Sayfalar

9 Mayıs 2025 Cuma

Akıl Ötesi ve Aşk

Aynülkudât Hemedânî Hazretleri Zübdetü'l-Hakâyıkında buyuruyorlar ki :

Aşk, akıl ötesi âlemin husûsiyyetlerindendir. Aşkın hâllerine şâhid olan bir kimse için, aklın bu hâlleri idrâk etmekden âciz oduğuna şübhe yokdur. Çünkü âşıkın, içinde bulunduğu aşkın manâsını, onu tatmamış olan akıllıya ulaştırmasının bir yolu yokdur ki o da âşıkın hâlinden anlasın. 

Aklın bu husûsiyyeti, gadab, ferah, korku ve utanma gibi bütün hâller için geçerlidir. Akıl, ilimleri idrâk eder ve onun, söz konusu hâlleri idrâk etmesinin bir yolu yokdur. Evet, akıl, akılla idrâk edilebilen şeyleri idrâk etdiği gibi hâllerin de varlığını idrâk eder, her biriyle alâkalı pek çok hükümler verir ama makûl husûsları idrâk etdiği gibi, aşkın mâhiyetini ve diğer hâlleri idrâk edemez.

Aşk, âşıkı maşûka olan talebine tâbi' kılar. Talebin hakîkati, tâlibin nazarının tamâmen taleb edilen şeye yönelmesidir. Böyle olduğunda taleb ve vicdan ikiz kardeş olur. Talebin hakîkatiyle alâkalı olarak, demirin mıknatısa olan çekimini düşün. Demir saf olduğunda tamâmıyla mıknatısa çekilir ve talebinde bir farklılık olmaz. Şâyet demir, madenî olmayan bir şeyle karışık olursa bu durum onda çekimin azalmasını gerekdirir. Başka bir şeyle karışık olmazsa işte o vakit hakîkî taleb gerçekleşir ve vicdan yani mıknatısa ulaşmak zarûrî olur. "Taleb ve vicdan ikiz kardeşdir" sözümüzün manâsı budur işte. 

Bazen bir hâricî engel, demiri çekilmekden alıkoyar. Fakat bu, talebin tamamlanmasını engellemez. Asıl engel demire karışan şeylerdir. Bazen dış engeller taleb yolunu, yani demirin mıknatısa çekilmesini engellemede büyük bir tesire sâhib olmaz. Âşıkın zâtında, yüzünü maşûka çevirmekden alıkoyan bir şâibe olmazsa taleb etdiği kıblesine, yani maşûkunun yüzüne yönelmiş olur. Bu takdirde tâlib, talebinde bidâyet ehli olur ve Allahu Teâlâ'nın şu âyetleri ona ayân olur : 

"اِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُٓ اَسْلِمْۙ قَالَ اَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ"

 "اِنَّ الدّ۪ينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْاِسْلَامُ۠"

"فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفًاۜ فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّت۪ي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاۜ لَا تَبْد۪يلَ لِخَلْقِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُۗ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۗ"

 "هُوَ اجْتَبٰيكُمْ وَمَا جَعَلَ عَلَيْكُمْ فِي الدّ۪ينِ مِنْ حَرَجٍۜ"

" اَلَا لِلّٰهِ الدّ۪ينُ الْخَالِصُۜ"

"لَٓا اِكْرَاهَ فِي الدّ۪ينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّۚ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللّٰهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰىۗ لَا انْفِصَامَ لَهَاۜ"

 "فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَۘ وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْعَقَبَةُۜ"

Âşıkı içerden engelleyen şey ile dışarıdan engelleyen şey arasındaki fark demire karışan madde ile, demirin mıknatıs tarafından çekilmesine mâni olan el arasındaki farka benzer. Bu konuyu anlamak rüsûh ehli dışında kalanlar için oldukça zordur. 

Ey ilmine ve aklına mağrûr olan kişi! Aman aman çok dikkatli ol, sakın bu söylediklerimizi hafife alma! "Bunlar bâtıl üzere olan, dalâlete düşen bazı ahmakların büyük laflarıdır" gibi bir zanna kapılma sakın!  Zevk yoluyla bu manâlardan birine ulaşamayan kimse, Kur`ân'ın şu âyetlerle beyân etdiği kimseler gibidir : 

"وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَوْ كَانَ خَيْرًا مَا سَبَقُونَٓا اِلَيْهِۜ وَاِذْ لَمْ يَهْتَدُوا بِه۪ فَسَيَقُولُونَ هٰذَٓا اِفْكٌ قَد۪يمٌ"

"بَلْ كَذَّبُوا بِمَا لَمْ يُح۪يطُوا بِعِلْمِه۪ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْو۪يلُهُۜ كَذٰلِكَ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِم۪ينَ"

Bunlar, sana vermem gereken nasîhatlerden senin nasîbindir. Âriflere gelince, onlar nazarında senin küfrün ve îmânın birdir. Onlara göre senin ilminin derecesi, tahkîk ehli âlimler nazarında hacamat ve dokumacılık ilminin mertebesi gibidir. Malûmatın hakikatlerini ihâta etmiş olan bir âlim, hacamat ve dokumacılık ilmini bilmese ne olur ki?

2 yorum:

  1. "Âriflere gelince...Onlara göre senin ilminin derecesi, tahkîk ehli âlimler nazarında hacamat ve dokumacılık ilminin mertebesi gibidir."


    Ârifin her bir sözü bin bir rumûzun metnidir
    Fehm ü idrâke gönülde âdemî irfân gerek

    YanıtlaSil
  2. İKRA' KİTÂBEK...

    "Şâyet demir...Başka bir şeyle karışık olmazsa işte o vakit hakîkî taleb gerçekleşir ve vicdan yani mıknatısa ulaşmak zarûrî olur. "Taleb ve vicdan ikiz kardeşdir" sözümüzün manâsı budur işte..."

    Mâsiva...Gönül...
    Talebin hakîkati için mâsivadan temizlenmiş bir kalp...
    Temizlemek için önce kendini görmek ve okumak ve kalbi vicdân terâzisinde tartıp kalbi yüklerden kurtarmak....

    "Her nefeste duymayan “ikra’-kitâbek” sırrını
    Bilmez ol ümmü’l-kitâbı kevn-ü Furkân’dır gönül"


    YanıtlaSil