Kâlallahu Azze ve Cell
Bismillahirrahmânirrahîm.
حٰمٓۜ وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ف۪ي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ اِنَّا كُنَّا مُنْذِر۪ينَ ف۪يهَا يُفْرَقُ كُلُّ اَمْرٍ حَك۪يمٍۜ
Hâ-Mîm. Ve'l-kitabi'l-mübîn. İnnâ enzelnâhü fî leyletin mübâreketin innâ künnâ münzirîn. Fîhâ yufraku küllü emrin hakîm.
Sadakallahü'l-azîm.
Gönülleri nûr-i îmân ile münevver olan, Allah'ın sevgili kulları ve Resûlullah'ın kıymetli ümmetleri, Hakk'ın cennetine tâlib, rızâsına râgıb, cemâline âşık olan mü'minler!
Allah insanları derece derece halk etdiği gibi günleri de derece derece halk etmişdir. "Efendim, her gün Allah'ın günüdür, farkı yok" denilemez. İnsanlar derece derece halk olunduğu gibi, günler de derece derece halk olunmuşdur. İnsanların bazıları akıllı, bazıları güzel, bazıları çalışkan, bazıları tembel olduğu gibi, günler de böyledir. Seyyidü'l-eyyâm Cuma günüdür. Kur`ân'ın nüzûl etdiği gece Leyle-i Kadir'dir, mühim gecelerdendir.
Hazret-i Ali kerremallahu vechehin mahdûmu, Resûlullah Efendimizin kıymetli hafîdi yani torunu Hazret-i İmâm-ı Hasen diyor ki, "Senede dört gece vardır, bu dört gecede Cenâb-ı Hakk'ın rahmeti, insanlar üzerine şiddetle yağar". Tabii bundan istifâde etmesini bilenler bundan istifâde ederler. Ve illâ gaflet uykusunda uyuyanlar, yaşayan ölüler, bundan istifâde edemez. Çünkü Allah kâfirleri yaşayan ölü diye tabir ediyor Kur`ân-ı Kerîminde. Mü'minler hayydır, yani mü'minler diridir. Hayy, diri demek. Onun için Cenâb-ı Hakk Sûre-i Yâsîn'de, "لِيُنْذِرَ مَنْ كَانَ حَيًّا li yünzire men kâne hayyen", biz dirileri korkuturuz, dirilere müjde veririz buyuruyor. Kâfirler ölü mâhiyetindedir, yaşayan ölüler gibi. Ve uykuda onlar, gaflet uykusunda. Kafaları teneşire vurduğu vakitde uyanacaklardır. Onun için Cenâb-ı Peygamber gene, "Küllü'n-nâs nâimûn fe izâ mâtû intebehû", bütün insanlar uykudadır, ne vakit ölürler, o vakit ukudan uyanırlar diyor Peygamberimiz. Şimdi İmâm-ı Hasen, yani Cenâb-ı Peygamber'in torunu, Hazret-i Ali'nin mahdûm-i mükerremi, arşın küpeleri Hasen ile Hüseyin aleyhimüsselâm, Hazret-i Hasan diyor ki "Ben babamdan işitdim, babam da dedemden haber verdi, senede dört gece vardır, bu gecelerde Hakk'ın rahmeti, galeyân eder, taşar, coşar. Ve ârif olanlar bu geceden istifâde ederler. Allah'ın rahmetine gark olurlar". Bunlar hangi gecelerdir? Receb ayının birinci akşamı. Receb ayının, arabî receb ayının birinci gecesi, bir. İki, Şa'bân-ı Şerîf'in on beşi ki Berat Gecesi. Yani yarın değil öbür gün akşamı. Berat Gecesi. Bu gece de böyledir. Üç, Ramazan Bayramı gecesi. Yani ertesi gün bayram olacak, ona Ramazan Bayramı gecesi derler. Dördüncüsü Kurban Bayramı gecesi. Kurban Bayramı arefesini bayrama bağlayan gece. Bunlar çok mühim gecelerdir. Ondan gayri Kitâbullah ile işâret olunan geceler vardır. Meselâ Leyle-i Mi'râc yâhud Leyle-i Kadir. İşte "سُبْحَانَ الَّذ۪ٓي اَسْرٰى sübhânellezî esrâ" ile, diğeri de "اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ف۪ي لَيْلَةِ الْقَدْرِۚ innâ enzelnâhü fî leyleti'l-kadr" ile ilân olunan geceler vardır. Fakat bu dört gece çok mühimdir, ehemm-i mühimlerdendir.
İşte dediğim gibi her şey derecat üzerine yaradıldığı için bunlar da derece ile. Hattâ hayder-i kerrâr, sâkî-i kevser, İmâm-ı Ali kerremallahu vecheh buyuruyor ki, "Siz Berat gününü oruçlu, gecesini de salât ile geçiriniz yani namaz ile ihyâ ediniz" diyor.
Sakın gaflet etmeyiniz! Elli sene yaşayan adam, on ikisini çıkarırsan, otuz sekiz tâne kandil görür yani Berat'a yetişir. Otuz sekiz Berat'a yetişir. Sayılı hepsi başdan aşağı. Altmış sene yaşayan bir kimse, on iki yaşını çıkarırsak, kırk sekiz tâne Berat Kandiline yetişir, doksan altı Bayram görür, kırk sekiz Ramazan görür. Sayılı hepsi. Ömrün de böyle sayılı. Ömür seneyle değildir, sayıyladır, nefes sayısıyla. Onun için nefesini hevâya, nefesini gaflete verme. Her nefesde Allah'ı zikreyle, dilin Allah'lı, gönlün Allah'lı olsun.
Şimdi Kur`ân-ı Kerîm'den vereceğim bu ma'nâ, sakın zannetme Kur`ân'ın ma'nâsını hemen vermekle bitirdik, deryâdan, denizden bir katre olarak size söyleyeceğiz.
"حٰمٓۜ Hâ-Mîm", Kur`ân-ı Kerîm'in isimlerinden biri isim yâhud Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretlerinin ism-i a'zamından bir isimdir. "وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ ve'l-kitâbi'l-mübîn", Allah kitâb-ı mübîne yemîn ediyor. Kitâb-ı mübîn nedir? Kur`ân-ı Kerîm. Mektûb-i Rabbânî, Allah'ın mektûbu olan Kur`ân-ı Kerîm, kitâb-ı kerîmdir ve kitâb-ı mübîndir, apâşikâr Allah kelâmıdır, şekke şübheye mahal yokdur. Şekk ve şübhe edenler kendi kafalarından şekk ve şübhe etmelidirler. Yâhud anlamaz, cehlinden. Allah'dan korkanlar için hidâyet edicidir. Yani Allah'dan korkanlara söyler Kur`ân. Allah'dan korkanlar, Allah sevgisini bilenler, Allah'da yok olanlar Kur`ân'dan lezzet duyarlar.
Bir adam Kur`ân-ı Kerîm'i yâhud ma'nâsını işitdiği vakitde sıkılırsa bilsin ki hastadır. Hastaya bal tattırırsan, tatlı bal, hastaya acı gelir. Neden? Çünkü mizâcı bozukdur. Onun için kim ki müttakîdir, Allah'dan korkar, kim ki Allah'ı sever, Allah'da yok olmuşdur, Allah'dan geldiğini ve Allah'a gideceğini düşünür, bu kimseye Kur`ân söyler. Kur`ân buna lezzet verir, zevk verir, hidâyet verir, feth ü fütûh verir, necât verir. Şifâdır mü'minlere Kur`ân. Onun için Cenâb-ı Allah Kur`ân-ı Kerîm'in bir çok yerlerinde, Kur`ân'ın şifâ olduğunu söylüyor. "وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ ve nünezzilü mine'l-kur`âni mâ hüve şifâün ve rahmetün li'l-mü'minîn". Mü'minlere hem rahmet hem de şifâdır. Her şeyini Kur`ân'da bulabilirsin. Derdine her devâyı Kur`ân'da bulabilirsin. MUtlakâ Kur`ân'ı okuyacaksın, okuman lâzım. Eğer burada okumazsan kabirde sana Kur`ân'ı okutacaklar melekler. Kabirdeki ahvâl budur. Kur`ân'ı okumayanlara melekler Kur`ân'ı mutlaka kabirde okutacaklardır.
Kabirlerde de insanlar derecât ile yatar. Şehîdler, arşın tahtında, arş-ı a'lânın tahtında yeşil kuşlar şeklinde, nûrdan kandiller içindedir, şehîdlerin makâmları. Allah için şehîd olanlar yani muhârebede i'lâ-yı kelimetullah için kanını canını vermiş. Gâzîler kabirlerinde yani berzah âleminde, beyaz ve ipek sedirler üzerinde otururlar ve cenneti seyrederler.
Ey Efendi! Bu sana şaka gelmesin, hikâye gelmesin. Yarın sen de ben de bu âleme gireceğiz yani pek yaklaşdı. Gün gurûb ediyor. Gencim deme, biz de gençdik. Ölenler de gençdiler. Hani pâdişahlar, hani kırallar, hani ordularım var diyenler, hani İskenderler, hani Dârâlar, hani "ene rabbükümü'l-a'lâ" diyen Firavunlar, ne oldular? Soruyorum sana. Dünya gelip geçicidir. Câmiye geldin, bir saat oturup burdan gideceğin gibi, bu âleme geldin bir mikdar burada oturacaksın ve çıkıp gideceksin. Ama elli, sene, altmış sene, yetmiş sene. Bu kadar. Onun için nefesin sayılı, ömrün sayılı, günün sayılıdır. Hiç boşuna nefesini hevâya tüketme. Dâimâ Allah ile ol ki, iki cihânda azîz olasın. Gönlün Allah'lı olursa, iki cihânda azîz olursun. Allah hem dünyâda hem âhiretde senin destegîrin olur. Allah hiç bir kulundan vaz geçmez. Ne kadar günahın olursa olsun, Allah dersen, Allah'a rücû edersen, tövbe edersen, Allah günahlarını affedecekdir, ancak şirkden başkasını. Allah şirki affetmez. Allah'a şirk koşma. Bu şirkin de gene kademesi vardır, derecâtı vardır. Bu kadar söyledik kâfî.
"وَالْكِتَابِ الْمُب۪ينِۙ ve'l-kitâbi'l-mübîn". "Kitâb-ı mübîne yemîn ederim" diyor. Kim diyor bunu biliyor musun? Söyleyen kim, kitâb-ı mübîne yemîn eden kimdir? Yerin göğün sâhibi, bilinen ve bilinmeyen âlemlerin mâliki ve bu kâinâtı, yıldızını ayını, aylarını güneşlerini, bildiğimiz âlemleri, bilmediğimiz âlemleri halk eden Allah diyor ki, "Kitâb-ı mübîne yemîn ederim". Anla Kur`ân-ı Kerîm'in büyüklüğünü. Allah Kur`ân-ı Mübîn'e yemîn ediyor, Allah Celle Celâluhû Hazretleri.
"اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ف۪ي لَيْلَةٍ مُبَارَكَة innâ enzelnâhü fî leyletin mübâreketin", "Biz bir mübârek gecede Kur`ân'ı indirdik". Alâ rivâyetin, ümmü'l-kitâbdan levh-i mahfûza Leyle-i Berat'da, levh-i mahfûzdan semâ-yı dünyâya Leyle-i Kadir'de indirilmişdir Kur`ân-ı Kerîm. Ve, " ف۪يهَا يُفْرَقُ كُلُّ اَمْرٍ حَك۪يمٍۜ fîhâ yufraku küllü emrin hakîm", Kur`ân'da her şey var, Kur`ân'da her şey var. Yaş ve kuru var, benim konuşacağım, senin dinleyeceğin, senin burada oturacağın, benim buraya çıkacağım, o da var Kur`ân-ı Kerîm'de. Gözünü açıp kapaman da Kur`ân'da var. Anlayana göre, bilene, görene, köre ne! Bilen için böyle. Gözümüzü açmak, kaç defa açacağız, o da kayıtlı Kur`ân-ı Kerîm'de. "Efendim biz görmedik". Senin görmemenle bir şeyin olmaması lâzım gelmez. Kur`ân bu.
Aynı zamanda "fîhâ"yı geceye verirsek eğer, mübârek geceye yani Berat Gecesine, " ف۪يهَا يُفْرَقُ كُلُّ اَمْرٍ حَك۪يمٍۜ fîhâ yufraku küllü emrin hakîm", her mühim iş o akşam yerine tevdi olunur, emr olunur Allah tarafından. Yani bir sene zarfında, her sene Berat Kandilinde, Berat Gecesinde.
Kandil, bizim Türkçemizde mübârek bir geceye isnâden verilen isimdir. Sonradan minârelerde bu kandilleri yakmışlar. Koca Mustafa Paşa şeyhi bunu îcâd etmiş, mübârek gecelerde kandil yakmayı. Kandilden murâdımız odur yani mübârek gece ma'nâsına söylüyoruz. Kandil, kandilini yakmışdır yani nûrunu. Fakat gene câmilerimizi süslemek için böyle yapmışlar. Gâyetle güzel bir iş yapmışlardır. O devirde de bazı beyinsizler vardı, böyle nefsinin hevâya gitdiğini, ömrünün hevâya geçdiğini düşünmez de, beş parayı arar. Araması güzel beş parayı ama parayla alamayacağın ömrünü hevâya veriyorsun, haberin yok, beş parayla uğraşıyorsun. Düşün bir defa tefekkür et. Daha açık bir şey söyleyeyim mi sana? Bir adam, elli yaşına kadar sıhhatini vererek topladığı parayı, elli yaşından sonra sıhhatini kazanmak için doktora verir. Tabîb-i hakîkî Allah'dır. Mahbûb-i hakîkî de Allah'dır. Celle Celâluh. Gönlün Allah'lı olsun. Hiç bir zaman Allah'ı unutma.
Bir sene zarfında olacak vukûât, her melâikeye, müekkel olan melâikeye bildirilir. Şimdi, yani o akşam, bizim de bir senelik defterlerimiz, geçen Berat Kandilinden bu Berat Kandiline kadar defterlerimiz yerine tevdi olunur. Hayırdan ve şerden ne yapdıysak hep tesbît olunmuş, yerine tevdi olunur. Yeniden defterler verilir, insanlar için. Senede bir defa. Allah mâliyesi bu şimdi anlatdığım iş. Onun için çok mühim. Peygamberimiz diyor ki, sallallahu aleyhi vesellem...
O akşam çok duâ ediniz. Allah Arapça da bilir, İngilizce de anlar, Fransızca da anlar. Her lisânı Allah bilicidir. Hiç lisânen söylemesen, kalbinden geçirsen, "innehû alîmun bi zâti's-sudûr", kalbden geçenleri de Allah bilir, Celle Celâluhû Hazretleri. Ama Peygamberimiz Arabî olmak münâsebetiyle, Resûlullah'ın lisânı ile söylersen, Allah'ın sevdiğinin lisânıyla, daha çok rahmeti celb etmiş olursun.
Şimdi benim söyleyeceğim duânın Arapçasını, sen burada hemen ezberleyemezsin, ben Türkçesini söyleyeceğim, kafanda kalacakdır inşâallah. Allah kafanda bırakacakdır, senin kafanda, benim kafamda kalacak yani unutmayacağız.
"Allahümme, ey benim Allahım, ey beni yokdan vâr eden". O akşam yalvaracağız, ağlayarak yalvaracağız. Gözyaşı dökeceğiz. Allah için ağlamayan göz kör olsun. Allah ve Resûlünü sevmeyen kalb hayvan yüreğinden başka nedir acaba?
"Yâ Rabbi, ey benim Allahım, ey beni yokdan vâr eden". Düşün! Neden halk olundun? Yokdan. Sonra menîden halk olundun, bir katre sudan. İnkâr edemiyorsun değil mi? İnkâr edemiyoruz. Çünkü görüyoruz, biliyoruz. Sonra, "ey beni yokdan vâr eden, beni besleyen süsleyen, şekl-i insâna koyan".
Hayvanları da Allah hayvan olarak halk etdi, dilseydi seni ve beni de hayvan yapabilirdi Cenâb-ı Hakk, kâdirdi buna. Sen kendin insan olmadın, ben de kendim insan olmadım. İstidâ da vermedik. Bu bir ihsân-ı ilâhî oldu. Bize insan elbisesi giydirdiler, köpeğe köpek elbisesi giydirdiler. Fareye fare elbisesi giydirdiler. Sen insan oldun, nerde insanlığın senin? Allah'a secde ile bunu isbât edebilirsin. Rabbü'l-âlemîn'e teşekkür lâzım. Şükür lâzım, teşekkür lâzım, Allah'a. Değil mi?
Hani ben dâimâ size söylerim. Takkeyi verene teşekkür ederiz de takkeyi giymek için başı veren Allah'a secde etmeyiz biz. O kadar nankörüz. Kıçımıza pantolon verene teşekkür ve rükû' vardır, fakat pantolonu giymek için kıçı veren Allah'a secde yokdur bizde. Çok acâib. Halbuki insanlık bunu iktizâ etdirir. Hakkındır teşekkür etmek, insanlığın numûnesidir o, insanlığın sermâyesidir. İnsanlığın bir şerefidir teşekkür etmen. Doğru. Soruyorum sana, bırak cenneti cehennemi, bundan sonra olacak olmayacak. Olacak, muhakkak. Ama dünyâda insanlar elli sene yaşasaydı, kırk sene, on sene yaşasaydı, insanlığın için, bizi Allah insan halk etdiği için Allah'a secde etmemiz lâzım gelirdi.
"Ey benim Allahım, beni bir katre menîden halk etdin. Sonra yetişdirdin, büyütdün. Aklım yerinde. Göz verdin gösterdin. Kafa verdin, düşündürdün, elhamdülillah. Kulak verdin işittirdin, ayak verdin yürütdün". Diğer şeyleri saymayalım, lafı uzatmayalım, görüyorsun. Mâlik olduğumuz nimetleri, mülkü görüyoruz.
"Eğer benim ismimi yâ Rabbi..."
Çünkü Allah her şeye kâdirdir. Senin sa'y ü gayretinle değil, benim de sa'y ü gayretimle değil. Cennet, ibâdet karşılığı değildir. Allah'ın fazl u keremi iledir cennât-ı âliyât. Yani bir adam, on bin sene namaz kılsa, alnı secdede delinse, on bin sene de oruç tutsa, yani ömrü böyle olsa, bir kere semâya bakıp semâyı gözünün içine almasının hakkını Allah'a ödemiş olmaz. Koca güneş, yıldızlarıyla berâber semâ gözüne giriyor, bir seferde. Görüyorsun semâyı ve ardı. Bunun hakkını, bir kere, bir kere bakmanın hakkını Allah'a ödemiş olmaz. Onun için cennât-ı âliyât Allah'ın fazl u keremiyledir. Kul kulluğunu bilir Allah'a yalvarırsa, Allah kapısına geleni, Allah diyeni boş çevirmez, mahrûm etmez.
"Yâ Rabbi eğer beni şakî yarattınsa, şakî eşkiyâ demek yani senin anlayacağın, benim ismimi şakîler defterine kaydettinse yâ Rabbi..." Yâ! O akşam mühim mesele! Defterler kalkıyor çünkü. "İsmimi şâkîler defterinden sil. Saîdler, iyiler defterinde, beğendiğin kullar defterinde ismim kayıtlıysa, ismimi ordan silme yâ Rabbi, orda ibkâ et, orda kalsın yâ Rabbi. Defter-i îmândan ismimi silme yâ Rabbi"
Câmiye sen kendin mi geldin zannediyorsun? "Evet ben geldim". Hayır! Sen gelmedin, Allah seni getirdi buraya. Seviyor seni, getirdi, kelâmını dinletiyor sana. Evinde sana ziyâfet veriyor Allah. Yakında kıyâmet günü de böyle olacak. Çok adam var, câmiye gelemiyor, ibâdet edemiyor. "Allah'ı seviyorum" diyor, "ibâdet etmek istiyorum" diyor ama mâniler çıkıyor. İşte "tekâüd olayım da şöyle olayım da böyle olayım da" diyor. Gelemez bir türlü. Bildiğin gibi değil hâdisât.
Allah seni seviyor mu sevmiyor mu kendin anlayabilirsin bunu. Allah seni hayırlı işlerde kullanıyor mu? Beş vakit namaz kılıyor musun? Yani günde beş defa huzûr-i ilâhîye kabûl ediliyor musun? Haram yemiyor musun? Yedirmiyorlar mı? Bil ki seviliyorsun. Böyle olmazsa biraz düşün. Sen insanken, kulken sevmediğini huzûruna almıyorsun,Allah sevmediğini huzûruna alır mı? Bazısını haftada bir gün alır, bazısını günde beş defa alır, bazısını günde seksen defa alır, bazısını senede bir defa alır huzûruna. O kadar girebilir, bayramdan bayrama. Onun için bilmiş ol mü'min!
"Yâ Rabbi ismimi şakîler defterine kaydettinse oradan sil. Saîdler defterine kaydettinse orada ibkâ et, bâkî bırak, silme ismimi oradan. Yâ Rabbi şakîler defterine kaydettinse, oradan sil, saîdler defterine, iyiler defterine yaz, sevdiğin kullar zümresine beni dâhil et" de ve ağla, yalvar! Ağlayamazsan niye ağlayamıyorum diye ağla! Kalbi katı olanlar ağlayamazlar. Kalbi katı olanın gözünden yaş gelmez. Özünden gelmeyince, gözünden gelmez yaş. Allah kelâmını işitip, Allah ismini işitip titremeyen bilsin ki kalbi hastadır kendisi. Her kula müyesser değil. Semâvâtın ve ardın rabbi olan Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretlerini zikretmek her kulun işi değil. Bazısı zikretse dahi zevk bile almaz. O da rahatsızlığından dolayıdır. Kalbini tasfiye etsin, tedâvi etsin. Kalb doktorundan bahsetmiyorum, zâhir doktordan. Manevî kalb hastalığından bahsediyorum
Evet. Zîrâ o akşam bütün melâikeye defterler verilir. Şimdi iyi dinle! Yağmurlar, harbler, darbler, fırtınalar, zelzeleler, ölümler. Bu seneden bir dahaki seneye kadar kim ölecekse, ne gün ölecekse melekü'l-mevte ismi verilir kendisinin. O öyle bir şey ki sen onu aklınla ölçemezsin. "Nasıl olur, unutmaz mı bu kadar adamın ismini?" filan, bunları düşünme hiç. Senin bildiğin gibi değil. Hakk kudretini senin kafanın terâzisi çekemez. Kantarın kırılır o işde senin. TeslÎm olacaksın. İsbâtı mümkündür, ama böyle söyleyeyim, kâfî senin için. O günden sonra melekü'l-mevt günde üç defa gelir ziyâret eder. Nereye kaçacaksın? Ölümden nereye kaçacaksın? Allah'dan nereye kaçacaksın? Gelir bakar, üç defa günde, üç defa nazar eder. Vakt-i merhûnu geldi mi, rûhunu kabz eder.
Bak geçen sene, Hâfız Ali Efendi gelip burda ezân okuyordu, bize geliyordu filan, işte bundan bir ay evvel kadar yâhud kırk gün, kırk beş gün evvel vefât etdi. Ondan başka bir arkadaşım daha vardı, burda benim hutbelerimi kayda alıyordu, o da öyle hiç bir şeyi yokken, elli üç yaşında yürüdü ahrete. Hepimizin vakt ü saâtini bilmiyoruz. Demek ki geçen sene onların emirleri verildi melekü'l-mevte.
Her gün sabahleyin kalk, "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah", bunu duyarak oku. "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah", bunu duyarak oku. Yatarken, "Lâilâheillallah Muhammedü'r-Resûlullah" oku ve ihlâs ile okuyarak uyu.
Câmiye geldin, iyi dinle bak, ne söylüyorum, sana şaka gelmesin, câmiye geldin, namazı kıldın mı, ömrümün son namazını kıldım diye git burdan. Ne olacağımız malûm değil ikindiye kadar. Akşam yatarken de sabahleyin kalkacağımız malûm değil. Dâimâ hazırlıklı ol. İstiğfâr et, günahdan kaçın. Zerre kadar günah olsa,o günahdan kaçın. Zerre kadar günahdan! İstihzâdan, alaydan, adam gıybet etmekden, kötü söylemekden, insan kalbi kırmakdan, gönül yıkmakdan kaçın. Gönül yıkanları, Allah onların gönlünü yıkar. İnsanları incitenleri Hazret-i Allah incitir. Ve her gün hazırlıklı ol. "Gencim daha, kuvvetliyim" deme. Bir anda her şey mahvolabilir. Akşamdan zengin sabah fakîr olur. Akşam sıhhatli sabah hasta olur. Sabah hasta akşam sıhhatli olur. Dâimâ tedâvül eder günler, saatler, vakitler. Âkil isen eğer, hiç bir vaktini Allah'sız geçirme. Her meşrû işinde, yani Allah'ın râzı olduğu işde, besmele çek. Otururken, kalkarken, su içerken, yatarken, hattâ konuşurken.
