Sayfalar

17 Mayıs 2025 Cumartesi

Âşık ile Maşûk Arasındaki Perdeler

Aynülkudât Hemedânî Hazretleri Temhîdât'ında buyuruyorlar ki :

Ey Azîz! "كٓهٰيٰعٓصٓۜ" sana gamzesini göstermediği için aşkın kadrini bilmemekden dolayı mazûrsun. Ey Azîz! Güneş bütün parlaklığıyla cilvelenir, ancak ondan âşıka bir kuvvet ve lezzet yokdur. Bulut kendini gösterdiğinde durma ve yürüme olmaz. Muhammed'den dinle ki şöyle buyurmuşdur : "Allah'ın nûrdan ve zulmetden yetmiş bin perdesi vardır. Eğer onları kaldırırsa cemâlinin nûru ve azameti, gözünün idrâk etdiği her şeyi yakar". Zulmetden ve nûrdan bu perdeler havâss içindir. Ancak havâssü'l-havâssm nûr perdeleri Allah'ın sıfatlarıdır. Avâm için bu perdelerden başka, bazısı zulmânî, bazısı nûranî olmak üzere binlerce perde vardır. Şehvet, gadap, kin, hased, cimrilik, kibir, ucub, mal ve makâm sevgisi, riyâ, hırs, gaflet gibi kötü sıfatlar zulmânî, namaz, oruç, zekât ve sadaka, tesbih gibi güzel sıfatlar ise nurânî perdelerdir.

Ne yazık ki ne söylediğimi bilmiyorsun. "اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ" güneşine Muhammed’in aynası olmadan bakmak gözü yakar. Cemâl güneşine devamlı bir sûretde ancak ayna ile bakılabilir, aynı şekilde ayna olmaksızın maşûka bakmak da muhâldir. Görmek için gözde perde olması zarûrîdir. Müntehî âşık için artık kibriyâ ve azamet perdesinden başka bir perde yokdur. Mustafâ'dan dinle ki şöyle buyurmuşdur : "Cennetde insanlarla Rablerine bakmaları arasında engel olarak yalnız Allah'ın vechindeki kibriyâ ridâsı vardır".

Muhammed'e aşk konusunda ayna olan şeyi soruyorsun. Kulak ver de Allah'dan dinle : "لَقَدْ رَاٰى مِنْ اٰيَاتِ رَبِّهِ الْكُبْرٰى"Ebûbekr-i Sıddîk, "Ey Allah'ın Resûlü bu âyet-i kübrâ nedir?" diye sordu. Şöyle cevâb verdi : "Rabbimi yeşil bir bahçedeki beyaz bir yâkut perdesi dışında bir perde olmaksızın gördüm". Şu sözü anlayan kimseye cânım fedâ olsun! Allah Resûlü'nün Cebrâil'e "Rabbini gördün mü?" diye sorduğunu işitdin mi? Cebrâil şöyle dedi : "Benimle onun arasında nûrdan yetmiş perde vardır, buradan bir karınca adımı geçecek olsam yanarım". Yani "Ben ki Cebrâil olduğum hâlde benimle likâullah arasında nûrdan yetmiş perde vardır, eğer bu nûr perdelerinden birisi bana görünse yanarım".

Ey Azîz! Bak ki Mûsâ'ya ne diyor : " وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا". Mücâhid bu âyetin tefsîrinde, arşın üzerinde nûrdan ve zulmetden yetmiş perde olduğunu söylemekdedir. Mûsâ, sülük ederek bütün bu perdeleri geçdi, Allah ile onun arasında tek bir perde kaldı. Bunun üzerine " قَالَ رَبِّ اَرِن۪ٓي اَنْظُرْ اِلَيْكَۜ" dedi. Mûsâ şöyle bir ses işitdi : "فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ مِنْ شَاطِئِ الْوَادِ الْاَيْمَنِ فِي الْبُقْعَةِ الْمُبَارَكَةِ مِنَ الشَّجَرَةِ اَنْ يَا مُوسٰٓى اِنّ۪ٓي اَنَا۬ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۙ". Sen bu ağacı Muhammed'in nûru bil, kelâm ve rü'yet ancak onun vâsıtasıyla işitilir ve görülür.
Bu perde ve hicâbların neden yola konulduğunu biliyor musun? Bu perdeler, âşıkın Hakk'ın likâsı husûsunda günden güne olgunlaşması ve onu hicâbsız müşâhede etmeğe tâkat getirmesi için konulmuşdur. Ey Azîz! Leylâ'nın güzelliğini tuzakda dâne olarak kabûl et. Tuzağın ne olduğunu ne bileceksin? Ezel avcısı Mecnûn'u yakalamak istediğinde aşkı ona tuzak yapar, ezelî aşkın cemâlinin tuzağına düşmeğe istidâdı olmayan Mecnûn'u bu aşkda yakarak helâk eder. Mecnûn'u ele geçirmek için Leylâ'nın aşkını ona binek yapmalarını emreder ki bu aşkda pişsin. Zîrâ ancak bundan sonra Allah aşkının yükünü taşıyabilecek hâle gelebilir.

Ey Aziz! Bak ki Mûsa'ya " وَقَرَّبْنَاهُ نَجِيًّا" sözüyle ne demek istiyor? İyi bir bineğin sultandan başkasına lâyık olmayacağım bilmiyor musun? At binmede, ilk olarak serkeşlik eden atı dizginleyecek ve emir altına alacak bir seyise ihtiyaç vardır. Bundan maksad şudur. Güneşin zâtı merhametli ve şefkatli, fakat şuaları yakıcıdır. Bu durum şu makâma benzer. Âşık, maşûk olmadan yaşayamaz, maşûkun cemâli olmaksızın yaşamaya gücü yetmez. Maşûka kavuşma isteği ve özlemi onu kararsız kılar, maşûkun vuslat yükünü çekmeğe tâkat getiremez. Âşık, artık ne ayrılmaya ne de kavuşmaya güç yetirebilir, ne de onun cemâline bakabilir. Zîra maşûkun cemâli âşıkın gözünü yakar, böylece maşûkun cemâlinin rengini alır.
Az görsem yüzünü derdlenirim
Daha fazla görsem bu sefer de kederlenirim
Şu ben miskin gibi dünyâda yokdur kimse
Seni görsem kederlenirim görmesem kederlenirim

Ey Azîz! " اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْۜ" güzelliğinin sana yüzünü gösterdiği, “وَاِنْ اَحَدٌ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ اسْتَجَارَكَ فَاَجِرْهُ حَتّٰى يَسْمَعَ كَلَامَ اللّٰهِ ثُمَّ اَبْلِغْهُ مَأْمَنَهُۜ" kelâmını işitdiğin günü hatırla. Şu hakikati görmeyen göz, bunu Kur`ân'dan duymayan kulak yokdur. Ancak perdeler meydana geldiğinden bunların bazıları unutuldu, bazılarına makâm-ı evvele yol vermediler, bazı işler kıyâmete kaldı, bâzıları için ise şu beyitlerden başkası söylenmedi :

Sevgilim önce tortusuz şarâb verdi
Kalbimi benden bu lüleyle çaldı
Sonra beni ayrılık tuzağına düşürdü
Hem merde hem nâmerde böyle oyun etdiler

Dînî ve dünyevî meşgaleler, aşk-ı lem yezel'in eşyasını sûret sahrasına sermesine izin vermez, bunda maslahat vardır. Aksi hâlde sevdâ korkusu büyük olurdu. Müfrit delilik başka, yanlışlık yapmak ve unutkanlık başka bir gafletdir. Bîgâneler, kendilerini, ehil olmayan kimseler ise aşkı kendilerine gaflet ve uzaklık perdesi yapmışlar, ondan uzak kalmışlardır. "يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا ف۪ي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا بَلْ كُنَّا ظَالِم۪ينَ"Başka bir yerde, bu toplulukdan şöyle şikâyet etmekdedir : "يَعْلَمُونَ ظَاهِرًا مِنَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَهُمْ عَنِ الْاٰخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ"Aşk, aslında herkesde vâr olan muayyen bir şeydir, ancak maşûkluk özelliği herkesde yokdur. Bundan gafletde olmak, bedbahtlığa işâretdir. 

