Tarîk-i Kâdiriyyenin ikinci pîri kabûl edilen büyük velî Eşrefoğlu Rûmî Hazretleri, daha hâl-i hayatında velâyeti ile meşhûr olmuş, fazîletleri ve kerâmetleri dillere destân olmuş bir zât-ı akdesdir. Kendisine bağlı olan dervîşân on binlere bâliğ olmuş, devrin ileri gelenleri, devlet erkânı, hattâ devrin pâdişahı Fâtih Sultan Mehmed Hân dahi, O'na hürmet göstermişdir.
Menâkıbındandır ki, Fâtih'in hanımı Mükerreme Sultan'ın dilinde bir yara çıkmış. Pâdişahın hekimleri ne yapdılarsa bir çâre bulamamışlar, ilaçlar işe yaramamış. Bunun üzerine meşâyihe müracaat etmişler. Onlar da hastayı iyi edememişler. Saraydaki görevlilerden biri, vaktiyle İznik'de bulunduğu sırada Eşrefoğlu Rûmî Hazretlerinin sohbetinde bulunduğundan Hazret-i Şeyh'in fazîletinden haberdâr imiş. Vezîrlerden birine bahsetmiş, "Bendeniz İznik'de bir azîz gördüm, hayli hüsn-i hâlin müşâhede etdim, eğer ol azîzi getirirseniz, ümîd ederim ki mübârek nefesleri berekâtiyle hasta şifâ-yâb ola" demiş. Vezîr de bu teklîfi pâdişaha arz etmiş. Pâdişah da adamlarına emir vermiş, Eşrefzâde Hazretlerini İstanbul'a davet etmiş. Pâdişah emri Hazret-i Şeyh'e erişince, ne dese beğenirsiniz, "Emr-i ilâhî yokdur, gidemem" buyurmuşlar. Düşünebiliyor musunuz, Fâtih gibi bir pâdişah çağırıyor, davet ediyor, Hazret gitmiyor. Hiç korkmuyor yani. Başkası olsa koşa koşa gider. Pâdişahın canı sıkılmış, ama sabretmiş, davetini tekrarlamış, "Çabuk gelsin" demiş. Hazret-i Şeyh, bu ikinci daveti de reddedip, "Emr-i ilâhî yokdur, gidemem" deyince pâdişah celâllenmiş, "Bu ne cür'et, derhal gidin ve öldürün onu" diye emir vermiş adamlarına. Pâdişahın adamları İznik'e gelip de Hazret-i Şeyh'le karşılaşdıklarında, asâsını yere vurup, "Hoşgeldiniz pâdişah kulları" diye onlara hitâb edince, hepsi kendinden geçmiş, akılları başlarından gitmiş.Bir müddet sonra Hazret-i Şeyh, "Şimdi irâde-i ilâhî çıkdı, gidebiliriz" buyurmuşlar ve İstanbul'a doğru yola çıkmışlar. Tabii bu hâdise duyulmuş, haber saraya kadar ulaşmış. Pâdişah, Hazret-i Şeyh'i büyük bir hürmetle karşılamış, "Etibbâ âciz kaldılar, sultânımdan hastanın halâsı için himmet ricâ ediyorum" demiş. Hazret-i Şeyh, cebinden bir şeker çıkarmışlar, nefes etmişler, "Bunu hastaya verin, ağzında tutsun, bu eridikçe yara da yok olur gider" buyurmuşlar. Hakîkaten öyle olmuş, hastalıkdan eser kalmamış. Pâdişah Hazret-i Şeyh'e pek çok iltifatda bulunmuş, büyük paralar vermek istemiş ama kabûl etmemiş Hazret-i Şeyh, "Siz o paraları kullarınıza verin" buyurmuşlar ve dönüp İznik'e gelmişler. Ve dönerken şöyle duâ etmişler : "Yâ Rabbi, senden murâdım budur ki, bizi selâtînin kalbinden ve selâtîni de bizim kalbimizden ihrâc eyle".
Padişahın kullarına Allah'ın has bir kulu nasıl da cevap veriyor.
YanıtlaSilKullar sahibinden izinsiz iş yapmıyor, yalnızca sahibinin hoşnutluğuna kafayı takıyorlar. aman Ya Rabbi aman ya rabbi Sen bizi sana layık kul eyle.biz layık olamasak da senin ihsanından bir şey eksik olmaz sen kerem eyle ey Kerim ey Rahman ey Rahîm