Haydi söylemeden geçemeyeceğim. Belki sizi oyalayacağım ama söyleyeceğim.
Amerika'da bulunuyorum. Bir çok kimseler, İslâm ile müşerref oldular, bu sefer gittiğim vakitde, yirmi iki kişiyi müslüman etdim, yani bedava gitmedim oraya. Yirmi iki kişiye de müslüman etdim elhamdülillah. Çok enteresan bir şey anlatacağım size, çok mühim yani.
Meselâ ben, bir hocayım, adam kıtlığında. Sarıklıyım yani âlim değilim, lâalettayin bir adamım, adam kıtlığında. Yemek yerken besmele çekerim, su içerken besmele çekerim, yüznumaraya gireceğim besmele çekerim, Allah unutturmazsa, sonra, otururken besmele çekeriz, kalkarken besmele çekeriz, yazarken besmele çekeriz, değil mi? Orada müslüman olanlarda bir hâl gördüm, onlar söze başlarken de besmeleyle başlıyorlar. Ben hocayım, şimdiye kadar besmeleyle söze başlamadım, hutbeden başka, vaazdan başka. Öyle müslüman oldular elhamdülillah. Meselâ "Şu mesele nasıl oldu?" diye soruyorum, "eûzubillahimineşşeytânirracîm bismillahirrahmânirrahîm" diyerek başlıyor, besmele çekiyor. Onun için konuşurken de besmele çek. Çok hoşuma gittiği için söyledim size bunu. Bakın ben hocayım, sizi ortaya koymadım, kendimi ortaya koydum. Su içerken besmele çekdim, yemek yerken besmele çekdim, otururken, kalkarken besmele çekdim, vaaza başlarken besmele çekdim ama konuşurken hiç besmele çekmemişdim. Benim müslümân etdiğim adamlar beni irşâd etdiler.
O gece, Berat Gecesi, çok ağlamak lâzım. Hazret-i Ali kerremallahu vecheh, "Resûlullah sallallahu aleyhi vesellemi cenntü'l-baki' nâmındaki kabristanda bulduk o gece. Ağlıyordu". Yani Berat Gecesi. Kim? Rahmeten-lil-âlemîn Muhammed Mustafâ, Allah'ın mahbûbu ağlıyordu o gece. Ümmetini istiyordu Allahu Teâlâ'dan. "Yâ Rabbi, azâb edersen kullarındır, affedersen erhame'r-râhimînsin" diye yalvarıyordu Peygamberimiz. Resûlullah ağlarsa sana ağlamak değil, kendini parçalamak düşer.
Ve bu akşam gene isimleri saidler defterine yazılanlardan, üçte ikisinin Habîb-i Hudâ Efendimize bağışlandığı taraf-ı ilâhîden müjdelenmişdir. "Ümmetinin üçte ikisini sana bağışladım". Hiç cehenneme girmeden cennete girecekler. Onlardan olalım müslümanlar.
Bak görüyorsunuz ki kardeşlerim! İnsan bir an ateşe tahammül edemez. Onun için ölçü vermişler evliyâullah, demişler ki, "Ateşe tahammül edeceğin kadar günah işle" demişler. Ne kadar dayanırsın ateşe? Soruyorum sana. "Allah'a muhtâc olduğun kadar Cenâb-ı Hakk'a ibâdet et" demişler. "Dünyâda kalacağın kadar dünyaya çalış" demişler, "Ahiretde kalacağın kadar âhiret için çalış" demişler. Bak söylüyorum size, yarın yevm-i kıyâmetde Allah seni ve beni huzûruna çıkaracak, sana soracak, "Bu kulum sana tebliğ etdi mi?" diyecek. İnkâra mecal yok, söyledik.