Ancak saâdetden doğan ve sehv denilen gaflet, yolda bulunan başka bir şeydir. Sehvi Muhammed'in yoluna koydular ki,"Sehve düşmem, ancak yine de yoluma konulmuşdur" buyurdu. Bu söz üzerine Ebûbekir, "Keşke bu sehv ben olsaydım. Buna sehv derler, fakat âlemdekilerin yakînidir" dedi. “Dünyânızdan bana üç şey sevdirildi" hadîsi de bu anlamdadır. Zîra namaz, güzel koku ve kadını onun mahbûbu kılmasalardı, dünyâda hiçbir zerre karar kılmazdı. Bu üç çeşit muhabbeti onun bedenine bağladılar, böylece altmış üç yıl halkın zahmetine katlandı. Yoksa o nerede dünyâ nerede? İnsanlar nerede Muhamnıed'in himmeti nerede?. Nitekim o "Benim dünyâ ile, dünyânın benim ile ne işi olur" buyurdu. Herkese râzı olduğu, maksûd ve kıble edindiği bir makâm tayîn olunmuşdur. Ancak "İnsanlar uykudadır, öldüklerinde uyanırlar" hakîkati zâhir olup herkesi kendi hakîkatinden haberdar etdiklerinde, bunun putdan, vehim, gaflet ve uzak düşmekden başka bir şey olmadığım anlarlar.
Biz ondan gizli bir bakış çaldık
Senden uzakda bin çeşit mihnet gördük
Heves semtinde kendi perdemizi yırtdık
Sen işve ve naz satdın biz sana müşteri olduk

Mübtedî âşık, dünyâ ile perdelidir ve henüz olgunlaşmamışdır. Rûhuyla kalbi arasında gizli olan ezelî aşkı elde etdiğinde, bu dünyâya perdeli geldiğinden, aşkın sırrıyla yolu bulamaz ve aşk onu şaşkınlık ve hayretde bırakır. Böyle bir kimse, kendisine ne olduğunu bilir ve bu yüzden devamlı hüzün ve keder içinde kalır. Ey Azîz! Şu misâle kulak ver. On yaşındaki çocuk kadınları sever. Ancak bülûğa ulaşmadığından murâdına erme ehliyetine henüz sâhip değildir. Bülûğa erdiğinde ise, murâdını alırsa alır, aksi hâlde bülûğ çağımn iktizâsı olan sevgi ve şehvet ayrılır, yerini yeme ve maksada ulaşma arzusuna bırakır. Bazen de olur ki, bu mertebeden onlar için ızdırab ve rahatsızlıkdan başka bir şey ortaya çıkmaz ve bunun ne olduğunu bilmezler.

Sâlikin makâmlarından ilki âcz ve hayretdir. Kişi bunun " اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْۜ" hâlinden kaynaklandığını bilir. Fakat bu hâlden kendisinde hayâlden başka bir şey kalmaz, bu hayâl içinde şaşkın ve hayrette kalır.

Bir gün senin semtinden geçdim
Cemâlinin hüsnünden o ânda hayrete düşdüm
Kokunun peşindeyim bana merhamet et
Gece gündüz senin telâşında kaldım

Tâlib, "Keşke bu hâl bir defa daha başıma gelseydi de kendi yolumu bulabilseydim, zîrâ hayâl yolu ayân yolu gibi değildir" der. Kendi feragâtiyle erişilen bu yol, maşûkdan ve aşkdan elde edilene benzemez. Eğer sûret yolunda bir duraklama, beşeriyyet cihetinden bir perde, yürümeye izin vermezse, bu, tamâmıyla yolun belâsı olur. Kendi kendine şöyle der : "Eğer bu defa kendi hakîkatinin sırrına erişirsem, yemîn ederim ki aşkdan ve maşûkdan başkasına pervâm olmayacak. Cânımı şu sözlerden sonra fedâ edeceğim :
Acaba cemâlini yeniden görür müyüm
Semtinin toprağını sürme gibi gözüme çekebilir iniyim
Gerçi yolcu senin kıymetini dün bilemediyse
Bugün bütün âlem saçına takılmış siyah çiçekdir

5 yorum:

  1. Allah, aşıklarının hürmetine, aşık oldukları hürmetine, aşk hürmetine, bize münafıklığımıza, istidatsızlığımıza, kötü ahlakımıza ve dünya sevgimize bakmaksızın bir damla aşk versin.

    YanıtlaSil
  2. Muharrir definenin kapağını açmış.Akîl olan feyz ala ve hazinenin güzelliğinden musahhar ola...

    YanıtlaSil
  3. Perdelerin aşk için açılması...

    "Âşıkam ben âh aşka âşıka
    Aşk âşıktır Cenâb-ı Hâlık'a"

    YanıtlaSil
  4. Perdelerin aşk için açılmışsa artık aşka mahremsindir...
    Aşkın mahremi olmak...

    YanıtlaSil
  5. Ey güzeller güzeli, kokun sinmiş her gonca güle.. 🌹

    YanıtlaSil