Şeyhü'l-Ekber Hazretleri Fütûhât-ı Mekkiyesinde buyuruyor ki :
Makâm-ı hubbun, dört lakabı vardır. Birincisi, muhabbetdir. Muhabbet, sevginin kalbe yerleşmesi, ârızî kirlerden arınmasıdır. Muhabbet sâhibinin sevdiği karşısında ne bir garazı ne de irâdesi vardır. İkinci adı, vüddür. Bu kökden Allah'a âid ilâhî bir isim vardır : el-Vedûd. Vüdd, Allah'ın sıfatlarından biridir ve O'nda sâbitdir. Zâten sâbit olduğu için vüdd diye isimlendirilmişdir. Çünkü vüdd, yeryüzünde sâbit olmak demekdir. Üçüncü lakab, aşkdır. Aşk, sevginin şiddetlisidir. Kur`ân'da sevginin şiddetini ifâde etmek üzere kinâye yoluyla kullanılmışdır. Âyetde, "وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَشَدُّ حُباًّ لِلّٰهِۜ" buyurulmuşdur. "قَدْ شَغَفَهَا حُبًّاۜ" âyetinde de aşkdan bahsedilmişdir. Yani kadının Yûsuf'a olan sevgisi, kalbini bir örtü gibi kapladı. Şegaf, kalbin üzerini kaplayan zar demekdir. Demek ki aşk, kalbi kaplayan bir örtü gibidir. Allah bir rivâyetde, kendisini şiddetli sevgi ile vasfetmişdir ama aşk lafzı Allah için kullanılmaz. Aşk, âşıkın her cihetden bütün varlığıyla maşûkuna yönelmesidir. Dördüncü lakab ise, hevâdır. Hevâ, irâdenin sevilen üzerinde toplanması ve kalbin sevilene bağlanmasıdır. Allah'ın bu kelimden gelen bir ismi yokdur. Bunun gerçekleşmesi için bakmak veya haber almak yâhud da ihsân gibi bir sebeb olmalıdır. Bu sevginin âmilleri çokdur. Sahîh ilâhî haberde bu sevgi, kul nâfile ibâdetleri çoğaltınca Allah'ın onu sevmesi diye ifâde edilir. Şerî husûslarda Peygamber'e tâbi olmak da buna girer. Hevâ diye isimlendirilen sevginin bizdeki durumu budur.
Yârîn cemâlin seyridir kâr u vârımız
Yokdur cihânın vârına i'tibârımız
"Kim de Allah'a dayanır ve ona meylederse Allah onu nûru ile yakar,o kimse paha biçilemez mücevhere döner."
YanıtlaSil