Sayfalar

9 Haziran 2025 Pazartesi

Allah'a Âşık Denilebilir mi?

Bazı zevâta göre Allah'a âşık denmez, muhib denir. Sebebi şudur. Aşk, muhabbetin ileri derecesidir. Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretlerinin sıfatlarında ise eksiklik fazlalık olmaz, hepsi kemâldedir ve itidâldedir. Meselâ Şeyhü'l-Ekber Hazretleri bu zümredendir, o Allah'a âşık demez, denilmesini uygun görmez. Bazı evliyâullah ise, Cenâb-ı Hakk'a âşıklık izâfe etmişlerdir. Onların murâdı, muhabbetin ziyâdeliğini ifâde etmekdir. Yani bu bir nevi tekiddir. Meselâ Süleyman Çelebi'nin, "Gel habîbim sana âşık olmuşam" mısraında aşk, muhabbetin ziyâdeliğini ifâde etmek içindir. Bu itibarla, "Allah filana âşık" demek "Allah onu çok seviyor" demekdir. Bazıları da aşkı muhabbet manâsına kullandıkları için Allah'a âşıklık izâfe etmekde mahzûr görmezler. Evliyâullahın nutuklarında çok defa karşımıza çıkar.

Büyük mürşidlerimizden İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri bu meseleyi ve aşk ile muhabbetin farkını bakınız nasıl îzâh ediyorlar :

'Aşk, ifrât-ı muhabbetdir, anın içün Allah'a 'âşık denilmez. Zîrâ sıfat-ı celîlesi hadd-i i'tidâdedir. Belki muhibb denilir. Nitekim Kur`ân'da gelir, "يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُٓ". Ve muhabbet, zât ve sıfatın izdivâcından hâsıl olan meyl-i ma'nevîdir. Pes, zât-ı vâhidiyyenin şânıdır. Zîrâ zât-ı ehadiyye, istiğnâ-i tâmm üzeredir. Bazı mevâzı'da Hakk'a 'âşık ıtlâk ederler, muhabbet-i müteekkideye mahmûldür. Veyâhud 'âşıkın hâli itibâriyle mukâbeleden nâşî bi-hasebi'l-mukâbele ıtlâkdır. Nitekim Süleyman Çelebi Mevlid'inde gelir, "Gel habîbim sana 'âşık olmuşam. Yani "kâbe kavseyn" itibâriyle bana 'âşık sana ma'şûk derler. Ve bi'l-aks, fe-emmâ kurb-i "ev ednâ" hasebiyle bana muhibb sana mahbûb derler. Anın için habîbullah denildi, 'âşikullah denilmedi. 

Pes, muhabbet bir nûrdur ki, nâr-ı 'aşka müeddîdir. Nâr-ı 'aşkın harâret-i zâidesi, muntafî ve zâil oldukda, lübbü olan muhabbet müteekkide olur. Bu cihetdendir ki fenâ-i küllî erbâbının hâline muhabbet derler, 'aşk demezler. Zîrâ 'aşkın isniyyât ve ta'ayyünâtı yanıp kül oluncaya dek 'aşk ateşi pây-i merdlik etmişdi. Sonra ihtirâka sâlih nesne kalmadıkda nâr-ı 'aşk i'tidâle 'avdet eyledi. Onun i'tidâli ise nûrdur. Eğerçi hâlet-i bekâda dahi fi'l-cümle harâret bâkîdir. Onun için Gülşenî kelâmında gelir, "Bî-vücûdem 'aşk odu bilmem nem yanıdırır". Fe-emmâ bu harâret-i bâkiye mestûrdur. Henüz fenâ-i tâmm bulmayan 'âşıkın harâret-i zâhiriyyesi gibi değildir. Pes, 'aşk berâzihdendir, 'ubûr ve fenâsı lâzımdır. Tâ ki habîbullah sırrı ki zirevtü'l-makâmâtdır, zâhir ola. Ve ol ki Eşrefzâde nazmında gelir, "Ben bu 'aşkdan bir nefes ayrılmazam" ve Yazıcızâde kelâmında gelir, "Aşk elinden gerekmez aslâ necât". Ya ifrât-ı muhabbete mahmûldür veyâ hâl-i vaktlerini beyândır. 

2 yorum:

  1. Aşk, sevginin aşırısıdır. Bu yüzden Allah’a “âşık” denilmez. Çünkü O’nun yüce sıfatları ölçülüdür, aşırılıktan uzaktır. Allah için ancak “seven (muhibb)” denilir. Nitekim Kur’ân’da da şöyle geçer: “Allah onları sever, onlar da Allah’ı sever.”

    Sevgi (muhabbet), zat (öz) ile sıfatın birleşiminden doğan manevi bir yöneliştir. Bu yöneliş, ancak Allah’ın yüce zatına ait bir özelliktir. Çünkü Allah’ın zatı hiçbir şeye muhtaç değildir.

    Bazı yerlerde Allah için “âşık” ifadesi kullanılır ama bu, kuvvetli bir sevgi anlamındadır. Ya da seven kişinin hâlini dikkate alarak, karşılıklı bir durumdan dolayı bu şekilde ifade edilir.

    Nitekim Süleyman Çelebi, Mevlid’inde “Gel habîbim sana âşık olmuşam” der. Yani miraçta “iki yay arası kadar yakınlık” seviyesinde bana “âşık”, sana “maşuk (sevilen)” derler.

    Ama daha yüksek bir yakınlık olan “ya da daha yakın” makamında ise bana “seven (muhibb)”, sana “sevgili (mahbub)” derler. Bu yüzden Allah için “Habîbullah (Allah’ın sevdiği)” denir, “Âşıkullah (Allah’ın âşığı)” denilmez.


    ---

    Sevgi, aşka götüren bir ışıktır. Aşkın ateşi aşırı derecede yanarsa bir noktada tükenir, yok olur. Geriye özü olan sevgi kalır ve bu sevgi yerleşik, dengeli bir hâle gelir.

    Bu yüzden, her şeyiyle yokluğu (fenâ) yaşamış kimselerin hâline aşk denmez, sevgi (muhabbet) denir. Çünkü aşkın bağımlılıkları ve belirgin yönleri tamamen yanıp yok olduktan sonra, aşkın ateşi dengelenmiş olur. Bu denge hâli de ışıktır.

    Gerçi kalıcı varlık hâlinde bile bir miktar sıcaklık devam eder. Bu yüzden Gülşenî şöyle der: “Ben yokken bile aşkın ateşi beni yakar mı bilmem.” Ama bu kalan sıcaklık gizlidir; henüz tam yokluk hâline ulaşmamış bir âşığın dışa dönük ateşi gibi değildir.


    ---

    Sonuç olarak aşk bir geçiş hâlidir, aşılması ve yoklukla tamamlanması gerekir. Ta ki, en yüce makam olan “Habîbullah sırrı” ortaya çıksın.

    Eşrefzâde der ki: “Ben bu aşktan bir nefes bile ayrılmam.” Yazıcızâde de der ki: “Aşkın elinden asla kurtuluş yoktur.” Bu ya sevginin aşırılığına işaret eder ya da onların o anki manevi hallerini açıklar.

    YanıtlaSil
  2. Aşk kalıcı olamaz mı yani, muhabbete dönüşmesi zorunlu mudur.

    YanıtlaSil