Sayfalar

3 Ekim 2019 Perşembe

Vahdet-i Vücûd ve Fenâfillah-Bekâbillah Meselesi

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Bütün mevcûdât "minallah-ilallah"dır yani Allah'dan gelmişdir, yine Allah'a gider ve yine bu âlemde de Allah ile kâimdir. Hakk olmasa, kâinât olmaz. Bütün mevcûdât yani gördüğümüz mahlûkât, "minallah-ilallah"dır yani Allah'dan gelmişdir, Allah halk etmişdir ve yine Allah'a rücû' edecekdir. Kalb tasfiye olunca, nefs tezkiye olunca elbet ki insanda bir takım hâlet zuhûra gelecekdir. Çünkü Hazret-i Allah Celle Celâluhû, Mûsâ Peygamber Cenâb-ı Hakk'ı görmek istediği vakit, "Yâ Mûsâ! Sen beni göremezsin. Ben dağa tecellî edeceğim, eğer dağ beni görmeye kâdir ise sen de beni görebilirsin" buyurmuşdu ve tecellî etti, dağ paramparça oldu. Yani tecellî-i ilâhîyi dağ kaldıramıyor. Fakat insanoğlu dağdan çok kavîdir. Zîrâ insan, âlem-i kübrâdır. Nefs tezkiye olunca, kalb tasfiye olunca, Hakk Teâlâ'nın tecelliyâtı olur. Zâten Cenâb-ı Hakk bize bizden yakındır. Sûre-i Kaf'da " وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ ve nahnü akrebü ileyhi min hablil verîd" yani "Ben size sizden yakınım" diyor. Böyle olunca, tezkiye-i nefs ve tasfiye-i kalb ile kul Hakk'a kurbiyyet peydâ eder. Hattâ hadîs-i kudsî vardır ki, Cenâb-ı Hakk, "Kulum bana nevâfil ile öyle yaklaşır ki söylediği söz ben, gördüğü göz ben olurum" diyor. Öyleyse bak, demek ki, bu şekilde tecelliyât-ı ilâhî oluyor ve insan da bunu kaldırabiliyor. İnsan, Hakk'la kâimdir fakat Hakk'dan geldiğini bilince esâsa rücû' ettiği vakitde kendi yok olur. İşte az evvel yukarıda beyân ettiğim gibi Hakk Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri kullarına öyle tekarrüb eder ki, kulun söylediği söz Allah'ın sözü, gördüğü göz Allah'ın gözü olunca ne oluyor? İnsan yok oluyor ki Hakk ondan zâhir oluyor.
Noktadır zâhirde gerçi nûr-i vahdet mihveri
Her nükûşun menba'ı gencîne-i yektâ vücûd
Selb-i "lâ mevcûd" ile süllem-i fenâfillah
Nûr-i "illâ hû" "bekabillah"la i'lâ vücûd

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder