Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Evet. "Sizi bir kadınla bir erkeğin izdivâcından, cem olmasından halk etdim".
Bu iki türlüdür. Birisi gayr-ı meşrû olarak Allah halk eder. Zinâ edilir yani. Zinâda Cenâb-ı Hakk gayûr olduğu için, kudsî olan esrâr-ı ilâhiyyenin zuhûrunun kötü yere dökülmesinden, gayr-ı meşrû olmasından Allah gadab eder. Çocuk gayr-ı meşrû gelirse, ondan her türlü fenâlık beklenebilir. Ne kadar insanların başına gelen belâlar, musîbetler varsa cemiyetler üzerine, hep piçlerden dolayı gelmişdir. Çocuğun kabahati yokdur. O suç, ana baba mevkiinde olan zânîlerin suçlarıdır. O ayrı davâ. Onların ekdiği o tohum, onların yüzkarasıdır. Çocuğun kabahati olmaz. Ama çocuğun kabahati annenin babanın kabahatidir. İyi dinle! Konuşduğum söze çok dikkat et! Çocuğun edebsiz, ahlâksızsa, bil ki senin kabahatindir o. Çok uzağa gitme.
"Aman Efendim nasıl olur, Hazret-i Âdem aleyhisselâmın oğlu Kâbil Hâbil'i katl eyledi". Tabii öyle oldu ya. O da, şecere-i memnûadan yedi ya Hazret-i Âdem, ondan zâhir olan menî ile dünyâya geldiği için öyle oldu hâdise. Yâ Nûh aleyhisselâmın oğlu niye kâfir oldu? O da öyle söyledi, gene babasının zellesi, "Dünyâda hiç kâfir kalmasın yâ Rabbi" dedi. Halbuki kudretullah bunu istiyordu, kâinâtda kâfirle mümin bulunacakdı. Her şey zıddıyla kâimdi. Yılan bile Âdem Peygamber'in istifrağsından yediği için zehir aldı. Zehir var onun kursağında. Çünkü o şecere-i memnûadan, Allah'ın men etdiğinden yediği için zelle sâdır oldu Âdem Peygamber'den.
Fâili kendisi değil. Fâili Hakk'dır ama zâhirde Âdem Peygamber icrâ etmiş, bize büyük ibret göstermişdir, Âdem Peygamber işin farkına varmış, suçu Allah'a yüklememiş, kendi nefsine yüklemiş, "رَبَّنَا ظَلَمْنَٓا rabbenâ zalemnâ" demişdir. Senden de bir günah sudûr etdiği vakitde, Allah'a yükleme günahı, kendi edebsizliğine yükle. "Ben sarhoşum, Allah'dan" diyor. Terbiyesiz herif! Senin terbiyesizliğinden o! "رَبَّنَا ظَلَمْنَٓا rabbenâ zalemnâ" diyeceksin, nefsine yükleyeceksin. Hayır olduğu vakitde Hakk'dan bileceksin. Hayrı nefsinden bilirsin, şerri Allah'dan bilirsin, olmaz öyle şey! Şeytan'dan bilmeğe hakkın yok, nefsinden bil.
Büyük velîlerden birine gelmişler mürîdleri, demişler ki, "Şeytan bizim îmânımızı alıyor". Hazret, Şeytan'ı çağırtmış, demiş ki, "Bizim mürîdlerin îmânını alıyormuşsun". Şeytan, "Hâşâ" demiş, "Bende o kudret yokdur, onlar îmânlarını atarlar, biz onların atdıkları îmânı alırız" demiş.
Gene bir veliyyullahın huzûrunda birisine "Niye bu zinâyı etdin?" demişler. "Ben yapmadım, Şeytan bana yapdırdı" demiş. Der demez, o velî ona şu cevabı vermiş, "Âdem Peygamber'e secde etmeyen Şeytan, sana pezevenklik mi yapacak, terbiyesiz herif!" demiş.
Kendinden bileceksin hepsini. Şeytan'dan Allah'a sığın ve her şeyi kendinden bil ve kendinde bul. Hakk da sende, Şeytan da sende. Cennet de sende, cehennem de sende. Arş da sende, kürsî de sende. Kendini hâriç bilme. Ne varsa kâinâtda, bu âlem-i sugrâ gördüğün, sen âlem-i kübrâsın. Zâhirde küçük âlem görünüyorsun, büyük âlemsin. Bu kâinât zâhirde büyük âlem görünüyor, senin yanında küçük âlemdir. Senin için halk olunmuşdur.
Biz Besmele’lilerden bahsediyoruz, piçlerden değil. Bütün beşeriyyetin çekdiği, gayr-ı meşrû olan çocuklardır, beşeriyyeti felâkete götüren, sürükleyen. Ufak bir tohum ekersen yere, o tohum nasıl ki yüz tâne tohum verirse, ister iyilik ister kemlik, muhakkak böyle zâhir olur kâinâtda. Bunu unutma sakın hâ!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder