Sayfalar

22 Eylül 2019 Pazar

Kalblere Şifâ Derdlere Devâ Bir Duâ


DUÂ

اللَّهُمَّ لَكَ أَسْلَمْتُ وَبِكَ آمَنْتُ وعلَيْكَ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْكَ أَنَبْتُ وَبِكَ خَاصَمْتُ وإِلَيْكَ حَاكَمْتُ
فاغْفِرْ لِي مَا قَدَّمْتُ وَمَا أَخَّرْتُ وَمَا أَسْرَرْتُ ومَا أَعلَنْتُ
أَنْتَ المُقَدِّمُ وَأَنْتَ المُؤَخِّرُ
لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ

OKUNUŞU

Allahümme leke eslemtü ve bike âmentü ve 'aleyke tevekkeltü ve ileyke enebtü ve bike hâsamtü ve ileyke hâkemtü.
Fağfir lî mâ kaddemtü vemâ ahhartü vemâ esrartü vemâ a'lentü.
Ente'l-mukaddimü ve ente'l-muahhiru.
Lâ ilâhe illâ ente.

MEÂLİ

Allahım! Sana teslîm oldum, sana îmân ettim, sana tevekkül ettim, sana yöneldim, senin uğruna mücâdele ettim, hükmüne râzı geldim.
Şimdiye kadar yaptığım ve bundan sonra yapacağım, gerek gizli, gerek âşikâr, bütün günâhlarımı mağfiret eyle.
Dilediğini öne geçirip kendine yaklaştıran, dilediğini de geride bırakıp kendinden uzaklaştıran sensin. 
Yok senden başka ilâh.

ÎZÂH

Resûl-i Ekrem Efendimizin sık sık okuyarak ümmetine ta'lîm ettiği bu münâcâtda, her mü'minin sâhib olması gereken ya da en azından sâhib olmak için gayret göstermesi lâzım olan vasıflar zikredilmişdir. Bunlardan birincisi Hakk'ın emirlerine boyun eğip teslîm olmak, ikincisi Hakk'ın her an kendisini görüyor ve kalbinden geçenleri dahi biliyor olduğunun farkında olmak, üçüncüsü her işde Hakk'a tevekkül, dördüncüsü Hakk'a muhabbetle bağlılık, beşincisi Hakk'dan gayrı ne varsa hepsinden uzaklaşmak, altıncısı ise Hakk'dan râzı olmakdır. Bu altı şartın hepsini birden yerine getiren mü'minler, Sûre-i Fecr'deki, "يَٓا اَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُۗ * اِرْجِع۪ٓي اِلٰى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَرْضِيَّةًۚ * فَادْخُل۪ي ف۪ي عِبَاد۪يۙ * وَادْخُل۪ي جَنَّت۪ي" âyetleriyle beyân olunan yüce makâma erişerek Hakk'ın kurbiyyetine nâil olup daha bu dünyâda iken cennete girmiş olurlar. Bu yüce mertebeye ererek Hakk'a kurbiyyet şerefine nâil olanlar, Cenâb-ı Hakk'ın "Mukaddim" ismine mazhar olanlardır. Bu yüce mertebeye erişemeyip geride kalanlar ise "Muahhir" ism-i şerîfinin hükmü altında kalanlardır. 

Münâcâtın ortasındaki istiğfâr cümlesine gelince. "Hasenâtü'l-ebrâr seyyiâtü'l-mukarrabîn" kâidesince, bir üst mertebeye çıkan kişi, bir alt derecedeki hâline istiğfâr eder. Meselâ rızâ makâmına yükselen bir kişi, oraya yükselmeden önceki hâlinde, her ne kadar şerîata muhâlif bir işi olmasa bile, Hakk'ın efâline karşı kalben de olsa, ufacık da olsa, bir itirazı olduğu için istiğfâr etmesi lâzımdır. Diğer mertebeler de buna kıyâs edilmelidir. Bu istiğfâr cümlesindeki "kaddemtü" ve "ahhartü" fiilleriyle "el-Mukaddim" ve "el-Muahhir" ism-i şerîfleri arasında pek latîf bir irtibat da vardır ki îzâhı kaleme gelmez.

2 yorum:

  1. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Yani rıza makamına gelene dek bir müslüman illa ki günah işler manasına mı geliyor bir alt tabakadaki hali için istiğfar etmesi? Allah'ımızdan razı oldugumuzu yahut O'nun bizlerden razı oldugunu artık günah sayılan şeyleri yapmak istemememizden mi anlarız?
    Yanlış bir cümle olduysa Allah affetsin. Okuyanlardan da özür..

    YanıtlaSil