İşte bu röportajlardan biri de TRT mensûblarından Başak Doğru Hanımefendi tarafından yapılmışdı. Görüntüleri de elimizde olan bu görüşmeyi daha kalıcı olacağı ümîdiyle yazı diline de çevirdik. Bu kısa röportada Efendi Hazretlerinin mesleğe başlama hikâyesini, Çarşı'ya ilk geldiğinde kendisine tavsiyede bulunan yaşlı zâtın tavsiyelerini ve 1950'lerde Efendi Hazretlerinin başından geçen enteresan bir hâdiseyi bulacaksınız.
B.D. : Çarşının en eski sahafı, tam kırk iki yıldır bu mesleği sürdürüyor. Öyle değil mi Sayın Muzaffer Ozak?
Efendi Hazretleri : Evet, tam kırk iki yıl oldu.
B.D. : Efendim nasıl başladınız sahaflık mesleğine?
Efendi Hazretleri : Efendim, bu mesleğe bendeniz tesâdüfî olarak başladım. Talebeliğimde toplamış olduğum kitâbları, askere gideceğim vakitde satmak istedim, cüzî bir fiyat verdiler bana. Ben de o fiyata kitâblarımı vermedim ve kitâblarımı omuzladım, sırtıma yükledim, Fâtih Câmisinin önünde musallâ taşlarının üzerine yaydım ve orada işe başladım.
Efendi Hazretleri : Efendim, bu mesleğe bendeniz tesâdüfî olarak başladım. Talebeliğimde toplamış olduğum kitâbları, askere gideceğim vakitde satmak istedim, cüzî bir fiyat verdiler bana. Ben de o fiyata kitâblarımı vermedim ve kitâblarımı omuzladım, sırtıma yükledim, Fâtih Câmisinin önünde musallâ taşlarının üzerine yaydım ve orada işe başladım.
Tesâdüf olacak, ertesi gün babamın arkadaşlarından, babam ilmiyyedendi benim, yani hocaydı, sarıklıydı, babamın arkadaşlarından bir zât ki ismi Zekeriyâ Efendi'ydi, o gördü beni. Dedi, "Ne yapıyorsun burada?" dedi. Dedim, "Kitâb satıyorum". "Aman ne kadar güzel bir işe başlamışsın" dedi. "Bir kütübhâne var, alır mısın?" dedi. "Alırım" dedim ve berâberce gitdik. Hattâ bana dedi ki, "Paran yetişmezse ben sana para bakımından yardım edeyim, sonra bana ödersin" dedi. Sonra gitdik, o kitâbları aldık oradan. O devirde cüzî bir fiyatla aldık o kitâbları. Ve gene onları da getirdim, Fâtih Câmisinin önüne yaydım o kitâbları.
Efendim, onun arkasından, Rumelihisârı'nda, oradaki bulunan bir tekkenin metrûk kitâbları satışa çıkarıldı. Onun için bana müracaat etdiler. Gitdik o kitâbları da aldık ve kitâbçılığa bu şekilde başladık.
B.D. : Efendim, sizin bu kırk iki yıl içinde bu kitâb fiyatlarıyla veyâ bu kitâb alışverişiyle ilgili olarak mutlakâ başınızdan bir takım hâdiseler geçmişdir. Bunların arasında en ilginci veyâhud da seyircilere anlatmak istediğiniz hangisidir?
Efendi Hazretleri : Anlatayım. Şimdi efendim bu çarşı acâib. Burdaki bulunan bu sahaf esnafı, yeni Türklerin eline geçdi. Yakın zamana kadar burdaki bulunan esnaf, ekserîsi bunların İran'lıydı, İran tebaalı, İran'lı esnaflardı. Ve Ermeniler de vardı içlerinde. Türkler gâyetle az idi. Ben bu çarşıya geldiğim vakitde burada bulunan ihtiyar bir adam, beni çağırtdı yanına, dedi ki, "Oğlum, bir gün gelecek, bu çarşının reisi sen olacaksın". Çok gençdim o vakit ben. "Onun için sana bazı tavsiyelerim olacak, tutarsan bu hayatda muvaffak olursun. Tutmazsan muhakkak sûretde burda barınamazsın" dedi. "Bu çarşıya âlim gelir, câhil gelir, zâlim gelir, deli gelir, akıllı gelir, evliyâ gelir, kötü kişiler de gelir" dedi. "Herkese hüsn-i muamele edeceksin, hiçbir fakîri kapından boş çevirmeyeceksin, ters muamele yapmayacaksın" dedi.
Haa şimdi, böyle hâdiseler olmuşdur. Meselâ bir yerden kitâb aldım bendeniz. Aldım ve dedi ki o hânenin sâhibi, "Bu iki yetîmin malıdır" dedi, "hiç para bırakmadı babaları" dedi filan. Ben tutdum onu merhameten yani az bir kâr, cüzî bir kâr koyarak aldım. Arabaya yüklüyorduk dışarıda, kitâbın bir tânesinin içerisinden bir zarf düşdü. Ben zarfı şöyle açdım bakdım, içerisinde on bin lira vardı. Ben kitâbların hepsini üç bin liraya almış idim.
B.D. : Kaç yılıydı efendim?
Efendi Hazretleri : 956 filan.
B.D. : Bir hayli yüklü bir para, bugüne kıyasla.
Efendi Hazretleri : Evet. Sonra çıkardım yukarıya dedim ki, "Hanımefendi, kitâbların içerisinden böyle bir zarf düşdü, lutfen buyrun, bu para size âid. Yetîmlere Allah daha başka yardım etdi". Bunu söyledim, kadıncağız teşekkür etdi filan. Ben kitâbları buraya getirdim, arkasından telefon etdiler bana. Dediler ki, "Kitâbları satma, dursun kitâblar" filan dediler. Zannediyorum ki o vakit de bu millî koruma kânûnu çıkmışdı, birisi bir kitâba tâlib olduğu vakitde satmam diyemezdin. Tekrar bir telefon daha etdiler, "Satmayın" dediler. Dedim ki, "Kardeşim satmayayım da nedir niyetiniz?". Dediler ki, "Oraya geleceğiz". Geldiler, "Kitâbları geri alacağız" dediler. "Peki" dedim. Benim üç bin liramı verdiler ve kitâbları alıp götürdüler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder