Meşhûr kitâb meraklılarından biri de Ali Emîrî Efendi'dir. Emîrî Efendi'nin kitab merâkı bir ibtilâ, hattâ bir kara sevdâ derecesindedir. Ali Emîrî Efendi sıradan bir kitâb meraklısı veya kitâb hastası bir koleksiyoner değildir, o kitâbdan çok iyi anlayan bir kitâb mütehassısı, bir kütübhâneci, bir kitâbiyât üstâdıdır. Ömrü boyunca pek çok kitâb toplamış, âhir ömründe yekûnu yaklaşık on sekiz bin civârındaki kitâblarını vakfederek Fâtih'deki Şeyhülislam Feyzullah Efendi Medresesi'nde Millet Kütübhânesi adını verdiği eşsiz bir kütübhâne meydana getirmişdir. Bu kütübhâne, kurucusunun ömür boyu süren çabalarıyla topladığı nâdîde eserler sebebiyle ayrı bir yere sâhibdir.
Ali Emîrî Efendi' de okuma merâkı çok erken yaşda başlamışdır. Daha dokuz yaşında iken, babası onu ticârete alıştırmak için dükkânında çalıştırdığı günlerde, dükkânın bir köşesine çekilir okumaya dalarmış. Dükkâna gelen müşterilerle ilgilenmez, neden sonra başını kitâbdan kaldırıp, "Alacaksan çıkarayım, almayacaksan benim kaybedilecek zamanım yok" dermiş. Onun bu tavrı yüzünden müşterilerin gün geçdikçe azalmış, baba da çaresiz oğlunu dükkâna alıştırma işinden vazgeçmiş.
Küçük yaşdan beri edebiyat ve târihe düşkün olan Ali Emîrî sabahlara kadar kitâb okuduğunu, uykusunda, okuduğu şeyleri yüksek sesle tekrarladığı için yanında kimsenin yatmadığını söyler ve şunları söyler :
Gerek derslerimi ve gerek târîhe dâir kitâblarımı gündüzlerden başka gece yarılarına kadar okur ve hattâ bazı geceler lamba önünde kitâb mütâlaa etmekde olduğum hâlde sabâhı bulurdum. Şâyed uykum galebe ederek yatmış olsam gece rüyâda dahi kitâb mütâlaa eder bir sûretde görürdüm. Târîh ve edebiyyât mütâlaasına o kadar inhimâk göstermiş idim ki her gece yatağımın etrâfında yirmiden ziyâde târîh ve edebiyyât kitâbları bulunurdu ve hâlâ da bu böyledir.
Ali Emîrî Efendi, kitâba olan düşkünlüğünü ve kütübhâne tesisi fikrinin ne zaman aklına geldiğini şöyle anlatır :
Bende kitâb merâkı dokuz yaşında hâsıl olmuşdur. Bugün tam altmış senedir ne gecem gece, ne gündüzüm gündüzdür, ömrüm kâmilen bu merâk arkasında koşmuşdur. Şöyle ki. Diyarbekir'de bundan beş altı yüz sene evvel tamâm 1.040.000 cildi hâvî bir kütübhâne bulunduğunu pederim ve akrabalarım bana hikâye ederlerdi. Çocukluk bu ya, "böyle milyonluk bir kütübhâne meydâna getiremezsem bile karınca kaderince hiç olmazsa on beş, yirmi bin cildlik bir kütübhâne meydâna getirebilirim ya", diyerek dokuz yaşından şimdiye kadar tam altmış sene oluyor elime ne kadar para geçerse kâmilen kitâb almağa hasr u tahsîs etmeği Cenâb-ı Hakk ile ahd u mîsâk eyledim. İşte o târihden beri kitâb almağa başladım. Bundan altı sene evvel kitâblarıma bir göz gezdirdim, on bin cild mikdarından ziyade olduğunu tahmîn etdim ve zâten "kâlû belâ"dan beri millet nâmına vakfetmiş olduğum bu kitâbları enzâr-ı umûmiyyeye vaz' etmeğe karâr verdim. Yârân-ı kirâmım hâneme gelip mütâlaaya başladılar. Fakat ahşab binâlara mülâsık olması yüzünden, Hudâ nekerdei bir harîk vukû' bulursa dünyalar değen bu kitâbların bir daha yerine konulamayacağını yârân-ı kirâmım kemâl-i teessüfle ihtâr etdiler.
Ali Emîrî Efendi'nin kitâb merâkı o derecededir ki, meselâ Yanya'da bulduğu Arapça bir kitabın ikinci cildinin Yemen'de bir zâtın elinde bulunduğunu öğrenince bu cildi de elde etmek için her yolu denemiş, muvaffak olamayınca, kitabı istinsah etmek üzere Yemen'e gitmeği göze almışdır. Parayla elde edemediği kitâbları ricâ minnet ödünç alır, ya bir hattata istinsah etdirir, ya da bizzat kendisi istinsah edermiş. Millete yâdigâr yâdigâr bırakdığı kitâblar arasında kendi el yazısıyla istinsâh edilmiş 721 kitâb vardır.
Ali Emîrî Efendi Diyarbakırlıdır, 1857 senesinde dünyâya gelmişdir, şâirler, sanatkârlar yetiştiren bir âilenin evlâdıdır. İlk tahsîlini memleketinde yapmışdır. Tahsîlini ilerletmek için Şirvan'a gitmiş, oradan döndükden sonra hüsn-i hat çalışmış ve pek çok yazı yazmışdır. Bir müddet telgrafçılığa merak sarmış, bu sanatı öğrenmiş, sonra Mardin'deki bir medreseye devam ederek Arapça'sını ve Farsça'sını ilerletmişdir. Şiire de bu dönemde başlamış ve lisâna hâkimiyyeti sâyesinde oldukça muvaffak olmuş üç dîvân dolduracak kadar şiir yazmışdır. Çeşitli yerlerde muhasebecilik, defterdarlık, maliye müfettişliği gibi görevlerde bulunmuş, otuz yıl kadar memuriyet yapdıkdan sonra 1908 senesinde kendi isteği ile emekli olmuşdur. Emekliliğini geçirmek üzere geldiği İstanbul'da Tasnif-i Vesaik-i Tarihiye Encümeni başkanlığı yapmış, Osmanlı Arşivinde Ali Emiri Tasnifi olarak bilinen tasnifi meydana getirmişdir. Ayrıca Tarih-i Osmani Encümeni üyeliğinde bulunmuşdur. Ali Emîrî Efendi 23 Ocak 1924 tarihinde vefât etmişdir Kabri, Fâtih Cami-i Şerîfi hazîresindedir. Vefâtına şöyle târih düşürülmüşdür :
Emekli oldukdan sonra zamanının tamâmını eski merâkı olan kitâb toplamaya hasretmiş, her gün sabahdan akşama kadar Sahaflar Çarşısı ile evi arasında mekik dokumuşdur. Ali Emîrî Efendi, terekeleri izler, aklına koyduğu kitabı almak için her yolu denermiş. Kitabını satmak istemeyen birini ikna etmek için her yolu deneyen Ali Emiri Efendi, eğer kitabı satın alamazsa onu istinsah edermiş. Türk dilinin en eski sözlüğü olan Divanı Lugati't-Türk'ün bilinen tek nüshası da onun bu kitâb sevdâsı sâyesinde kaybolmakdan kurtulmuşdur.
Ali Emîrî Efendi’nin en büyük hizmeti, hayâtı boyunca toplamış olduğu paha biçilmez kitâbları vakfetmesi yani millete mâl etmesidir. Böylece aralarında osmanlı târihleri, pâdişah dîvânları, şuarâ tezkireleri, pâdişah fermânları ve hüsn-i hat levhaları da bulunan, çoğu nâdir ve tek nüsha olan binlerce eser kamunun istifâdesine sunulmuşdur. Bu kütübhânedeki Ali Emîrî kitâblarının sayısı tamı tamına 17.856'dır. Bunların 337'si yazma, 14.485'i matbûdur. Kitâbların 477'si Arapça, 1087'si Farsça, geri kalanı Türkçe'dir.
Bu kütübhânede neler yokdur ki. Türk dilinin ilk temel eseri Dîvânu Lügati't-Türk başda olmak üzere, 88 dîvân şâirinin resimleriyle süslü Meşairü'ş-Şuarâ adlı Âşık Çelebi Tezkiresi, Yavuz Sultan Selîm Hân'ın ve Kanunî Sultân Süleymân Hân'ın dîvânları, meşhûr hekîm Sabuncuzâde'nin içinde 156 tıbbî resim bulunan Kitâbu Cerrahiyeti'l-Haniyye adlı tıb kitâbı, Cem Sultan'ın, Şehzâde Korkut'un ve Şehzâde Bayezid'in müzehheb dîvânları ve daha nice tek nüsha veya müellif hattıyla yazılmış eserler.
