münâsebetden berî olmak sana değil bana âid sıfatlardır. Çünkü ben vâcibü'l-vücûdum. Varlığımı koruyacak bir koruyucuya muhtâc değilim. Sen ise varlığını koruyacak bir koruyucuya muhtâcsın. O da benim. Bunun için senin adına gıdâyı halk eyledim, seni ona muhtâc kıldım. Maksadım, muhtâc olduğunu bilmeni ve koruyucunun ben olduğumu anlamanı temin etmekdir. Muhtâc olmana rağmen, isyân etdin, zorbalaşdın, kibirlendin, böbürlendin. Hemcinslerine, 'Ben sizin en büyük rabbinizim, sizin için benden başka rab tanımıyorum' dedin. Ben, ben, ben! Bunu iddiâ ederken acıkmak, susamak, küçük büyük abdest bozmak, sıcaklık, soğukluk ve acılarla üzülmekle rezîl olmakdan utanmadın. Ey Âdemoğlu! Sana şu belâları veriyorum. Yoksulluk, hastalık ve ölüm. Bununla beraber sen metânetlisin!"

Öyleyse Ramazan ayında namaz kılmak, Allah'da namaz kılmak demekdir. Zarfı Allah olan kişi, O'nun her şeyi ihâta etdiğini bilmelidir. Zarf olmak bu demekdir. Dolayısıyla, kimsenin O'nun dışında kalması mumkün değildir. O'nun Ramazan içinde seni ihâta etmesi, zorunlu kulluğunda senin adına bir farz belirlemesi yönüyle şereflendirme ve tenzih anlamı taşır. Bu farzın sebebi, sana âid olan değil, kendisine yaraşan bir şeyle vasıflanmanı sağlamakdır. O da günün yarısını teşkil eden gündüz boyunca beslenmekden ve cinsî münâsebetden uzak durmakdır. Sonra geceye ulaşarak, beslenme ve cinsî münâsebetden münezzeh olma hâlinden, yaratılışının gereği olan kulluğa dönersin. Bunların hepsi birden Ramazan'dır.

Ramazan ayındaki durumun, "Namazı kendimle kulum arasında böldüm, yarsısı benim, yarısı kulumundur" kudsî hadîsinde beyân edildiği üzere namazdaki durumun gibidir. Allah Ramazan'ı da kuluyla kendisi arasında ikiye bölmüşdür. Yarısı Allah'a âiddir. Bu durum "Oruç benim içindir" kudsî hadîsinde beyân olunmuşdur. Sözü edilen gündüzdür. Diğer yarı ise kula âiddir. O da oruç yasağının kalkdığı gece vaktidir.

Hazret-i Peygamber, namaz hakkında çöyle buyurmuşdur : "Namaz nûrdur". Oruç hakkında da, "Oruç aydınlıkdır" buyurmuşdur. Aydınlık, nûr demekdir. Allah, bir âyet-i kerîmede, "Güneşi ziyâ yapmışdır" buyurduğu gibi bir başka âyetde de, "Güneşi bir lamba kılmışdır" buyurur. Aradaki benzerlik sebebiyle Ramazan gecelerinde namaz kılmak gerekmişdir. Kul ile Allah arasında ikiye bölünme ve nûr olma keyfiyyeti bakımından oruç, namaza benzediği için, Ramazan gecelerinde kullar namaza teşvîk edilmişdir. Namazıyla beraber orucun gecesi, orucuyla beraber gündüz gibidir. Böylece gündüz vâsıtasıyla onunla birleşir, gece ile de O birlenir. Nitekim bir şiirimizde şöyle demişdik :
Doğru olursa niyetlerimiz
Sırlarda bir oluruz biz

Azimet, niyet demek olduğu gibi geceden niyet etmek orucun şartıdır. Biz oruçluyken Hakk ile beraberiz. Belkıs, tahtı hakkında, "Sanki oydu" demişdi. Halbuki gördügü taht kendi tahtıydı. Belkıs'ın bilgisizliği, sözüne sanki ifâdesini katdığı gibi, insanın bilgisizliği de ona "Ben oruçluyum" dedirtir. Beslenen kişi nasil oruçlu olabilir ki? Yazık! Allah ona şöyle demişdir : "Oruç, bana âiddir, sana değil". Böylece oruç tutma iddiâsını insandan uzaklaşdırdığı gibi, Belkıs'dan da gördüğü tahtı kendi tahtına benzetmesini ortadan kaldırmışdır. Belkıs, gördüğü tahtın kendi tahtı olduğunu sonradan anlamışdır. İşte yukarıdaki mısrâ'ın manâsı budur.

"Oruç tutan insandır" dersen doğru söylemiş olacağın gibi "Oruç insana değil, Allah'a âiddir" dersen yine doğru söylemiş olursun. Bir olmanın manâsı, bir olan iki şeyden her birine dönük olan nisbetdir. Bu esnâda, yine de her birisi, bir olmakda diğerinden farklıdır. Dolayısıyla "O odur", denilebileceği gibi, "O, o değildir" de denilebilir. Nitekim biz de bir şiirimizde şöyle demişdik :

Ben ben değilim
Ben o da değilim
Ben kimim o kim
Ey O de ki sen bensin
Ey ben O sensin
Hayır ben ben değilim
Hayır O da O değildir
O O olsaydı bakmazdı
Gözlerimiz O'nunla O'na
Bizden başkası yok varlıkda
Ben O'yum O da O
Bizim için bizimle olan kim
O'nunla O'na ve O'nun için olan gibi

Bize bildirildiğine göre, Allah, kendisine vuslatı, oruçlunun iftarına benzeterek, şöyle demişdir :  "Oruçlunun iki sevinci vardır. Birincisi orucunu açdığındaki sevincidir". Çünkü iftar, onun bedeninin gıdâsıdır ve o gıdâ bir perdedir. Çünkü gıdâyı veren gerçekde Allah'dır. "Bir de Rabbine kavuşduğunda sevinir". Bu da onun bekâsını sağlayan gerçek gıdâdır. Allah, oruçluya bu iki sevinci vermişdir. Biri perdeli, biri de perdenin kaldırılışı esnâsındaki sevinçdir. Böylece ekmeğin şerefine katıldık. Çünkü ekmek, bizim alışık olduğumuz gıdâdır ve şekli dâirevîdir. Dâire, şekillerin en üstünüdür. Böylece başka bir gıdâyı değil, ekmek somununu zikre tahsîs etdik. Allah'ın insana âmâde kıldığı şeylerde kendi yönünü söyledik ki ona ulaşabilsin. Şübhesiz, her canlı, hattâ dile gelmeyen her varlık, kendi gıdâsını ister. Bu husûsda şu şiiri söyledik :

Arzulu bir şekilde yürüyen birisini görürsen
Anla ki ekmek peşinedir onun gidişi
Allah ekmeği bir perde kıldı
El-Müheymin ve el-Latîf isimlerine
İnsanlar onunla ve onun uğruna yapar alışveriş
Latîflerin ve kesîflerin rûhları
Unsurların ve mahlûkâtın teşekkülü
Mağaralarda madenlerin yaratılması
Ağır gemilerin yürütülmesi
Şiddetli rüzgarların savurduğu engin dalgalarda
Tehlikeleri ve sarsıntıları aşarak
Canlılar meşakkatle ona doğru yürür
Ekmeğin şerefindendir ki Allah
Değerli ve değersizler için yemin etmişdir ona
Bir kere mahrûm kalsalar sıkıntıya düşer canlılar
İyilik sâhibi er-Raûf ve el-Birr'in izninden
Ekmek uğruna namaz kılar oruç tutar ve mubah sayarlar
Kafirlerin kanını bazen de masûm insanlarınkini
Yerde yürüyenler kadar kuşlar da ekmeğe doğru uçar
Güçlü zayıfla birlikte ekmeğe doğru koşar
Şübhesiz uğruna çalışılan küçük büyük her neyse
Gerçekde ekmekdir onlardaki esas sebeb
İyice düşünürsek sanki
Düşünceyi üreten harflere benzer ekmek
Şübhesiz o bir cömertlikdir
Âh bu zarîf cömertliğe olan arzum fedâ etdim seni
Ekmekde açık bir sır var eski ve yeni devirden
Sözümün doğruluğunu inkâr edenlere de
Anlamadınız bu ince manâyı
Allah onu bir bedele çevirmedi mi
İnadçıların burnu sürtünse de 
Kendisini görmenin bedeli

Namaz kılanın Ramazan ayında kıldığı namazdaki vasfı, bu ismin ve zamanın üstünlüğü sebebiyle en üstün vasıflardır. Allah, farz namazın dışında kulun gece namaz kılmasını, gündüz oruç tutmasının yerine koymuşdur. Bu durum, kuluna dönük bir rahmet ve hafifletmedir. Hazret-i Peygamber, farz kılınmasın diye terâvihi sahabesine kıldırmakdan çekinmişdi. Terâvih onlara farz kılınsaydı, ona sebat gösteremez ve gerekdiği gibi ona güç yetiremezlerdi. Terâvih namazını kılmayı başarabilenler ise, genellikle onu kusurlu ve eksik bir şekilde kılardı. Allah'ı namazda çok az zikreder, rükû' ve secdeyi tam yapmaz, âyetleri düzgün bir şekilde okumazlardı. Onu bir imamın arkasında toplanarak bu şekliyle kılınmasını sağlayan ise, insanların bugün yapdıkları gibi düzenlememişdir. İnsanların bu gün kıldığı namaza benzer bir namaz için Hazret-i Peygamber bir adama şöyle demişdir : "Dön ve tekrar namaz kıl. Çünkü sen namaz kılmadın"

Öyleyse kılınması sünnet olan ve teşvîk edilmiş olan Ramazan terâvihini kılmaya niyetlenen kimse, şâri'in farz namazları kılmayı emretdiği gibi huşû ve hudû ile ve okunan Kur`ân'ı düşünerek kılmalıdır namazı. Aksi hâlde, kılmamak daa hayırldır. Hazret-i Peygamber'in yapdığı gibi, terâvih gecenin başında kılmak, gecenin yarısında veya son üçde birinde kılmakdan efdaldir. Ayrıca diğer nâfilerlerden farklı olarak, câmide kılmak evde kılmakdan efdaldir. Hazret-i Peygamber, ümmetine farz olur da onlar bunu yerine getiremez yâhud tembellik ederler diye yani ümmetine merhametinden dolayı, terâvihi mescidde cemâatle kılmamış, evinde kılmışdır. Allah Peygamber'i hakkında şöyle buyurur : "Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik". Diğer bir âyetde de O'nun hakkında, "Mü'minlere karşı çok merhametlidir" buyurmuşdur.

Bir hadîsde, gece namazının ikişer rekatla kılınacağı bildirildiği için terâvih de ikişer ikişer kılınır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder