Sayfalar

15 Ekim 2025 Çarşamba

Resûlullah'ın Selâm Gönderdiği Mecûsî

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Hazret-i Abdullah el-Mübârek, Medîne-i Münevvere'de Resûlullah'ı ziyâret etmiş, sallallahu aleyhi vesellemi, o gece rüyâda Resûlullah Efendimizi görmüş. Demiş ki Abdullah el-Mübârek'e Efendimiz, "Git" demiş, "Bağdad'da filanca sokakda filanca yerde Behram nâmında bir mecûsî var, ona benden selâm götür" demiş Cenâb-ı Peygamber. Sabahleyin kalkmış Abdullah el-Mübârek. 

Rüyâ gerçek, hak, doğru. Çünkü hadîs-i şerîfde var, "men reânî fi'l-menâmi fekad reânî" yani "bir adam beni rüyâda görürse" diyor Peygamberimiz, "mutlakâ beni görmüşdür. Şeytan beni temsil edemez" diyor. Ama  sakallı gördü, sakalsız gördü, bıyıklı gördü, bıyıksız gördü. Eğer Peygamber'i sünnet bakımından noksan görürsek, o, rüyâyı görenin kendi noksanlığı. Çünkü Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem, mir'ât gibidir, mir'ât-ı mücellâdır, her bakan kendini görür onda.

Şimdi, Abdullah el-Mübârek, gördü Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemi ama Behram mecûsîye neden selâm göndersin Peygamber? Görülen rüyâ da hak ve gerçek. Abdullah el-Mübârek emri alınca oradan doğru Bağdad vilâyetine varmış. Bulmuş dedikleri yerde mecûsîyi. Kapısını çalmış, bir adam çıkmış dışarıya. "Ne istiyorsun?" demiş. Demiş ki, "Ben Medîne'den geliyorum, ismim Abdullah el-Mübârek. Resûl-i Ekrem, benim peygamberim sana selâm söyledi". "Aleykümselâm" demiş. "Sen ne dîndensin?" demiş Behram'a, "Ben mecûsîyim" demiş. Allah Allah fesübhânallah! Peygamber mecûsîye nasıl selâm göndersin? Abdullah el-Mübârek tabii büyük velî, hemen kafayı işletmiş, düşündü, tefekkür etdi. "Ne gibi hayır işledin sen bakayım?" demiş. "Ne gibi hayır?". "Valla büyük kızımı kendim aldım" demiş, "küçük kızı da bizim oğlana verdim" demiş, "iki kardeş onlar evlendiler".

"Bununla olmaz" demiş, "bunun için Peygamber sana selâm göndermez. Sen ne gibi bir hayır işledin bakayım?". "Valla başka bir hayrım yok, benim dînimde, benim itikâdıma göre en büyük hayır, insan kendi kızını almalı, iki kardeşi birbiriyle evlendirmeli" demiş. "Âdem zamânında iki kardeş birbiriyle evlenmiyor muydu?" demiş, "Yâ Abdullah el-Mübârek, biz de şimdi öyle devâm ediyoruz Âdem'in ahkâmıyla" filan demiş. "Değil" demiş, "onun için olmaz. O ahkâm kalkdı, değişdi şimdi. Şimdi vakt-i Muhammediyyetdir, bir suçdur bu" demiş, "kızınla yatmak, kendi evlâdını evlâdına vermek. Başka?". Demiş, "Bizim bir komşu var, müslüman, bunların babaları öldü, fukarâ bunlar" demiş.

Aç kalmışlar, anneleri demiş ki büyük kıza, "Yâhu komşu mecûsî zengin bir adam, biraz ekmek isteyelim" demiş. Mecûsî de bunları dinliyormuş. İftar vakti yanaşmış. Büyük kız demiş ki anasına, "Anne, ölürüm ben, o Allah düşamından ekmek istemem" demiş. "Açlıkdan ölürüm, Allah düşmanından ekmek istemem". Öteki kızlar da kalkmışlar, "Hayır anne! Sen ne yapıyorsun!". "Canım, komşu da insandır, isteyelim". "Yok, biz mü'min olmayana katiyyen el açamayız, boyun bükmeyiz, Allah bizim rızkımızı gönderir". "Böyle konuşunca, ben bunları mahcûb edeyim diye, güzel bir sofra donatdım, götürdüm kapıyı çaldım, kendim verdim. Verince aldılar" demiş. "Hah" demiş Abdullah el-Mübârek, "şimdi buldu selâm yerini". "Yaaa öyle mi! Demek ki Ümmet-i Muhammed'e, böyle iyilik sûretinde eziyet cefâ etsen, bu da mı makbûle geçiyor? Halbuki ben onları mahcûb edeyim diye yapdım bu iyiliği" demiş. "Evet, o da geçer" demiş, "o da zâyi olmaz. Resûl-i Ekrem onu dahi korur, o işi". "Yaaa öyle mi! Biz ne duruyoruz. Selâmın ne olduğunu ben şimdi anladım. O selâm bana islâm oldu" demiş.  "Eşhedü an lâ ilâhe illlallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûluh" demiş, islâm ile müşerref olmuş. 

www.muzafferozak.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder