Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri Envâru'l-Kulûb'unda buyuruyorlar ki :
Halbuki müslüman Türk milleti, istila devrinde zabt ve işgâl etdiği ülkeler halkına tam ve mutlak bir adâletle muâmele etmiş, kimseye haksızlık ve zulüm yapılmasına müsâade ve müsâmaha etmemiş, kimsenin hak ve menfaatlerine, ırz ve iffetlerine, inanç ve ibadetlerine tecâvüz etmemiş ve başkalarına da etdirmemişdir. Zîrâ Allahu Teâlâ ve Resûl-i Müctebâ'nın emirleri, dînimizin temel hükümleri bu gibi haksızlıkları, adâletsizlikleri, zulümleri kesin olarak yasaklamışdır. Binâenaleyh, bu ilâhî emre itâat ve riâyet etmek, her mü'min için vâcibdir. Hattâ gayr-ı müslimlere "Reâyâ" tabîrini kullanmış ve gerekdiğinde onların haklarını müslümanlara tercîh bile etmişdir.
Kânûnî Sultan Süleyman Hân aleyhi'r-rahmeti ve'l-gufrân devrini tedkîk ve tetebbû eden bir Macar profesöre, "Osmanlı Türkleri, Macar halkına nasıl bir muâmele yapdılar?" diye sordum. Aldığım şu cevâb, sizlerden saklayamayacağım, cidden ve hakîkaten göğsümü kabartdı. Bakınız, o Macar profesör ne diyordu
Türkler, Macaristan'dan yedi milyon akçe haraç alıyor ve fakat Macaristan'a yirmi dört milyon akçe sarfediyordu. Yasalara ve törelere uyan, devlete isyân etmeyen halka, gâyet iyi muâmele ediyor, onları koruyor ve gerekdiğinde yardım dahi ediyorlardı. Başda Ermeniler olmak üzere Yunanlılardan, Karadağlılardan, Bulgarlardan devlete isyân eden ve baş kaldıran olursa, onları Hristiyan oldukları için değil, fakat yasalara ve törelere karşı geldikleri ve ayaklanmaya kalkışdıkları için tenkîl etmişlerdir.
Hemen ilâve etmelidir ki, tenkîl hareketleri de yine adâlet ve hakkâniyyet dâiresinde yapılıyor ve suçu sâbit görülenler, mevcûd yasalar gereğince cezâlandırılıyorlardı. Masûm ve kendi hâlinde, iş ve gücüyle meşgûl kimselere aslâ dokunulrnamış, bilakis korunup kollanmışdır. Romanyalılar, Türklerin bu eşsiz adâletlerine hayrân olduklarından gizli gizli Türk sınırını geçer, Türk ve müslüman topraklarına sığınmayı câna minnet bilirlerdi. O zaman Balkanlarda hüküm süren krallar, derebeyleri ve voyvodalar, kendi milletlerine devamlı olarak zulmetdikleri için, bu ülkelerin halkları Türklerin kendi topraklarını da zabt ve işgâl etmelerini âdetâ dört gözle beklerlerdi. Hangi ırk ve milletden olursa olsun, devlete baş kaldıran, fitne ve isyân çıkaranlar, devletin bekâsı ve adâletin tecellîsi için tenkîl edilirlerdi.Efendi Hazretlerinin ismini zikretmediği profesör meşhûr târihçi, arşivci ve türkolog Lajos Fekete olsa gerekdir. Bu zât, uzun yıllar Osmanlı arşiv belgeleri üzerinde çalışmış ve çok kıymetli eserler vermişdir.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder