Sayfalar

9 Mayıs 2021 Pazar

Sakın Zekâtı Vermemezlik Yapmayınız

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Sakın hâ, zinhar zekâtı vermemezlik yapmayınız. O zekâtı verilmeyen paralar ve mangırlar, Cenâb-ı Hakk onları bir yılan şekline koyarak, yevm-i kıyâmetde zekâtı vermeyen cimrinin boynuna dolayacakdır. Râvîsi Hazret-i Ebâ Hureyre'dir. Gene, Kur`ân-ı Kerîm'de Cenâb-ı Hakk, "سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُوا se yutavvakûne mâ bahilû" âyet-i kerîmesinde, "Sizin boynunuza dolarım onu" diyor. Kendini kurtarmak isteyeceksin, arkandan koşacak senin de, "Nereye kaçıyorsun?" diyecek. Kaçacaksın ondan. "Nereye kaçıyorsun benden? Beni dünyâda malım diye alıp koynuna sokardın. İşte ben senin zekâtınım, vermediğin zekât" diyecek.

Hesâb edeceksin, kuruşuna kadar. Bazı zevât, "Efendim, devlete vergi veriyoruz ya" diyorlar. Devletin vergisi ayrı. O iş ayrı. Bu zekât, bir mü'minin diğer mü'minin kesesinden hakkıdır. Evvelâ akrabâlarının. Yetîmler, yoksullar, hısım-akrabâ, yol oğulları yani gurbetde kalmış insanlar. Memleketinde zenginmiş, gurbetde kalmış, fakîr olmuş. Olur insan. Parası olduğu halde, adam sürüm sürüm sürünür, Allah süründürür sonra. Ben neler gördüm. Tımarhâneye gitdim, akrabâları malın üstüne otursunlar diye adamı deli diye tımarhâneye yatırmışlar, orada çırılçıplak dolaşıyor fukarâ. Yaa! Ne oldum deme ne olacağım de. İstiyor musun mal senin ola, burada Cenâb-ı Hakk'ın emirlerine imtisâl edersen, Allah'ın dediğini yerine getirirsen, o sana kat kat olarak önüne çıkacakdır. Pek yakın bir zamanda, hiç üzülme. Hem dünyâda, hem âhiretde. 
Gene Cenâb-ı Hakk diğer bir âyet-i kerîmede Sûre-i Tövbe'de, paralarını toplayıp, biriktirip de Allah yoluna infâk etmeyenler, zekâtlarını sadakâtını vermeyenler hakkında, "وَالَّذ۪ينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلَا يُنْفِقُونَهَا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍۙ vellezîne yeknizûne'z-zehebe ve'l-fıddate velâ yünfikûne fî sebîlillah, febeşşirhüm bi azâbin elim", sadakallahu'l-azîm, "Şu kimseler ki altınlarını ve gümüşlerini, paralarını kasalara biriktirdiler, zekâtını vermediler, sadakâtını vermediler, onları azâb-ı elîm ile tebşîr et yâ habîbim Muhammed", sallallah aleyhi vesellem. Tebşîr, beşâret, müjde ma'nâsınadır. Mal benim zannedenlere Cenâb-ı Hakk istihzâ ediyor. Onun için tebşîrât yapdırıyor. "Müjde! Seni cehenneme koyacaklar" denmez bir adama. Ya, "Sen hasta olacaksın", ya "Seni öldürecekler" denmez müjde diye. Ancak istihzâ olursa olur değil mi? İşte mal mülk benim diyenlere, öyle zannedenlere, Cenâb-ı Hakk diyor ki, "Söyle onlara, onları azâb-ı elîm ile tebşîr et, müjdele, müjdele!".
Hesâbını yapacaksın. Devletin vergisi ayrı. Vatanına milletine hizmet, boynunun borcu. Burda serbest Allah diyorsan, hürriyetin sâyesinde söylüyorsun. Zekât ayrı. Zekât Allah'ın emri. Evvelâ hısım akrabâna, akrabâlarından kim varsa fukarâ etrâfında. Meselâ babama, dedeme, neneme, büyük neneme veremem. Torunlarıma, çocuklarıma, çocuklarımın torunlarına veremem. Amcan, dayın fukarâ ise, enişten fukarâ ise zekâtını onlara vereceksin, mahrûm etmeyeceksin. "Efendim, onlar sefih". Sefih de olsa vereceksin gene.
Sahîler cûd ile makbûl olurlar
Bahiller buhl ile melûl olurlar
Sahîler cûd ile mahmûd olurlar
Bahiller buhl ile merdûd olurlar
www.muzafferozak.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder