Aynülkudât Hemedânî Hazretleri Temhîdât'ında buyuruyorlar ki :
Sen nereden bileceksin, büyük aşk olan Allah aşkıyla ilgili hiçbir işâret verilemediği için görenin onda bekâ bulması mümkün olmaz. Ancak her lahza cemâli daha iyi ve daha güzel gösteren, temessül âlemiyle alakalı olan bu şey için "لَيْسَ كَمِثْلِه۪ شَيْءٌۚ" hakîkatinden başka hiçbir işâret ve ibâre, "Senin zâtını senâ ettiğin ölçüde seni senâ etmeye gücüm yetmez" ifadesinden başka bir açıklama ve şerh bulunmaz. Peygamber bile idrâk konusunda mazeret beyan etmişken diğerleri ne diyebilir? Söz burada kısadır, anlayış eksikdir. Kişi burada kendinden geçmişdir. Şu beyitleri dinle :
Senin aşkın benzersiz bir güzelliğe sahibdir
Senin kendi varlığının aslı kemâle sahibdir
Her lahza temessül ve hayâle sâhibdir
Yazık bak ki bu aşk ne hâle sâhibdir
Eğer aşk, temessül hîlesine sâhib olmasaydı, bu yolun yolcularının tamâmı kâfir olurdu. Bir şey her zaman tek bir şekil ve tek bir hâlde görüldüğünde, gören kişiye melâmet hâsıl olur. Ancak her ân ya da her gün cemâldeki fazlalık ve değişiklik aşkı artırır, görme irâdesi ve iştiyâkını çoğaltır. Bu sebeble, "yuhibbuhum"un "yuhibbûnehû"ya her lahza temessülü vardır. Aynı şekilde, "yuhibbûnehû" da temessüle sâhibdir. Bu makâmda âşık, her ân maşûkda farklı bir güzellik, kendi aşkını ise daha olgun ve daha mükemmel olarak görür.
Senin aşkınla her gün bir başka hâldeyim
Senin cemâlinin güzelliğine bir başka bağlıyım
Sen cemâlinle güzellik için bir başka delîl
Ben aşka delîl olmak için bir başka kemâle sâhibim
Maşûkun gıdâsı ve hazzı nedir bilir misin? Âşık, nasibini nereden alır? Âşık nasıl hayatda kalır? Aşk, remz ve temsîlî bir anlatım dışında aşk olmaksızın açıklanamaz. Aksi hâlde aşk hakkında ne denir, ne söylenebilir? Eğer aşk dile getirilseydi, zamânın serserileri aşkın sûret ve manâsından mahrûm olurlardı. Eğer inanmıyorsan şu beyitleri dinle:
Ey aşk yazık ki senin hakkında söz söylemek muhâl
Senin hazzın kendindedir senden haz almak muhâl
Senin ünsiyyetin şu ebrû ve bu siyah zülfünledir
Senin gıdan cemâl ve hayâtın ben iledir
Senin adın şerîatsa da hakîkatin günâh
Rûhum ve kalbim sensin gerisi tamâmıyla lâf ü güzâf
Ey Azîz! Bilir misin âşık ile maşûk ne üzerine yemîn ederler? Bil ki, maşûk âşıka bakdığında, "Benim cânım hakkı için şöyle yap" diye yemîn eder. "فَوَرَبِّ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ" işte bu manâyadır. Bazen de maşûk âşıka yemîn ederken, "وَالضُّحٰىۙ وَالَّيْلِ اِذَا سَجٰىۙ" der. "وَالشَّمْسِ وَضُحٰيهَاۙۖ * وَالْقَمَرِ اِذَا تَلٰيهَاۙۖ * وَالنَّهَارِ اِذَا جَلّٰيهَاۙۖ * وَالَّيْلِ اِذَا يَغْشٰيهَاۙۖ" bu manâya gelir.
Yemîn edilen bu güneşin ne olduğunu biliyor musun? O, Nûr-ı Muhammedî'dir, ezelî maşrıkdan doğar. Ayın nereden geldiğini bilir misin? O da ebedî mağribden gelen Azrâil'in siyah nûrudur. "رَبُّ الْمَشْرِقَيْنِ وَرَبُّ الْمَغْرِبَيْنِۚ" bunun gâyet güzel bir îzâhıdır.
"Ve't-tûri", "Ve't-tîni", "Ve'l-leyli", "Ve'd-duhâ" gibi yemîn ifâdeleri sana hiç yüzünü gösterdi mi? Bu yemînlerle "Senin cemâlin hakkı için", "Senin yüzünün güzelliğine and olsun ki", "Senin tertemiz rûhuna yemîn olsun ki", "Senin yüce boyuna yemin olsun ki" denilmekdedir. Benzer şekilde "Ve'l-leyli" derken, "Amber kokulu zülfüne, o güzel siyah saçlarına" yemin ederim denilmekdedir.
Eğer bütün bunları bir makâm olarak görürsen, bu cehâlet ve dalâletin ta kendisidir. Bu makamlar pek çokdur. Aşkın tamâmı, Allah izin verirse, başka temhîdde söylenecekdir. Zîrâ burada aşk, âşık için henüz yolun perdesidir. Yine aşk, âşık ile maşûk arasında perdedir. Ancak aşkın, âşıkı iyice eritmesi ve yok etmesi gerekir. Böylece onun şu beyitleri söylemekden başka çâresi kalmaz :
Bir ay yüzlünün aşk kederini öyle içdim ki
Kendimi onun derd deryâsında kaybetdim
Şimdi onun visâlinden de ayrılığından da uzağım
Aşk nerede maşûk kim ben kimi gözetdim
Aşkdan sonra muhabbet âlemi seni karşılayacak ve yüzünü sana gösterecekdir. Ey Azîz! "يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُٓ yuhibbuhum ve yuhibbûnehû" âyetine kulak ver. "Yuhibbûnehû" ancak "Yuhihbuhum"a tam olarak teveccüh edildiğinde meydâna gelir. O zaman oraya ulaşarak "yuhihbuhum" der ve her şeye erişir. Güneş geniş bir satha sâhib olduğundan bütün cihânı aydınlatabilir. Ancak senin gönül sarayın yönünü tamâmıyla güneşe döndürmezse, güneşin ışığından hiçbir şekilde nasîblenemez. "وَمِنْ اٰيَاتِهِ الَّيْلُ وَالنَّهَارُ وَالشَّمْسُ وَالْقَمَرُۜ" ifâdesi, "yuhibbuhum"un ne kadar büyük bir genişlik sıfatına sâhib olduğuna ve herkesi içine aldığına şâhidlik eder. Ancak "yuhibbûnehû", tamâmıyla onun için olmadıkça ondan şûa elde edemez. "Yuhibbuhum"un kendisi, "yuhibbûnehû" halvethânesinde muhabbetin ne, mahbûbun kiın olduğunu söyler. Hiç "Kâf-Hâ-Yâ-Ayn-Sâd" halvethânesinde, "فَاَوْحٰٓى اِلٰى عَبْدِه۪ مَٓا اَوْحٰىۜ" sırrına erişdin mi? Hiç şu beyitleri işitip hâl dilinle söyledin mi?
Dün gece sevgilim beni kollarına aldı
Kucakladı ve kahır halkasını kulağıma küpe yapdı
Dedim ey sevgili aşkından feryâd ü figândayım
Dudağını dudağıma koydu ve beni susdurdu
"Allah'ın ahlâkıyla ahlâklanın" sırrı bu halvethânede hâsıl olur. Üveys el-Karanî'ye bak ki "فَاَوْحٰٓى اِلٰى عَبْدِه۪ مَٓا اَوْحٰىۜ" sırrından nasıl haber veriyor ve ne diyor? "Kul için ubûdiyyet tamamlandığında, onun sıfatları Allah'ın sıfatları gibi olur". Kulun "Allah'ın ahlâkıyla ahlâklanın"dan nasîbinin olması demek, Allah'ın basar, kudret, irâde, hayât, bekâ ve kelâm gibi sıfatlarının kul için de gerçekleşmiş olmasıdır. O kadîmden dolayı, kul da bu cihet itibâriyle bâkî ve dâimî olur.
Ne varlığa sevinirim
YanıtlaSilNe yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni...
Aşk hem dert hem deva.. Paylaşan güzel gönlünüz dert yüzü görmesin..
YanıtlaSilÇok acâib bir buutdan kelâm ediyor.Kasır aklın boyundurluğu altında ma'nâ âleminden el çekmiş; kalbi bedenine değil,bedeni kalbine hükmeden,velhâsıl cisim mezarlığından çıkamayan bizler bu kelâmları nasıl fehm edelim?Bu sırlara nasıl vâkıf olalım?
YanıtlaSilBöyle bir derd olsa insânda bu bile güzel!
Ne diyelim,nasibden öte yol yok!
Abi bize hep aşktan bahsetsen böyle güzel insanlarla bizi tanıştırsan keşke.
YanıtlaSilAllah senden emeklerinden ve sevdiklerinden de razı olsun. Amin.