Ali Emîrî Efendi bir mektûbunda kütübhânesindeki eserlerin kıymeti hakkında şöyle der :
Bugün kitâblarımı çarşıya götürüp satacak olsam, bir gün zarfında elli bin liradan fazla kıymet verileceği erbâb-ı ihtisasça muhakkak olduğu gibi zât-ı âlilerince de müsellem olmak lâzım gelir. Ve husûsiyle sâir nevâdir-i dünyâdan olan kitâblarım şöyle dursun altmış senelik ihtisâsım kuvvetiyle Fatih Sultan Mehmed Hazretlerinin dîvân-ı şâhâneleri de dâhil olduğu hâlde selâtin ve hânedân-ı Osmaniyye'ye âid eş'âr-ı celîleyi hâvî, tamâmına muvaffak olduğum yazma bir koleksiyonum vardır ki bir misli ne Topkapı Saray-ı Hümâyûnunda ve ne de dünyada mevcuddur. Yalnız bir mülûkî koleksiyonumu Avrupa müzelerine arza tenezzül etsem ne kadar kıymet getireceğini zât-ı devletlileri takdir buyurunuz.
Bu paha biçilmez kitâblara bir ara Fransızlar tâlib olmuş, kitâbları büyük bir meblağ karşılı satınalmak ve Fransa'ya götürmek istemişler. "Kütübhâneyi Fransa'ya getirirsen mükemmel bir binâ yaptırır, seni de ömür boyu müdür olarak maaşa bağlarız" demişler. Ali Emîrî Efendi, "Değil bir kitâb, bir yaprak dahi satmam. Çünkü vicdânıma karşı yarım asırlık nâmûsum heder olacakdır. Ayrıca ben bu kitâbları devletimin bana verdiği maaşla topladım, öldüğüm zaman milletime kalması için. Bir daha böyle bir teklifle gelirseniz sizi kovarım" demişdir.
Vefâtına kadar bu kütübhânenin müdürlüğünü de yapan Ali Emîrî Efendi, yazdığı kitâblarla, yayınladığı mecmua ve makâlelerle de bu millete büyük hizmet etmişdir. Otuz civârında eseri vardır. Bunların çoğu biyografi, târih, edebiyat sahasındadır. Osmanlı Târih ve Edebiyât Mecmuası ve onun devâmı olarak Tarih ve Edebiyat Mecmuası ve bir de Amid-i Sevdâ olmak üzere üç de mecmua çıkarmışdır. Pek çok makâlesi bu mecmualarda yayınlanmışdır. Millet Kütübhânesinin hikâyesini de Tarih ve Edebiyat Mecmuasında iki ayrı makâle hâlinde yayınlamışdır. Bir de neşirleri vardır ki bunlar da çok kıymetli eserlerdir. Âsâfnâme, Câm-ı Cem-Âyîn, Mardin Mülûk-i Artukiyye Tarihi, Hıtay Sefâretnâmesi neşirlerinden bazılarıdır. Ali Emîrî Efendi'nin yarım kalmış pek çok çalışması da vardır. Bunlar, uzun yıllar üzerinde çalışdığı ama kitâb hâline getiremediği, yayınlayamadığı çalışmalardır.
Yukarıda Ali Emîrî Efendi'nin üç dîvân dolduracak kadar şiir yazdığından bahsetmişdik. Bunların büyük bir kısmı defterler hâlinde muhâfaza edilmişdir, az bir kısmı da mecmualarda yayınlanmışdır. Bu şiirlerin büyük bir bölümü yakın bir zaman önce Sadık Yazar ve Mustafa Uğurlu Arslan tarafından Ali Emîrî Dîvânı başlığıyla yaynına hazır hâle getirildi ve Yazma Eserler Kurumu tarafından yayınlandı. Bu esere şu bağlantıdan kolayca erişebilir, dilerseniz PDF olarak indirebilirsiniz. Bu eserin giriş kısımında Ali Emîrî Efendi ve eserleri hakkında geniş bilgi de var.
Ali Emîrî Efendi hakkında biyografiler de yazılmışdır. Bunlardan birisi Muhtar Tevfikoğlu tarafından, diğeri Kemal Çelik tarafından hazırlanmışdır. Pera Müzesi tarafından onun koleksiyonundaki bazı eserlerden oluşan bir sergi yapılmış ve "Ali Emiri Efendi ve Dünyası: Fermanlar, Beratlar, Hatlar, Kitaplar" başlığı ile bir kitâb yayınlanmışdır.
Bazı insanlar vardır, onlar kendilerini vatana, millete, insanlığa hizmete adamışlardır. Bu insanlar diğer insanlar gibi ölüp yok olmaz, öldükden sonra da yaşamaya devâm ederler. Eserleriyle, yapdıkları güzel işlerle dâimâ anılırlar ve hayırla yâd edilirler. İşte Ali Emîrî Efendi de bunlardandır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder