NUTK-İ ŞERÎF
Sâkî kadehi şarâb-ı ilâhî ile doldur
Yanmış gönüllere rabbânî şarâbı sun
Mestânelerin meclisinde ekmekden bahsetme pek
Şu deryâ erlerine sudan başka ne gerek
Senin suyundan senin hitâbından beden yıkıldı harâb oldu
Cânım efendim bu harâbeyi şu defîneyle bezeyiver
Aşkın şu çorak toprağı gül bahçesine çevirir
Dalgaların bulut misâl gözü inciler saçar hâle koyar
Şarâbımızı çoğalt sundukça sun bize uykumuzu bağla
Uykuya dalan kişinin geceden ne haberi olur
Mihmân-ı Hakk olanlar meleklerle aynı kâseden içerler
Sevâb işleyen erlere gökyüzünden gelir şarâb
O'nun taslarına O'nun gerçek dostunun dudağı dokunur
O'nun tertemiz şarâbını takvâ küpünde bulursun ancak
Ayık adam nerden bilsin mestliğini sarhoşların
Ebû Cehil sahabenin âhvâlini nerden bilecek
Sôfînin üstâdı bilâ-vâsıta Allah'dır
Sâbiî ile ehl-i kitâbın üstâdı ise kitâbdır
Hakk'a mahrem oldun mu vâsıtadan geçdin demekdir
Artık peçeli güzellerin peçelerini kapar yüzlerini açarsın
Münkir ümîdsizliğe düşer de sen bunu bulamazsın der
Zâten onun yolunu bağlayan da o bulamazsın sözüdür
O ne doğandır ne de güzel sesli bülbül
O kara kuzguna lâyık olan da dünyâ vîrânesidir
Sus artık söyleme daha fazla sebeb olma fitne ile fesada
Hitâba lâyık cânlara gayb âleminden gelir zâten sadâ
Hazret-i Mevlânâ
Kuddise Sırruh
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder