Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyuruyorlar ki :
Bilindiği gibi, dünyâ ve âhiretin kıvâmı iki kudsî şeyledir. Birisi kalem ve diğeri de kılıçdır. Eğer, kalem olmasaydı ve yazı bilinmeseydi bunca medeniyyet meydana gelebilir miydi? Bunca ilim muhâfaza edilir ve korunabilir miydi ? Dünyâ ve âhirete vâkıf olunabilir miydi? Kalem ve kitâbet, Allahu Teâlâ'nın ilk yaratdığı kudsi şeylerdir. Arş-ı ilâhî üzerine vahdeti ilân eden Kelime-i Tevhîdi kalem yazmışdır. "Lâ ilâhe illallah" kelime-i münciyesinin yanına "Muhammedü'r-Resûlullah" kelime-i tayyibesini arş üzerine yine kalem yazmışdır. Rahmân, Rahîm, ismullah kalemle, Ümmü'l-Kitâb, Beytü'l-Ma'mûr ve cennât-ı âliyâtın duvarlarındaki hatlar, kalemle yazılmış ve süslenmişdir. Yüz suhuf, Tevrat, Zebûr, İncîl ve Kur'ân-ı Azîm hepsi kalemle, yazı ile yazılmışdır. Fıkıh ilmine, kelâm ilmine, tasavvuf ilmine dâir bütün eserler, müsbet ilimlerle ilgili bütün kitâblar hepsi hepsi kalemle yazılmış ve ancak böylece muhâfaza edilebilmişdir. "İlmi, yazı ile tesbit ve neşrediniz" emr-i celil-i peygamberîsindeki hikmet budur. İmâm-ı Şâfîî Hazretlerine atfolunan şu beyt ne kadar güzel ve vecîzdir :
Küllü ilmin leyse fil-kırtâsi da'â
Küllü sırrın câveze'l-isneyni şa'â
"Yazı ile kağıda geçirilmeyen ilim zâyi olmuşdur. İki kişiden fazlasına açıklanan sır da şâyi olmuşdur" ma'nâsma gelen bu beyt gerçeğin açık bir ifâdesidir.
Kitâb, insanlara en iyi dost ve arkadaşdır. İnsana karşı ve insanla konuşur. İnsana sadıkdır, iki yüzlülük etmez, ona ezâ ve cefâ edilse bile karşı gelmez ve kişiye dâimâ sırdaş olur, okuyanın sırrını da saklar, başkalarına açıklamaz. Ancak, kitâblar da arkadaşlar gibi iki kısımdır. Zîrâ kalem kötü kişinin elinde zehirden daha şiddetli bir zehirdir. Yılanın diliyle akıtamayacağı zehiri, zâlimler kalemle kağıda ve kitâba akıtırlar ki, bu gibi zehirli yazıları okuyanların ma'nen helâk oldukları, rûhlarının öldüğü çok görülmüşdür. Kalemin, kağıda akıtdığı zehir rûhu harâb eder. Diğer zehirler vücûdu ifnâ ederler ama rûhu öldüremezler. Cesedi ifnâ olan dünyadan ayrılsa bile, âhireti bâkîdir. Oysa, rûhu ölen kişinin cehenneme sevkolunacağı ve ilâhî azâbı tadacağı tabiî ve âşikârdır.
İyi bir kişinin elindeki kalemle yazılan kitâblar da, en iyi arkadaşlardan, en sâlih yoldaşlardan daha hayırlı ve yararlıdır. Bu gibi kitâblar, insanı hayvanlık derekesinden kurtarır, ilim sıfatı ile sıfatlandırır, insanı gerçekden insanlaştırır, yeryüzündeki mertebelerin en yücesi olan ilim rütbesine ulaşdırır ve vâris-i enbiyâ olanlar arasına karışdırır. Cenab-ı Hakk ve Feyyâz-ı Mutlak, sizleri ve bizleri bu kutlu ve mutlu zümreve ilhâk buyursun. Âmîn.
Kalem âh eder ağlar mürekkeb
Beni nâdân eline verme yâ Rab
Dünyanın kıvamından birisi de kılıçdır demişdik. Kılıçla, yani silahla kalem aynı kuvvetde ise, o milletin dünyâ ve âhiretleri cennet olur. Bazan insanların kılıçları dillerindedir. Kılıç gibi olan bu dilin sâhibinin elindeki kalem, yazdıkları ile düşmanlarını mahv ü ifnâ eder. Bazan da, silah kaleme zorla yazdırır. Eğer, kılıç olmasaydı, zâlimler zelîl olmazlar ve mazlûmlar zulümden kurtulamazlardı. Hattâ bu âlemde yaşamağa imkân bulunamazdı. Bazı ahvâlde de kılıç, zâlimlerin ellerine geçmiş olabilir ama, zâlimler aslâ pâyidâr olamazlar. Eğer adâlet kılıcı olmasaydı rakabeler zelîl ve vücûdlar alîl olmazdı, adâlet yerini bulmazdı. Demek oluyor ki, adâlet kalem ve kılıçla bâkîdir. Kalem olmasaydı, bu âlemin yaşamasına ve hele salah bulmasına imkân ve ihtimâl yokdu.
Ashâb-ı siyer, Hazret-i Âdem aleyhisselamın âlem-i cemâle intikâlinden üç yüz yıl önce, kitâbet-i Arabiyyeye başlangıç olmak üzere kitâbet-i Süryaniyyeyi vaz' etdiğini ve bunları muhâfaza edebilmek için çamur üstüne yazdıklarını ve o çamuru pişirdiklerini bildirmekdedirler. Sonradan İdris Peygamber aleyhisselam, Hazret-i Âdem'den kalan pişmiş çamurlardaki nakış ve yazıları ve bunların ihtivâ etdiği ma'nâ ve ifâdeleri çözüp hallederek insanlara bildirmişdir. Remil hattını ilk defa yazan İdris aleyhisselamdır. Fârisî lisânını ilk defa yazan, Sasani Devletinin üçüncü şâhı Tamürse'dir. Kağıdı ilk defa îcâd eden Yûsuf aleyhisselamdır. Mısır'a emîr olduğu zaman, muhterem babası Yakûb aleyhisselamı davet etmiş ve hazînelerini gezdirirken, kağıt depolarını da gören müşarünileyh oğluna, "Gözümün nûru, elinde bu kadar kağıt varken, neden bana iki satır mektup yazarak hâlinden haberdâr etmek sûretiyle beni memnûn ve mesrûr etmedin?" diye siternde bulunmuşdur. Bilindiği gibi, Yakûb aleyhisselama diğer oğulları Yûsuf aleyhisselamın kana bulanmış gömleğini getirip göstermişler ve onu hüzün ve kedere garketmişlerdi. Yûsuf aleyhisselam da babasına mektûb yerine gömleğini göndermiş ve onu sevinç ve sürûra kavuşdurmuştu. Otuz yıl gibi uzun bir süre, babasına hayatda olduğunu bildirmeyerek onun evlad acısıyla kıvranmasına sebeb olmasını yadırgayanlar bulunabilir. Oysa, bunda derin sırlar ve hikmetler vardır ki, bunları bu risâlede ve bu konu içinde açıklamak mümkün değildir. Ancak şu kadarını söyleyebiliriz ki, enbiya-yı izâm mutlaka vahy-i ilâhî ile hareket ederler. Bu konudaki ilâhî sırları merâk edenlere, Ahmed Gazâlî Hazretlerinin Yûsuf Sûre-i Celîlesi tefsîrini okumalarını âcizâne tavsiye ederiz.
Ey âşık-ı sâdık! Yerlerin ve göklerin ve yerlerle gökler arasında görünen veya görünmeyen, bilinen veya bilinmeyen her şeyin sâhibi ve mâliki olan Allahu Zü'l-Celâl ve'l-Kemâl Hazretleri, Kur`ân-ı Azîmü'l-bürhânda kaleme ve onun yazdığı yazılara yemîn etmekdedir :
(Nûn, kalem ve kalem ehlinin yazdıkları satırlar hakkıyçün)
Sûre-i Kalem, 1
İslâm Dîni'nin kaleme, ilme, kitâba ve bilgiye verdiği kıymet ve ehemmiyet, o kadar büyük ve üstündür ki, yeryüzünde hiçbir anlayış, ilmi bu derece tervîc, teşvîk ve tergîb etmemişdir. Aslını ve esâsını araştırmadan, mesnedini ve müstenidini soruşturmadan, "İslam Dîni terakkîye mânidir" hükmüne varan dinsiz veya densiz câhiller utanmalıdırlar. Âlimlerin terlerini ve yazı yazmakda kullandıkları mürekkeblerini, şehîdlerin i'lâ-yı kelimetullah uğruna dökdükleri kandan üstün tutan bir dîn, nasıl terakkîye engel olur? Bir âlimin ölümünü, bir âlemin çöküşü ile eşit tutan, âlimin uykusunu câhilin ibâdetinden üstün bulan, erkek veya kadın her müslümana ilim tahsîlini farz kılan Dîn-i Mübîn-i İslâm, terakkîye ve medeniyyete engel olabilir mi? Alimlere, Vâris-i Enbiyâ ve Sertâc-ı Evliyâ unvânını vermiş ve "Alleme'l-Esmâ" ile yüecele Hazret-i Âdem aleyhisselâm gibi halîfetullah eylemiş başka bir dîn gösterebilir misiniz? Kur'ân-ı Azîm, âlimleri medh ü senâ ederek, "Sırrullaha vâkıf olanlar, ilimde rüsuh bulanlardır" buyurmuyor mu? İslâm Dîni'nin ilme, medeniyyete ve terakkîye mâni olduğunu zan ve iddiâ eden câhillerle, gâfillere, densizlerle, dinsizlere Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin bazı hadîs-i şerîflerini hatırlatalım. Olur ki, daldıkları gaflet ve cehâlet uykusundan uyanır ve akıllarını başlarına alırlar.
- Beşikden mezara kadar ilme tâlib olunuz.
- Çin'de bile olsa, ilme tâlib olunuz.
- Sadakanın en değerlisi, bir müslümanın ilim öğrenerek diğer müslüman kardeşlerine öğretmesidir.
- Allah için ilim öğrenen, Allah yolundaki mücâhidden üstündür.
- İlim istemek, rahmet istemekdir.
- Her şeyin bir yolu vardır, cennetin yolu da ilimdir.
- Allahu Teâlâ, bildiği ile amel edene, bilmediğini de öğretir.
- İhtiyarlar, ilim öğrenmek için gençlerin meclislerinde bulunmakdan sıkılmasınlar.
- İlme ve âlime hürmet eden, bana hürmet etmiş olur.
Bu misâlleri daha da çoğaltmak mümkündür. Fakat anlayana bu kadarı da yeter sanıyoruz. İlim, Allahu Sübhânehû ve Teâlâ'nın sıfatlarından bir yüce sıfatdır ki, dilediği kuluna bahş ve ihsân buyurarak azîz etdiğini Kur`ân-ı Kerîm açıkça beyân buyurmakda ve bütün mahlûkâta duyurmakdadır.
Keşfoldu bana bu gece ma'nayı hakîkat
Yazıldı gönül levhine imlâ-yı hakîkat
Çün Âdem'e bildirdi Hudâ "alleme'l-esmâ"
Elbet o âdemdedir esmâ-yı hakîkat
Her kuluna kadrince füyûzât ey efendim
Taksîm eder ol "nahnü kasemnâ"-yı hakîkat
Kur`ân-ı Azîmü'ş-Şân'da, Resûl-i Zî-Şân'a böyle duâ etmesi için emir buyurulmadı mı? :
(Ey Habîb-i edîbim, ilmimi artır de)
Sûre-i Tâhâ, 114
Evet, hayatda en büyük mürşid, ilimdir ve ilmullahdır. Bunun içindir ki, Allahu Teâlâ ve Resûl-i Müctebâ bizleri ilme, irfâna ve edebe teşvîk buyurmuş, îmân ve itâatin yanı sıra insanlığa hizmeti de şart koşmuşdur. O inkârcılar, o inadçılar, o fesadçılar diledikleri kadar, "İslâm, ilme ve terakkîye mânidir" hezeyânı ile zehirlerini kusmağa devâm etsinler. Bu iftirâ ve yalan zehirleri, önünde sonunda bir akrep gibi kendilerini zehirleyecek, onları dünyâ ve âhirette rezîl ve zelîl edecekdir. Cehennemin, inadçı ve inkârcı kafirler için hazırlanmış olduğunu Kur`ân-ı Kerîm açıkça beyân ve ilân buyurmakdadır.
"لَّمَ الْاِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْۜ alleme'l-insâne mâ lem ya'lem". Âlimü'l gaybi ve'ş-şehâde olan âlemlerin mâliki ve âlimlerin hâlikı Allahu Zü'l-Celâl ve'l-Kemâl Hazretleri, nâib-i Hakk olan insana bilmediklerini bildirdi ve öğretdi. Kudret ve azametiyle halk ve îcâd buyurduğu Âdem aleyhisselama zarûrî ilimleri öğrenebilmesi için kâbiliyyet ve istidad bahşetdi. Bu kâbiliyyet ve istidad ile akıl, havas, esmâ ve sıfatı sâyesinde usûlüyle her meçhûle âlim ve vâkıf kıldı. Bütün san'atları ve bu san'atlarla ilgili âletlerin nasıl kullanılacağını Âdem aleyhisselamın kalbine ilkâ, ilhâm ve vahyederek lisânı ile söyletdi. Bütün âdemoğullarına da, kıyâmete kadar konuşup anlaşabilecekleri lisân ve lugatleri, mevcûdât içindeki eşyânın ve mahlûkâtın isimlerini de talîm ederek, hepsini birer birer öğretdi. Âdemoğullarının emir ve hizmetlerine tahsîs ve teshîr kıldığı bütün hayvânâtın adlarını ve yararlarını ayrı ayrı talîm buyurduğu gibi, insanların bilmeleri gereken ilmullaha âid bilgileri de öğretdi. Böylece ilim ve amelle talîm ve techîz olunan Âdem aleyhisselamın mübârek başına nübüvvet tâcını koyarak onu peygamberlerin birincisi kıldı ve ilminden dolayı ta'zîmen meleklerini ona secde etdirdi.
www.muzafferozak.com
Sorsalar sığ cümlelerle hayatta sevdiğin iki nesne(Sığ olan kısmı bu)ne diye?
YanıtlaSilTereddütsüz kalem ve kitap derim.Zaten defaatle söylemişimdir.Elhamdülillah.
Buna dair müthiş derinlikte öyle sözler söylemiş ki hocam,oldun mu yine hayran? Kalem ve kitabı( ki zaten değiller) nesne olmaktan ,yani görünen kimliklerinden çıkarıp gerçek hüvviyetlerini şerh etmiş mi?
Hayranım...
Derûnîliğine hayranım...
Onu zahirde tanımadan önce söylediğim,kıymet verdiğim şeyleri söylemesi(Tabi ki o bambaşka bir dilde,başka bir derinlikte)beni acayip mutlu ediyor...Çok daha fazla şey söylemek istiyorum da,haddimi aşarım diye çekiniyorum...
Rabbim biliyor...
Bir acayip hallere gark ettin beni...
Ne yaşıyorum?
Hem biliyorum,hem bilmiyorum...
Tanımlamaya çalışmaktan bile çekiniyorum...
Hamdolsun!
Seni sevdiren Allah'a hamdolsun...
Senin sırrını merak ettiren Allah'a hamdolsun!
Aşıklar Ölmez!O'lur!
Allahûekber!
Ahmed Gazâlî Hazretlerinin Yûsuf Sûre-i Celîlesi tefsîrini nasıl edinebiliriz? Eser ismi verebilir misiniz
YanıtlaSilBildiğim kadarıyla henüz yayınlanmadı bu eser. Bu yüzden eski eserlerin bulunduğu kütüphanelere bakmalısın. Eserin orijinal adı şu : Bahre'l-mehabbe fî esrâri'l-mevedde
SilSelamlar.