İbâdetlerinizi yapınız, insanlara iyilik ediniz, merhametli, şefkatli olunuz. Alnınızın teriyle helal yiyiniz, helal kazanınız, helal yiyiniz. Haramdan beslenen vücûdla yapılan ibâdetin zevki olmaz. O akşamın feyzinden feyziyâb olun. Kur`ân-ı Kerîm okuyun, Mevlid--i Şerîf okuyun. Câmilere gidiniz. Ölmüşlerinizi anınız. Yakın bir zamanda siz de o hâle geleceksiniz. "Men lâ yerham lâ yurham", merhamet etmeyene merhamet olunmaz. Ölülerini anmayanların çocukları onları anmayacaklardır. Eğer âbâ u ecdâdını anmıyorsan, çocukların da seni anmayacaklardır. O akşam rûhlar gönderilir. Evlerine gelirler rûhlar. Bakarlar. Kandilmiş, bayrammış, hiç haber yok. Yetirmemiş ki evlâdını Muhammed yolunda, sallallahu aleyhi vesellem, gaflet içerisinde. Ve derler ki, "Bırakdığımız mülk haram olsun! Siz şimdi dünyâda refah görüyorsunuz, biz azâbını çekiyoruz, bizi rahmetle yâd etmiyorsunuz, evlâdlarınız da sizi rahmetle yâd etmesin" derler, bedduâ ederler, gerisi geri döner rûhlar.
Onun için o akşam su hayrâtı yapın. Eskiden hep bunlar bizim müslümanların yapdığı şeyler idi. İyi su getirirler, ibâdullaha su dağıtırlardı. Şimdi kirâcıyı çıkarsın diye hacı efendi suyu kesiyor. Acâib olmuş iş. "Kirayı vermiyor, suyu keseyim, susuz kalsın da" diyor. Suyu kesenden, suyu men' edenden daha zâlim kimse olmaz kâinâtda. Bir mescidi kesen, zikrullahı men' eden kişiyle suyu kesen, suyu vermeyenden daha zâlim yokdur. Onun için o akşam su dağıtın, su dağıttırın. Kur`ân-ı Kerîm okuyun. "Efendi, Kur`ân okumasını bilmiyorum". Alırsın tesbîhi eline Peygamber'e salât okursun, "Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed". Yüz defa "Bismillahirrahmânirrahîm" dersin. Bu da büyük bir ecirdir. Çünkü besmele dört kitâba hâmildir, dört kitâba. "Bismillahirrahmânirrahîm". Tevrat, Zebûr, İncil, Kur`ân'a. Hepsinin ma'nâsı besmelenin içindedir. Allah'ın Rahmân ve Rahîm ismi içindedir.
Tövbe istiğfar edin ve Ramazan'a hazırlanınız. Ramazan'ın müjdecileri geliyor.
Receb, şehrullah idi, Allah'ın ayıydı. Şa'bân, şehr-i Muhammed, sallallahu aleyhi vesellem, Peygamberimizin ayı. Ramazan da bizim ayımızdır, Ümmet-i Muhammed'in ayıdır. Şehrullahda yani Receb'de ibâdet tohumunu ekenler, Şa'bân'da gözyaşıyla sulayanlar, Ramazan'da bu mahsûlün semeresini, meyvâsını alacaklardır.
Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.
Yazılır halkın berâtı gelince Berât Gecesi
Ger hayâtı ger memâtı gelince Berât Gecesi
Cennet kapısın açarlar âleme rahmet saçarlar
Mü'mine hulle saçarlar gelince Berât Gecesi
Mü'min nârdan berî olur Hakk'dan yüce ihsân olur
Kâfir nâre dâhil olur gelince Berât Gecesi
Hakkı Hakk rızâsın bulur her kim bu şeb namâz kılur
Duâlar müstecâb olur gelince Berât Gecesi
Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 4 Haziran 1982 (11 Şaban 1402) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.
Bende sözüme besmeleyle başlayayım ozaman.Bismillahirrahmanirrahim.
YanıtlaSilHocam, bazı geceler dua ederken Allahım der demez ağlamaya başlıyorum , bazı geceler de zorlasamda o muhtaçlık duygusunu yaşayamıyorum .Bu durum nasıl açıklanır
Her anın tecelliyatı başkadır. Bazen ağlatır, bazen güldürür, bazen korkutur, bazen sevindirir, bazen sıkar, bazen genişletir Allah. "O, her an başka bir şe'ndedir, külle yevmin hüve fî şe'n" âyetinin bir manâsı da budur.
YanıtlaSilHocam
YanıtlaSilson zamanlarda rahman süresini okuyordum.ve yıllardır düşündüğüm sorumun cevabının bu sürede oluşu beni şaşkına çevirdi. Allahu ekber.
Sorularım cahilliğimdendir.Allah razı olsun.