Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Cenâb-ı Hakk demiş ki Melekü'l-Mevt'e, "Hiç" demiş, "bir kimsenin rûhunu kabz etdiğin vakitde, acıyarak rûhu kabzetdin mi?" demiş, "böyle merhamet ederek filan". Demiş, "Yâ Rabbi, biliyorsun". "Canım ben biliyorum Yâ Melekü'l-Mevt, sen biliyorsun ama kullar bilmiyor" demiş, "ikimiz konuşalım da kullar işitsin" demiş. "Efendim, bir gemi batdı, o gemide bir anayla çocuk vardı kundakda. İşte o kadının rûhunu kabz etdiğim vakitde, acıyarak kabz etdim. Çünkü çocuk meydanda kaldı. Çocuğun rûhunu kabz et demedin Yâ Rabbi" demiş, "su üstünde kaldı o. Çocuk ne olacak kundakda. Onun için kadının rûhunu acıyarak kabz etdim" demiş. "Peki" demiş, "Yâ Melekü'l-Mevt, bir kimsenin rûhunu sevinerek kabz etdin mi?" demiş. "Etdim Yâ Rabbi" demiş. "Kimin rûhunu kabz etdin?". "Bir kabîle reisi vardı" demiş, "çok zâlim bir adamdı, halka yapmadığı fenâlık kalmadı. Emr ü fermân buyurdunuz, onun rûhunu kabz etdiğim vakitde hem rûhunu kabz etdim, hem halk sevindi, hem ben sevindim" demiş, "öyle baş belâsı bir herifdi o" demiş. "Kimdi o biliyor musun?". "Bilmiyorum". "Denizde acıdığın çocuk o" demiş. "Denizde annesinin rûhunu kabz etdiğin vakitde bırakdığın, acıdığın çocuk".
www.muzafferozak.com

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder