Sayfalar

25 Nisan 2025 Cuma

Malla Mülkle Aldananlar

İmâm-ı Gazâlî Hazretleri muhalled eseri İhyâ'da, Aldananlar başlığı altında zenginlere de yer vermişdir. Parayla pulla, malla mülkle aldanan zenginleri bir kaç kısımda mütalaa etmişdir Hazret. Buyuruyor ki :

Haram Parayla Hayır Eseri Yapanlar : Bir zümre, mescid, medrese, misâfirâane, köprü, havuz ve insanların gözlerine hitâb edecek şeyler yapmaya düşkündür. İsim ve şöhretlerini ebedîleştirerek, öldükden sonra da eserlerinin devâm etmesi için onların üzerlerine isimlerini tuğla ile yazarlar ve bununla mağfireti hak etdiklerini zannederler. Fakat iki yönden aldanıyorlar. 

Birincisi, paralarını zulüm, şübheli yollar, rüşvet ve haram yerlerden kazanmışlar. Kazanırken Allah'ın gadabına marûz kalmışlardır. Bu şekilde Allah'a isyân etdikleri için onlara düşen, tövbe etmek ve malları, eğer yaşıyorlarsa sâhiblerine, hayatda değillerse, vârislerine iâde etmekdir. Vârislerinden de hayatda olan yoksa, o malları en mühim maslahatlar için sarf etmekdir. Belki en önemlisi, fakîrlere dağıtmakdır. Hâl böyle olunca, binâlar yapıp, ölünce de onları terk etmenin ne faydası olabilir ki? Ancak riyâ, şöhret ve kendinden söz ediliyor olmasının verdiği zevk bunları mağlûb etmişdir. 

İkincisi, bağışda bulunmakla ve binâları yüksek yüksek yapmakla, kendilerini ihlâs sâhibi görerek, hayrı kasd etdiklerini zannetmeleridir. Böyle bir zengine bir fakîre bir dînâr vermesi teklîf edilse, nefsi buna râzı olmaz. Çünkü içinde, yapdığı hayırla övülme sevgisi yer etmişdir.

Gösteriş ve Şöhrete Aldananlar : Başka bir zümre, belki helâl mal kazanır, harâmdan kaçınır ve mallarını câmilere harcarlar. Ancak bunlar da şu iki yönden aldanmakdadırlar. 

Birincisi, riyâ, övülme ve şöhret isteği. Şöyle ki, belki yakınında veya beldesinde fakîrler vardır ve malı onlar için harcamak daha önemlidir. Şehirde çok sayıda mescid vardır. Ama asıl maksad, bu mescidlere ihtiyaç kalmayacak şekilde hepsini toparlayacak büyük bir câmi yapmakdır. Yoksa, maksad fakîr ve miskinler gerçekden muhtâc durumda iken her sokak ve cadde başına bir mescid yapmak değildir. Ancak câmi yapdırmak için mal harcama işi insanlar arasında tanınmaya daha uygun olduğundan, bunlara daha kolay gelir. Gûyâ insanların kendisi hakkında övgüyle söz etmelerini işitmemiş gibi davranırlar. Ama fakîrlere yardımda bulunduğunda insanlardan aynı şekilde medhiyeler duyması söz konusu olmaz. Bu hâliyle Allah için çalışdığını düşünür, halbuki Allah'dan başkası için çalışmakdadır. Niyeti bunu daha iyi ortaya koyar ve bu niyeti kendisi için bir gadap sebebidir. Ama o yine, "Maksadım yalnız Allah Azze ve Celle'dir" der. 

İkincisi, parayı câmilerin içini yasaklanan ve namaz kılanların kalblerini meşgûl eden nakışlar için sarf eder. Çünkü o nakışlara bakarlar ve bu, namazın asıl maksadı olan kalb huzûrundan gelen huşûdan insanı alıkoyar. Namaz içinde ve dışında akıllarına gelen her şey, onu binâ etdiği ölçü ve anlayış çerçevesinde gelir. Nitekim câmilerin süslenmesi bir yönden helâl değildir. Hazret-i Hüseyin buyurdu ki,  "Allah Resûlü Medîne'de mescidini binâ edeceği zaman Cebrâil gelerek, 'Onu yedi zira boyunda binâ et, süsleyip nakışlama' dedi". Fakat bunlar münkeri ma'rûf görüyor ve münkere güveniyorlar fakat aldanıyorlar. 

Diğer bir zümre ise, mallarını fakîr ve miskinlere sadaka vererek geniş çevre edinmek ister. Fakîrlerden bir kısmının âdeti, teşekkür ederek yapılan iyiliği yaymakdır. Bu zenginler, sadakayı gizlice vermekden hoşlanmazlar ve fakîrin kendilerinden aldığını gizlemesini kendilerine bir hıyânet ve nankörlük görürler. Belki de komşularını açlığa terk ederler. Bunun için İbn Abbas radıyallahu anh şöyle buyurmuşdur : "Âhir zamanda sebebsiz hacca gitmeler çoğalır. Yolculuk yapmak onların hoşuna gider. Rızık onlara bol verilir, günah işlerler ve perîşânlığa dûçâr olurlar. Kiminin devesi çöl ve kumlar arasında savrulurken komşusu yanında olduğu hâlde araştırıp ona yardımcı olmaz".

Mâlî İbâdeti Terk Edip Bedeni İbâdetlerle Yetinenler : Mâl sâhiblerinden bir kısmı da, mâllarını muhâfaza edip, cimrilik derecesinde ellerinde tutarlar, diğer tarafdan oruç, gece namazı ve Kur'ân'ı hatmetmek gibi herhangi bir masraf gerektirmeyen bedenî ibâdetlerle meşgûl olurlar. Bunlar da aldanıyorlar. Çünkü helâk edici cimrilik onların içine işlemişdir. Mâl infâk etmek sûretiyle asıl bunun kökünü kurutmaya muhtâcken, nâfilelerle uğraşır ve buna vakit ayırmazlar. Bunlar tıpkı elbisesine yılan girip, neredeyse ölmek üzere olan fakat safrayı dindirmek için sirkeli bal şerbeti aramakla meşgul olan birine benziyorlar. Yılan sokmuş birinin buna nasıl ihtiyâcı olabilir? 

Bişr el-Hâfî'ye, "Falan kimse çok oruç tutar ve namaz kılar" demişler, demiş ki, "O kendi hâlini bırakıp başkasının hâliyle hâlleniyor. Onun vazîfesi açlara yedirmek ve fakîrlere infâkda bulunmak olmalıdır, başka bir şey değil. Dünyâlık toplayıp bunları fakîrlere vermeyen kimsenin nefsini aç bırakmasında ve nâfile namaz kılmasında fazîlet yokdur" demişdir.  

Bir kısmına da cimrilik öyle galebe çalmışdır ki, nefsleri ancak zekât vermeyi kabûl eder, başkaca bir infak yapmazlar. Üstelik, zekâtı da kendilerinin beğenmediği değersiz ve vasıfsız mallardan verirler. Zekâtı verirken de, verdikleri fakîrlerin kendilerine hizmet edecek, ihtiyaçları için koşturacak veya ileride ücretli olarak hizmetlerinde bulunacak birileri olmasını isterler. Zekâtlarını verirken, doğrudan fukarâya vermek yerine, kendilerinden meded umabilecekleri büyüklerden birine teslîm ederler. Böylece onun katında bir mevki elde etmeye çalışırlar. Bütün bunlar niyeti ifsâd eder ve ameli boşa çıkarır. Böyle yapan da aldanmakdadır. Fakat günahkâr olduğu hâlde, Allah'a itâat etdiğini zanneder. Çünkü Allah'a ibâdetle O'ndan başka bir maksada yönelmekdedir. Bu ve benzerleri, mâl ve servet konusunda aldanmışlardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder