Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Haçova muhâebesinde bir Hüseyin Efendi vardı. Dünyâ güzeli bir adammış, Halvetî şeyhi. Sabahleyin kalkdı dedi ki dervîşlerine, "Allahu Teâlâ nusret ve zaferi vaad eyledi fakat benim şehâdetimle. Söz istiyor, ben verirsem kelleyi, muzaffer olacağız" dedi ve "Vereceğim" dedi. Ertesi gün düşman hücûm etdi. Hattâ asker kaçdı, bizim asker. Pâdişahın çadırına girdiler. Sultan Mehmed atın üstüne bindi, kaçacak, o da kaçacak pâdişah. Sadeddîn Efendi, Sadeddîn Hoca yani Tâcü't-Tevârih sâhibi olan zât, atından tutdu, "Pâdişahım nereye kaçıyorsun!" dedi, "sen gidersen bu asker gider. İbâdullahı düşman elinde bırakamazsın, sebat günüdür" dedi. Derken düşman girdi pâdişahın otağına, otağ-ı hümâyûna, hora tepiyorlar, eşyâları yağma ediyorlar. Birdenbire bir cesâret geldi pâdişahın hizmetçilerine, baltacılar, seyisler, aşçılar filan, kazma kürek girişdiler, düşmanla muhârebe başladı. Fakat Hüseyin Efendi, işi yapmışdı. Ordu geri döndü. Sonra Şeyh'i buldular. Buldular, paramparça olmuş fakat avucunu açmaya çalışdılar, açamadılar. Düşman askerinin saçına yapışmış, tepe saçından koparmış, derisiyle beraber. Öyle buldular şehîdlerin arasında, paramparça olmuş. Öyle söylemişdi, "Benim şehâdetimle Allah zafer vaad ediyor" diye.
Gene Hulâgû'nun Bağdad'dan çıkması da öyledir. Ferîdüddîn Attâr Hazretlerinin şehâdetiyledir. Kurban isterler bazen. Kurban verirler, ondan sonra iş döner, başka türlü olur.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder